Suriye Kürtlerinin özgürleşme yolundaki ilk adımı

Suriye’de gittikçe çöküntü işaretleri veren rejimin yerini alacak yeni düzende Suriye Kürtlerinin bir yeri olacak. 20 Temmuz’dan itibaren ülkenin kuzeyinde (yani, Batı Kürdistan’da) bulunan kent ve kasabalara bölgenin Kürt halkı adım adım el koydu. Birtakım halk meclisleri oluşturularak yönetim bunlara devredilirken, ayrıca yeni doğmakta olan Kürt oluşumunu saldırılardan korumak üzere halk milisleri kuruldu. Bu meclis ve milislerde bölgenin bütün siyasi hareketleri birlikte hareket ediyor. Buna rağmen, PKK’ye yakın bir hareket olan ve Suriye Kürt partileri arasında en güçlü odak olan PYD açık bir üstünlüğe sahip. Bu da Türkiye’nin hâkim güçlerinin bu oluşum karşısında telaşlanmasına, celallenmesine ve karşı taarruza geçmesine yol açıyor.

Henüz kendisine herhangi bir ad takmamış olan bu dağınık ve kısmi iktidar odağı, Suriye devleti ile Özgür Suriye Ordusu arasındaki savaşın yarattığı boşluktan yararlanılarak kuruldu. İlginç olan, Kürdistan’ın tamamı (yani Türkiye, İran, Irak ve Suriye parçaları) bir arada düşünüldüğünde birbiriyle kıyasıya rekabet içinde olan Barzani’nin PDK’si ile PKK arasında Suriye Kürdistanı’nda (yani Batı Kürdistan’da) bir birleşik cephe (Kürt Yüksek Konseyi) kurulmuş olması. Bu cephe, PKK’ye yakın PYD’nin Batı Kürdistan’da adım adım hâkim güç haline gelmesinden rahatsız olan Barzani’nin 10-12 Temmuz günlerinde PYD’yi Batı Kürdistan’ın öteki siyasi güçleriyle (Suriye Kürt Ulusal Meclisi) Erbil’de bir araya getirerek onlara işbirliği yapmalarını telkin etmesiyle oluşturuldu. Amaç PYD’yi kontrol altına almaktı, ama silah bir bakıma ters tepti. Çünkü PYD hegemonik gücünden bir şey yitirmedi, ama Barzani’ye yakın güçleri de Batı Kürdistan’ın kuruluşunda kendi yanına almış oldu.

Batı Kürdistan’ın ufkunda belirmeye başlayan bu embriyonik oluşum, büyük önem taşıyor. Çünkü, birincisi, onyıllar boyu varlığı siyasi olarak inkâr edilmiş Kürdistan, yalnızca on yıl içinde ikinci bir parçasında bir özerk oluşuma kavuşuyor. Irak Kürdistanı’na Suriye Kürdistanı katılıyor. İşin bu boyutu, Kürdistan üzerinde hâkimiyete sahip olan bütün ülkelerde telaş yaratıyor. Irak Başbakanı Maliki’nin, sonbaharda “bağımsızlık referandumu”ndan söz eden Barzani’nin askeri güçlerinin karşısına tam bu noktada asker yığması hiç de rastlantı değildir. Ama, ikincisi, ilk Kürdistan ABD’nin bir eseri iken ve siyasi ve askeri bakımdan ona ve (gittikçe artan ölçüde) Türkiye’ye bağımlı iken, bu yeni Kürdistan bu iki güçten bağımsız, onların düşman belledikleri bir siyasi gücün hâkimiyetindedir.

Üçüncüsü, bu yeni oluşum, ayakta kalabilirse, Türkiye’de de Kürt mücadelesi açısından büyük bir mevzi anlamına gelecek. Çünkü bugün Türkiye’de ömür boyu hapis cezası çekmekte olan Abdullah Öcalan, Suriye’de iktidarda! Bunun PKK’ye Türkiye devleti karşısında önemli bir pazarlık gücü kazandıracağı ortada.

Türkiye karşı atağa geçiyor

Birkaç günlük bir şaşkınlık ve görmezden gelmeden sonra Türkiye hükümeti ve medyası Batı Kürdistan’daki oluşuma karşı tam bir saldırıya geçti. Başbakan Erdoğan böyle bir oluşuma “eyvallah etmeyecekleri”ni açıkça belirtti, bir tampon bölgenin düşünülmekte olduğunu açıkladı. Ardından Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı tank birlikleri Suriye sınırına yığınak yaptı, bazı yörelerde manevralara başladı. Birkaç gün sonra da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Irak Kürdistan Bölgesi’ne giderek önce Barzani’yi uyardı, ardından Kerkük’ü ziyaret etti, Suriye Kürtlerinin Barzani’ye yakın örgütleri (Suriye Kürt Ulusal Meclisi) ile Suriye burjuva muhalefetinin en önemli çatı örgütü olan Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) Kürt başkanının da katıldığı bir toplantı düzenledi.

