“Değişim”in değil, devrimin kadınları

Sadece Mısır’ın değil, Arap devrimin kalbi haline gelen Tahrir Meydanı’na ordunun saldırısından hafızalarımıza kazınacak görüntülerden birisi, giysisi askerler tarafından açılan bir kadının yerlerde sürüklenişiydi. Başına toplanmış bir sürü askerin kendilerini kaybetmiş şekilde savurdukları copların, tekmelerin tek bir nedeni var: Devrimi tamamlamak için mücadeleyi sürdüren kitlelere ve özellikle kadınlara, ne kadar vahşi olabileceklerini göstererek, bedenlerini sergileyip aşağılamaya çalışarak onları yıldırmak.

Ama devrimlerin en önemli özelliklerinden birisidir: Kitleler bir kez mücadeleye atıldı mı baskı ile karşılaştıklarında geri çekilmek yerine daha büyük bir öfke ve güçle çıkarlar düşmanın karşısına. O görüntülerin ardından da Arap devriminin yürekli kadınları, evlerine dönmek, korkup geri çekilmek ne kelime, yerlerde sürüklenen yoldaşlarının resimleri ile öfkeleri kadar kararlılıkları da yüzlerinden okunarak Kahire’nin sokaklarını doldurdular. Öyle ki 1919’da Britanya sömürgeciliğine karşı verilen mücadeleden sonra Mısır’ın tarihindeki en kitlesel kadın eylemi gerçekleşmiş. Hep bir ağızdan haykırdılar: “Sürükle beni, soy beni, kardeşlerimin kanı koruyacak beni!”, “Mareşal nerede? Mısır’ın kadınları burada!”

 

Evet devrimin kadınları orada, Tahrir Meydanı’ndaki hükümet binasının önünde gösteri yapıyor, mücadelenin en önünde yürüyordu. Aynı günlerde Arap devrimi coğrafyasından bazı kadınlar ise İstanbul’da beş yıldızlı bir otelin salonunda “Müslüman toplumlarda değişim ve kadının rolü” isimli bir konferansın açılış konuşmasını yapan Erdoğan’ı dinliyorlardı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından düzenlenen konferansa İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye devletlerden bakanlar, vekiller, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve akademisyenler katıldı.

Erdoğan’ın daha ziyade Sarkozy’ye savurduğu tehditlerle gündeme gelen konuşmasının, konferansın konusu ile ilgili bölümü o kadar çarpıcı ki. Arap devriminin kadınlarına sesleniyor önce: “Kendi ülkelerinde değişimin fitilini ateşlediler. Değişime önayak oldular. Değişim sürecinin çilesini, acısını çok yakından hissettiler. Gerekirse yerlerde süründüler ve kendilerine cop sallayanlara karşı onlar yerlerde yüreklerini ortaya koydular.” Peki Erdoğan sen değil miydin bu topraklarda genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle yüreklerini ortaya koyan, meydanları dolduran Kürtler söz konusu olduğunda “kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacaktır” diyen? Şimdi ne hakla Mısır’ın devrimci kadınlarının adını ağzına alıyorsun? Nasıl utanmadan çıkıp, “Tahrir Meydanı'nda tekmelerle, dipçiklerle dövülen hanım kardeşimiz için bu acıyı duymuyorsak hep birlikte kendimizi sorgulamak zorundayız. (…) Siz bir kadını dipçiklerle bu şekilde dövemezsiniz. Hele hele savunmasız insanlara bu şekilde yaklaşamazsınız." diyebiliyorsun? Senin polisin değil miydi Dolmabahçe’de seni protesto etmek için gelen kadın öğrencinin karnına hamile olduğunu bile bile tekme atan? O öğrenci de savunmasız değil miydi? Bu da yetmiyor ve Erdoğan devam ediyor: “…yine değerli katılımcılarımızın şahsında on yıllardır çile çeken, savaşların, çatışmaların, ölümlerin acısını omuzlarında taşıyan, Afganistanlı, Iraklı, Suriyeli hanım kardeşlerimizi de buradan selamlıyorum.” Peki o çatışmalarda, savaşlarda senin payın yok mu? Afganistan’da işgal gücünün komutasını senin temsilcin yapmadı mı? 1 Mart tezkeresi reddedilmese kuzey cephesini açarak ABD ile birlikte Irak’ın işgaline ortak olmaya hazırlanmıyor muydun? Ve şimdi Suriye’ye saldırı için kolları sıvarken bunu oradaki muhalifleri korumak için yaptığına inanmamızı mı bekliyorsun?

Basından izlediğimiz kadarıyla o otel salonuna sığan “değişim”in kadınlarından bolca alkış toplamayı başarmışsın. Ama gelecek, devrimin kadınlarının omuzlarında yükselecek. Ve o kadınlar sözünü salonlarda değil, sokaklarda, meydanlarda söyleyecekler. Gün gelecek o kadınların mücadelesiyle senin de sonun Mübarek olacak.