Zizek’in gericiliği

Bu yazı 15 Nisan 2012 tarihinde BirGün gazetesinde ve 17 Nisan 2012 tarihinde sendika.org sitesinde yayınlanmıştır.

 

Siz eğer Arap devrimini ve Yunanistan’daki sınıf mücadelelerini “ücretli burjuvazi”nin ayrıcalıklarını koruma uğraşı gibi gösterirseniz, üstelik konuşmanızda bu uğraş için “karşıyım” demişseniz, açıkça devrimin karşısında yer alıyorsunuz demektir. Bunada karşı devrimcilik denir. Zizek sözde komünizme istediği kadar sahip çıksın. Pratikteoraya gidecek yolu tıkamaya katkıda bulunuyor demektir.

Konferans çevirmeni olduğumuz için biliyoruz: Bir konuşmacı konuşmasına “ben başkaları gibi uzun konuşmayacağım” diye başlarsa bilin ki kendisine verilmiş olan sürenin iki katını kullanacaktır. Benzer biçimde, insan en fazla sağa sola ahlâk dersi verenden korkmalı.

Ocak ayının sonunda Slavoj Zizek İstanbul’da bir konferans verdi. Ondan önce bazıgazetelerde kendisiyle yapılmış mülakatlar da yayınlanmıştı. Bu konferans ve demeçlerde söylediği şeyler çok tartışma yarattı. Ama gördüğümüz kadarıyla tartışma Zizek’in sadece Osmanlı ve Türkiye hakkında söylediği şeyler yanlışmış gibi yapılıyordu. Biz de Şubat başında BirGün’ün Pazar ilavesinde yayınlanan Zizek dosyasında yer alan yazımızda,Zizek’in sadece bizimle ilgili konularda büyük yanlışlar yapmadığını, dünya ahvalini debütünüyle yanlış yorumladığını anlatmaya çalıştık.[1]

Anlaşılan tam bir Zizek fanatiği olan Engin Kurtay adlı bir yazar, sendika.org’da yayınladığı bir yazıda, bizi yalan söylemekle suçluyor.[2] Bizimle Zizek’ten farklı düşündüğümüz konularda çatır çatır tartışması mümkünken, Zizek’e atfettiğimiz fikirlerin aslında ona ait olmadığını, söylediğini ileri sürdüğümüz şeyleri söylemediğini iddia ediyor. Bunu kanıtlamak için de, üşenmemiş Zizek’in videoya çektiği konuşmasını Türkçe’ye çevirmiş, altyazılarla donatmış ve internete yerleştirmiş. Videonun başına da bir yazı yerleştirmiş: “Bualtyazı çalışması (...) bir düşünce adamını – birinci – kaynaktan okuyarak tartışma ahlâkını geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır.”

Kurtay Zizek hakkında o sıralarda Türkiye’de kim yazdıysa eleştirmiş, ama yazıyı okuyan hemen görecektir ki, “ahlâk” dersi bize. Çünkü “Zizek böyle bir şey demedi” türü itirazlar (şayet gözümüzden kaçan bir şey yoksa) sadece bize yönelmiş. Kurtay bizi “uydurma” ile suçlamakta hızını o kadar alamıyor ki, tercüman olarak mesleki yeterliliğimizi de sorguluyor.İstanbul konferansında simültane çeviriyi yapan iki tercümandan biri bizdik. Kurtay kandini kaybetmiş, şöyle yazıyor: “Sungur Savran konferansın simultane çevirisini nasıl yapmıştır?! Bu hatalarını derhal düzeltmelidir. Zizek’i doğru anlamak için salona gelen ve onu dinleyen yüzlerce insana karşı sorumludur. Simültane çevirinin ses kaydı alınmış mıdır? Eğer alındıysa bu kaydın video ile karşılaştırılması çok yararlı olacaktır. Ya video Savran’ın ses kaydıyla tutmayacaktır ya da Savran’ın ses kaydı Savran’ın yazısıyla tutmayacaktır.”

Bayram haftası, mangal tahtası!
Bu bel altı saldırı, bize vız gelir, tırıs gider! Buradan Kurtay’a yararlı olacak bir bilgi deverelim: Simültane çevirinin ses kaydı alınmıştır. Hodri meydan! Üniversite yetkililerine başvursun, kayıtları alsın, bizim Zizek’i yanlış çevirdiğimizi kanıtlasın!