Bu tablo iki şeyi ortaya koyuyor. Birincisi, Gerçek gazetesinin AKP hükümetinin Barzani ile kurduğu ilişkiye getirdiği teşhis bütünüyle doğrulanmış oluyor. Gazetemiz Mayıs sayısında bu ilişkiyi “Kerkük’e karşı PKK” olarak nitelemişti. Barzani Türkiye’ye PKK’yi tasfiye etmekte yardımcı olacak, buna karşılık Türkiye de Irak Kürdistan Bölgesi’nin Kerkük’e el koymasına onay verecek, destekleyecekti. Şimdi denklem tersinden aritmetik sağlamadan geçmiş oldu. Davutoğlu Barzani’ye, “madem sen PKK’yi tasfiye bir yana, onunla birlikte yeni bir Kürdistan oluşumu kuruyorsun, o zaman biz de Türkmenleri yeniden harekete geçiririz” dedi! Gitti, “Kerkük Türktür, Türk kalacak!” diye slogan atan bir salonun önünde gülücükler dağıttı! Türkiye Barzani’ye “ayağını denk al, seni süründürürüz” diyor.

İkincisi, Türkiye 12 Temmuz’da Erbil’de Barzani’nin himayesinde kurulmuş olan Kürt Yüksek Konseyi’ni yine Barzani’nin yardımı ile parçalamaya girişmiştir. Bunda başarı elde ettiği takdirde, Kürt Yüksek Konseyi tarihin en kısa ömürlü birleşik cephesi olacaktır! PYD ya geri adım atacaktır, ya da yalnız kalacaktır. İlk olasılığın gerçekleşmesi, Batı Kürdistan oluşumunun daha anne karnında iken ezilmesi, bir nevi düşük doğum olayı olur. İkinci olasılık ise PYD’nin radikalleşmesini zorunlu hale getirir, ama bir yandan da Türkiye’nin askeri bir müdahalesini kolaylaştırır. Elbette savaş Batı Kürdistan’la sınırlı olmayacaktır. Son on gündür Şemdinli’de (Şemzînan) sürmekte olan ve klasik alan savaşı görünümü kazanan büyük PKK taarruzunun Türkiye’nin Batı Kürdistan’a karşı bir operasyon yapması ihtimaline karşı bir uyarı olarak görülmelidir.

Her halükârda, Suriye’de ortaya çıkmış olan yeni oluşum Suriye’nin Kürt halkının özgürleşme ve kendi kaderini tayin etme iradesinin açık bir ifadesidir. Bu oluşumu ortadan kaldırmaya yönelik her girişim gericidir, karşısında Ortadoğu ve dünyanın işçi sınıfı ve devrimci güçlerinin Batı Kürdistan ve Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı ile dayanışmasını bulmalıdır.

BOP’muş!

Türkiye’de burjuva muhalefeti, en başta “ulusalcı” güçler, derhal eski nakarata başladı: Batı Kürdistan’da ortaya çıkmakta olan oluşum ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olarak Ortadoğu’nun kalbinde bir “Büyük Kürdistan” kurma planının bir sonucu imiş. İşte bakın zaten Barzani de bu işin içindeymiş vb. vb.

Bu zevat şu sorulara da cevap verip bizi aydınlatabilir mi acaba?

  • Madem ABD Suriye’de de bir Kürdistan istiyordu, Kürtler (üstelik sadece PKK’ye yakın olan PYD değil, Barzani’ye yakın olan Suriye Kürt Ulusal Meclisi de) tam bir BOP kuruluşu olan SUK’tan neden uzak durdu, durmak zorunda kaldı?
  • ABD ne zamandan beridir Barzani güçlerine karşı PKK’yi desteklemeye başladı ki Batı Kürdistan’da hâkim güç PYD?
  • Nasıl oluyor da Kürt halkının Suriye’nin kuzeyindeki kentlerin hâkimiyetini ele geçirmesi hem Beşşar Esad’ın, hem de BOP’un bir oyunu oluyor?

Safsatayı bırakın! Siz Kürtlerin kendi kaderini tayin etme olasılığı karşısında iliklerinize kadar titriyorsunuz. Ama ilericilik kisvesini boynunuzda bir yük gibi taşımak zorunda olduğunuzdan ezilmiş bir halkın açıkça karşısına geçemiyorsunuz. Bu yüzden kendinize anti-emperyalist süsü vermek amacıyla böyle efsaneler uyduruyorsunuz.

Esad Türkiye’yi savaşa mı sokmak istiyor?

Batı Kürdistan’ın Baas rejimi ile muhalifler arası bir yenişememe durumunun yarattığı boşlukta oluşturulduğu tartışılmaz. Tartışılabilecek olan, Esad’ın Suriye Kürdistan’ında PKK’ye yakın PYD’nin güçlü olduğunu hesaplayarak Kürt kentlerinin yönetimini bilinçli biçimde Kürtlere devir edip Türkiye’yi zorda bırakmak isteyip istemediğidir. Esad bu hamlenin Türkiye’yi askeri olarak müdahaleye zorlayabileceğini hesaplıyor olabilir. Peki, Türkiye’yle neden kapışmak istesin? Savaşın bir dış gücün Suriye’ye müdahalesi biçimini alması, Suriye’de yurtseverlik duygularını tetikleyerek Esad’a son bir hayat öpücüğü sağlayabilir de ondan. Yaşayıp göreceğiz.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2012 tarihli 34. sayısında yayınlanmıştır.