Mısır'da seçim ile devrim iç içe, karşı karşıya

Kasım’ın sonunda, Mısır’da yer gök yeniden sarsıldı. 17 Kasım Cuma günü başlayan olaylar sonucunda Tahrir Meydanı ve öteki Mısır kentlerinin sokakları gene yüz binlerle, milyonlarla doldu. Polis gaz sıktıkça, kurşun attıkça devrimin yasası işledi, kalabalıklar büyüdü. Devrimci kitle 40’tan fazla ölü verdi, 3500 dolayında yaralı var. Devrimin ileri doğru atılımını polisin kurşunları durduramadı. Ama seçim durdurdu!

17 Kasım ile 26 Kasım arasında rejimi iliklerine kadar titreten devrim, 27-28 Kasım günleri Kahire ile ülkenin ikinci büyük kenti İskenderiye’yi de içeren dokuz vilayette başlayan seçimin kuyruklarına girdi ve duraladı. Mısır devrimi, devrimler tarihinde görülmemiş bileşimlere sahne oluyor. Devrimin ilk büyük kalkışması 25 Ocak-11 Şubat arasında idi. 18 gün sürdü, 31 yıllık Mübarek diktatörlüğünü devirdi, ama bir askeri darbe ile iç içe girdi. Ordu, halkın baskısı altında rejimin tamamı çökmesin diye Mısır rejiminin yasal standartlarına göre bir darbe ile yönetimi eline aldı. İkinci büyük kalkışma 17 Kasım-26 Kasım arasında yaşandı. Bu kez ilk büyük atılımın meyvesi olan serbest seçimler devrimin ayağına dolaştı, daha ileri yürümesini engelledi.

25 Ocak atılımından daha ileri adımlar

17 Kasım’da başlayan olaylarda, devrimci kitleler devrimin ilk büyük atılımından da daha ileri doğru yürüdüler. Örneğin Tahrir meydanını saran sokaklarda verilen savaşlarda, birkaç kez kitle tankların üzerine çıktı, bazı erleri yanına alarak ileri doğru yürüyüşe geçti. Örneğin, bazı vilayetlerde karakollar basıldı, kitle polisin silah depolarına girmeye, silahlara el koymaya çalıştı. Mücadele yöntemlerinin de ötesinde, Mısır devrimi ilk kez ikili iktidara doğru ürkek bir adım attı. Halkın devirdiği İssam Şeref hükümetinin yerine askeri yönetim el-Ganzuri’yi atayınca, onu tanımadı ve (ilk kez) meydanlarda bir hükümette yer alması gereken isimler üzerinde tartıştı ve anlaştı.

Olan şuydu. 11 Şubat’ta iktidarı ele alan Yüksek Askeri Konsey (YAK), kitleleri dokuz ay boyunca oyaladı. Yeni bir rejimin temellerini atmakta bir ileri bir geri adım attı. Bir an önce seçim yapılması için can atan İslamcı kamp ile İslamcılığın yükselmesi korkusu dolayısıyla askeri yönetime sığınma eğilimleri gösteren laik kampı birbirine karşı oynadı. Yer yer devrimcilere hücum etti. Kitle sürekli olarak Tahrir’e geri döndü ve YAK’ı uyardı, bu politikaların terk edilmesi için talepler ileri sürdü. Ve devrimlerin o mantık tanımaz mantığı ile tam seçim gelirken yeniden devrim yoluna girdi! YAK’a “git” dedi.

Ama seçim iki nedenle devrime baskın çıktı. Birincisi, yoksul halk kitleleri içinde büyük güce sahip olan İslamcılar, kendileri devrim öncesinden en örgütlü güç oldukları için, bir an önce seçimler yapılsın diye meydanlardan uzak durdular. Hatta olayları, kendi iktidarını devam ettirmek amacıyla YAK’ın kışkırttığı yalanını bile söylediler. Bunda da ılımlısı (Müslüman Kardeşler-İhvanı Müslimin) ile Selefisi (Nur Partisi, Cemaatül İslamiye vb.) birleşti. (Ama her iki kesimin gençliği de buna tepki duydu.)

İkincisi, serbest seçim devrimin bir kazanımıydı. Halkın önemli bir bölümü devrimin bu elle tutulur kazanımını değerlendirmek için haftalardır, hatta aylardır bekliyordu. Dolayısıyla, seçimi boykot edip devrimci atılımı yükseltme konusunda devrimin esas çekirdeği, yüz binlerle de sayılsa, azınlık kaldı.

Devrimin sınırları

Kasım sonu olayları, Marksizmi çoktan terk etmiş oldukları için devrimleri tanımayan, devrimlerin inişli çıkışlı temposunu bilmeyen akımların, Mısır’da devrimin (şayet olduysa bile!) geçmişte kalmış olduğu fikrini yerle bir etti. Ama aynı zamanda Mısır devriminin sınırlarını açıkça ortaya koydu. Devrimin önündeki birinci engel İslamcılığın gücüdür. Kitleler İslamcılığı denemeden daha sola dönmeyecek, devrimin hedeflerini sonuna kadar götürmeyecek gibi görünüyor. İkinci engel ise, başından beri söylediğimiz gibi, devrimci bir siyasi önderliğin olmayışıdır. En hassas anlarda kitleyi yönlendirecek, karşı tarafın zaaflarını kullanarak yeni mevziler elde edecek ve devrimin son saldırısını adım adım hazırlayacak bir devrimci sınıf önderliğinin yokluğunda Mısır devriminin işi büyük ölçüde şansa kalmıştır.

Yine de Mısır devriminin bu ikinci atağı, Türkiye’de anti-Marksist solun saflarında bir bozgun havası yarattı. Kitlenin devrimci şevkini görenlerin bir kısmı, aylardır papağan gibi tekrarlanan “ABD’nin yeniden dizaynı” teorisinden kuşkuya düştüler. Öyle ya, kitleler sokaklarda, meydanlarda ABD’nin desteklediği Tantavi yönetimine karşı kahramanca savaşırken, şehitler verirken, insanın kenarda durup, hem askeri yönetimi, hem de kitleleri “Amerikancı” olarak nitelemesi kolay kolay açıklanamayacak bir çelişkidir.

Bu yüzden, örneğin BirGün gazetesi köşe yazarı Adnan Bostancıoğlu, her ne kadar “devrim” saptamasına saldırmayı sürdürse de, gelecek için gardını aldı. Buradan hiçbir şey çıkmayacağını düşünmenin “aptallık” olacağını ilan etti! Kitlelerin sonunda kendi çıkarları doğrultusunda ayaklanma olasılığından söz etti. Özgür Gündem’de köşe yazan Teslim Töre ise, daha önce olanların “yeniden dizayn” olduğu iddiasını devam ettirmekle birlikte, mücadelenin artık devrim karakteri kazandığını ileri sürdü. Bu müthiş diyalektik (!) gelişmenin hangi koşullar dolayısıyla ortaya çıktığını anlatmaması okuyucuları büyük bir aydınlanma fırsatından yoksun bıraksa da, bu dönüş teorik ricatın model bir örneğini oluşturdu!

“Dizayn”cılar kenardan yüksek fikirlerini söylerken, Devrimci İşçi Partisi Mısır’ın askeri burjuva devleti ile savaşan mülksüz kitleleri ile dayanışma içinde sokağa çıkıyordu!