Bunu çok iyi başaracağından hiç kuşkumuz yok. Ne de olsa kendisi altyazı çalışmasını gayet iyi yapmıştır. Mesela “istila etmek” anlamına gelen “invade” kelimesini “talan” diye çevirmek veya “political correctness”i “siyasal tutarlılık” olarak çevirmek gibi. Bir aşamada Zizek “Jews in Western societies” diyor, Kurtay bunu “yatırımcı Yahudi” diye çeviriyor.Balkan halklarının İngilizcesi’nde, aynen biz Türkiyelilerde olduğu gibi, “w” harfi “v”harfinden ses olarak ayrılmaz. Dolayısıyla, defalarca dinleme şansı olduğu halde, Kurtay Zizek’in “in Western”ını “investment” anlamıştır! Öyleyse, bizim yanlışlarımızı da kolayca çözer!

Bunlar çok önemli değil. Biz meslekten çevirmeniz, Kurtay muhtemelen değil (tanımadığımıziçin temkinli söylüyoruz). Ters olan bu komiklikler değil, düşünce polemiğine girdiği birinsanın meslek hayatına saldırması.

Asıl ters olan ise bambaşka. Kurtay, aşağıda birçok örneğini göreceğimiz gibi, Zizek’i açık biçimde çarpıtıyor. Şimdilik tek bir örnek verelim, gerisini göreceğiz. Kurtay yazısında Zizek’in “orta sınıf” kavramını ortadan kaldırmak istediğini ilan ediyor. Oysa Zizek konuşmasında gayet şen bir tavırla “orta sınıf” kavramını analitik bir araç olarak kullanmıştır.Ne yapmalı? Altyazıda “orta sınıf”ı tırnak içine almalı. Oysa Zizek tırnak içinde falan dememiş! “Tartışma ahlâkı”ndan mı söz etmiştiniz?

Osmanlı tartışması
BirGün yazımızda Zizek’i Osmanlı’yı örnek göstermesi dolayısıyla eleştirmiştik. Kurtay buna cevaben, bizim Zizek’in bu konuda kendisine yöneltilen eleştirilere konferansta verdiği yanıtları dinledikten sonra bunu nasıl yapabildiğimizi soruyor. Kurtay’a göre, konferanstan önce Zizek’i göklere çıkartan İslamcı basın konferanstan sonra sus pus olmuş. Anlaşılan buradan bizim eleştirimizin de yanlış olduğu çıkarsanıyor.

Birincisi, Kurtay felsefe hakkında o kadar çok bilmiş bir dille konuşurken, çok elemanter bazı akıl yütürme hatalarına nasıl düşüyor, anlaması zor. İslamcılar Zizek Osmanlı’yı örnek gösterince onun İslam’ı övdüğünü düşünüp sevinmiş olabilirler. Buradan bizim Zizek’e İslam’ı övdü diye kızdığımız çıkarsaması yapılabilir mi? Biz yazımızın hiçbiryerinde “Osmanlı İslamcı bir imparatorluktu, İslamcılık da kötüdür” yazmamışken, neden Zizek’in İslam konusunda yaptığı bazı açıklamalardan tatmin olalım? İstediğiniz kadar felsefe paralayın, bizim argümanımızla İslamcıların tepkisi arasında ortaklık olmadığı gerçeğini ortadan kaldırmaz bu! Bizim söylediğimiz, ister dini baskı uygulasın, ister uygulamasın,Osmanlı’nın sömürgeci olduğudur. Kazıklı Voyvoda örneğini bu yüzden verdik. Kimse sömürgeci bir devleti sol adına yüceltmesin.

İkincisi, İslamcı basının çok da mutsuz olması için bir neden yok. Zizek kendini savunurken devamlı açık verdi. “Ben budala değilim, köktendinciliğin ne olduğunu bilirim” dedikten hemen sonra, tarihten verdiği hoşgörü örnekleriyle İslam’ı övdü: Haçlı Seferleri döneminde Kudüs’te ve Osmanlı döneminde Saraybosna’da Hıristiyanlar Yahudileri katleder ya da sürerken Müslümanlar korumuş. Örnekler de doğru olabilir, bunların İslam düşmanlığının yaygın olduğu Batı ülkelerinde kullanılması da. Ama tam “İslam’a özel bir olumluluk atfetmiyorum” derken böyle konuşursanız, evet, tam da Zizek’in kendisinin itiraf ettiğigibi “yeni-Osmanlıcı söylem tarafından manipüle” edilirsiniz elbette!

