Mısır: Devrim ile eski rejimin boy ölçüşmesi sürüyor

 

Diktatör Hüsnü Mübarek'in devrilmesinin ardından Mısır ordusu Yüksek Askeri Şura'daki (YAŞ) generaller aracılığıyla iktidara el koymuş, devrimin karşısına dikilmişti. Yaz aylarının başındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise devrimin sesini az çok yansıtan sol adaylar arasından Hamdin Sabbahi büyük kentlerde patlama yapmış ve ülke genelinde üçüncü sıraya yerleşmişti. Buna rağmen, kurallara göre, ilk turda en çok oyu alan iki adayın yarıştığı ikinci turda, ordunun desteklediği aday ile Müslüman Kardeşler’in desteklediği aday yarışmıştı. Bu düellodan Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi galip çıktı.

Mursi'nin yaptığı ilk iş YAŞ’ın önde gelen yöneticilerini görevden almak oldu. Mursi’nin kendi amacı ne olursa olsun, böylece devrimci kitlelerin en önde gelen taleplerinden biri daha gerçekleşmiş oldu. Yeni cumhurbaşkanı, geçtiğimiz günlerde de, 25 Ocak 2011’den itibaren devrim yolunda yapılan siyasi faaliyetler dolayısıyla askeri mahkemelerde yargılanmakta olan herkes için af çıkarttı. Bu da devrim kampının bir başka temel talebinin yerine getirilmesi anlamını taşıyordu. Mursi, devrimin gücünün ağırlığı altında eski rejimi adım adım tasfiye eden adımlar atıyor. Mübarek devrildiğinde, devrimi küçümsemek için sadece diktatörün devrildiğini, geri kalan her şeyin aynı kaldığını söyleyenler, şimdi Tahrir ve büyük grevler gibi dev sosyal olayları küçümsedikleri için oturup yeniden düşünseler iyi ederler.

Ne var ki, işin bu yanını vurgulamak, eski rejimin bütünüyle yenilgiye uğratıldığı anlamına gelmiyor. Karşı devrimci kamp, belki de Mursi’nin çıkarttığı affı fırsat bilerek hemen ertesinde harekete geçti. Mübarek devrilmeden önce develi eşkiyaların kitleye saldırmasında sorumluluk alanların yargılanmakta olduğu dava beraatle sonuçlandı. O andan itibaren çok anlamlı bir gelişme zinciri başladı. Mursi, güçler ayrılığına yaslanan soyut hukuk kurallarını çiğneyerek Başsavcı’yı görevden aldı. Başsavcı bu karara direndi, görevini bırakmayacağını açıkladı. Mursi sonunda teslim oldu, kararından geri döndü. Bütün bunlar, karşı devrimci kampın gücünü bir ölçüde koruduğunu, ama artık eskisi kadar manevra alanına sahip olmadığını, sonuç olarak güç dengesinin çok hassas bir çizgiye oturduğunu gösteriyor.

Müslüman Kardeşler’in seçtirdiği cumhurbaşkanı eski rejimle uğraşıyor, ama örgütün kendisi bir yandan da devrim kampına karşı düşmanlık hamleleri başlattı. Sol ve devrimci güçler, Mursi'nin seçilmesinin 100. günü dolmasına rağmen vaatlerinin çok azını yerine getirmiş olmasını Tahrir’de protesto etmeye girişince, Müslüman Kardeşler de aynı gün, aynı saat ve aynı yere bir miting koydu. Amaç olarak da develi saldırının sorumlularının beraat etmesini protesto edeceğini açıkladı. Bu sözde devrimci talep boşuna seçilmemişti: amaç gerçekleştirecekleri karşı-devrimci saldırıya devrimci bir kılıf uydurmak, çatışmadan solcuları sorumlu tutmaktı.

İki eylemci grup karşı karşıya geldiğinde, ülkenin her yanından getirilen Müslüman Kardeşler taraftarlarının Mursi'yi hedef alan sloganlara tepkisi örgütlü bir saldırı oldu. Solcuların kurduğu platform dağıtıldı, yüzlerce gösterici darp edildi. Kitleler ise bu saldırıya tepkisiz kalmayıp kendilerini saatlerce çatışarak korudular, direndiler. Mübarek ve YAŞ'ı mücadeleleri ile gerileten kitlelerin bu tür saldırılara sorgusuz sualsiz teslim olacağını düşünmemek gerekir. İktidara büyük ölçüde yerleşmiş olan Müslüman Kardeşler’in Mısır burjuvazisi ve emperyalizm yanlısı politikalarına karşı önümüzdeki dönemde işçi sınıfının ve gençliğin artan tepkisi devrimci örgütleri düzen güçleri karşısında tek odak haline getirebilir.

Öyleyse, Mısır’da eski rejime ve emperyalizm yanlısı liberal İslamcılığa karşı devrimin bağımsız üçüncü cephesini kurarak ilerlemek gerekiyor.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2012 tarihli 37. sayısında yayınlanmıştır.