Üçüncüsü ve felsefe değil politika konuştuğumuza göre en önemlisi, tam da Türkiye kapitalizmi Osmanlı imajını Ortadoğu, Kuzey Afrika ve, evet, Balkanlar’da hegemonya kurmak için yeniden parlatırken, sol adına Osmanlı’yı övmenin gericilik olduğu kuşku götürmez.

Türkiye, Araplar ve Kürtler
Kurtay’ın bize atfettiği ikinci yalan şu: “Sungur Savran, Zizek’in ‘Araplara ve Kürtlere,Türkiye’nin bölgedeki üstün rolünü ve bu sayede ABD’nin bölgeyi evcilleştirmesini kabul etmelerini’ önerdiğini yazmış. Sungur Savran’ın bu iddiası gerçekdışıdır, Zizek kesinlikle böyle bir şey söylememiştir.” Yazımızı okumuş olan ve okumayı bilen herkes, bizim Zizek’in bunu bu kelimelerle “söylediğini” değil, söylediği şeylerin bu anlama geleceğini belirttiğimizi anlar. Bu düpedüz çarpıtmadır. Yazımızda, birincisi, Zizek’in “bütün parçalardan Kürtlerin Türkiye ile birleşmesini öner”diğini ve, ikincisi, “Arap dünyasına herhangi biri model olacaksa Türkiye olsun” dediğini belirtiyoruz. Sonra da bunun ne anlama geldiğini yukarıdaki cümle ile açıklıyoruz. Şimdi bakalım Zizek bu iki noktayı savunmuş mu, savunmamış mı?

“İlla birilerinden kopmak gerekirse Irak’taki Kürtler kopar, hatta size katılmak ister. Şimdi çok korkunç birşey söyleyeceğim ve yeni-Osmanlıcılar bunun için muhtemelen beni çok sevecek. Uzun vadede bütün diğer ülkelerdeki Kürtler, Türkiye’nin altında birleşse mükemmel olmaz mı? Bunun savaşsız çok da mümkün olmadığı aşikar. Ama bu ideal birçözüm olabilirdi. Suriye, Irak ve İran Kürtleri, Türkiye Kürtlerinin liderliğinde Türkiye çatısı altında ancak özerk bir yapı içinde temsil ediliyor” (Hürriyet, 27 Ocak 2012)

Şimdi yargıyı okuyucuya bırakıyoruz: Zizek bizim yazdığımız gibi “bütün parçalardan Kürtlerin Türkiye ile birleşmesini öner”miş mi, önermemiş mi? Ne güzel, eski CIA istasyon şefi Graham Fuller da tam zamanında geldi, “Irak Kürtleri Türkiye ile birleşebilir” dedi. Zizek-Fuller el ele!

Burada kısa bir parantez. Kurtay, Zizek’i eleştirenleri bizi de dâhil ederek “etnik sol” diye anmış ve yazısının bir yerinde şu soruyu sormuş: “Zizek’in ağırlıklı olarak siyasal etnik sol intelijensiya tarafından topa tutulmasının nedeni, Zizek’in Kürtlere özerklik verilmesi gerektiğini söylemesi” olamaz mıymış? Kurtay nerede yaşıyor? Türkiye’nin siyasal ve düşünsel hayatını bu kadar mı tanımıyor ki, bizim Kürtlerin özerkliğe kavuşmasının önerilmesinden rahatsız olabileceğimizi hayal edebiliyor?

Kürtler böyle. Ya Araplar? 

“Zizek: Şimdi korkunç birşey söyleyeceğim. Bakın Ortadoğu alt üst olmuş durumda. Böyle ortamlarda ister istemez bir devlet bölgesel güç olarak sivrilir.
Gazeteci: Türkiye’nin bölgesel bir aktör olarak Müslüman ülkelere model olduğundan mı bahsetmeye başlayacaksınız yoksa?
Zizek: Eh illa biri model olacaksa Türkiye olsun tabii.” (aynı röportaj)

Yargıyı yine okuyucuya bırakıyoruz: Zizek bizim yazdığımız gibi “Arap dünyasına herhangi biri model olacaksa Türkiye olsun” demiş midir, dememiş midir?

Bütün bunların üstüne, Kurtay şöyle yazmış: “Sungur Savran’ın bu iddiası gerçekdışıdır, Zizek kesinlikle böyle bir şey söylememiştir.” Bize “tartışma ahlâkı” dersi vermek isteyen işte böyle bir şahsiyet!

Bu temelsiz saldırılara cevapla yetinmeyelim. Bir önceki yazımızda yer sıkışıklığı dolayısıyla yazamadığımız bir şeye değinelim. O yazıda Zizek’in bütün bu söylediklerinin Özal’dan Davutoğlu’na süregiden İkinci Cumhuriyet türü bir politik programı desteklemek anlamına geldiğini, bunun Amerikancılık yapmak olduğunu yazmıştık. Şimdi ekleyelim: Zizek bunları muhtemelen kendi başına akıl etmemiştir. Onun Türkiye’deki bazı muhatapları mutlakakulağına kar suyu kaçırmıştır. Bunların kim olduğuna dair sezgilerimiz bile var. Ama biz tartışmayı kaynaklara dayalı yaparız. Onun için Zizek veya onlar açıklamadan sezgilerimizi belirtmeyeceğiz.

Kurtay Zizek’i sansür ediyor!
Kurtay’ın bizi yalancılıkla suçladığı üçüncü konu, Yunanistan’daki mücadeleleri ve Arap devrimlerini tartışırken gündeme getirdiği “ücretli burjuvazi” kategorisine dayanarak bu mücadeleleri burjuva bir perspektifle ele almasına yönelttiğimiz eleştiri. Şöyle diyor:

“Sungur Savran Zizek’in, “Arap Baharı’nı eğitimli, varlıklı, Zizek’e ‘ücretli burjuvazi’yi çağrıştıran orta sınıfın” yaptığını söylediğini, benzer şeklide Batı’da da“üniversite okuyan, dikkat ‘eğitimli’, dikkat ‘varlıklı’ orta sınıf çocuklarının artık proleter” olduklarını söylediğini iddia etmektedir. Zizek’in böyle ifadeler kullandığı iddiası gerçekdışıdır. Sungur Savran Zizek’in söylemediği sözleri söylemiş olduğunu iddia ederek buradan sonuçlar üretmektedir.”

Gerçek dışı olan Zizek’in böyle ifadeler kullanmamış olduğudur. Bakın Zizek Arap devrimi konusunda ne diyor? “Ancak hoşnutsuzluğun dinamiğini tam da göreli olarak eğitimli orta sınıf genç insanların oluşturduğu açık değil mi? Bunlar ücretli burjuvazi statülerinin tehlike altında olduğunu görüyorlardı.” Hemen özeleştirimizi yapalım: Elimizde video olmadığı için Zizek’in söylediklerini bellekten aktarıyorduk, “varlıklı” kelimesini “uydurmuşuz”. İşte Kurtay’ın haklı olduğu tek nokta! Ama sevinmeden önce bir düşünse iyi olur. Zizek, Arap devrimini yapanların ücretli burjuvazi statülerinin tehlikede olduğunu gördükleri için ayaklandığını söylüyor. Ücretli burjuvazinin “varlıklı” olduğu açık değil mi?

Kurtay’ın sorunu biz doğruyu ifade ettiğimiz halde bize yalan söyleme suçlaması yöneltmekle sınırlı değil. Bunu yapabilmek için çeviride Zizek’e başka şeyler söyletiyor! Okuyucudan af dileyerek yukarıdaki cümlenin İngilizcesini kelimesi kelimesine yazmak zorundayız, ki hiç olmazsa bu dili bilenler Kurtay’ın sansürcülüğünü “birinci kaynaktan” anlayabilsin: “Isn’t it clear that the mobile of the discontent were very precisely relatively educated middle class young people who saw their waged bourgeoisie status threatened?”

Bu cümleyi Kurtay’ın internete yerleştirdiği videodan dinledikten sonra biz yukarıdaki gibi çevirdik. Şimdi Kurtay’ın altyazısını okuyalım: “Ancak yürümeyen şuydu: Başta huzursuzluğu harekete geçiren görece eğitimli ‘orta sınıf’ gençler, olayı ‘ücretli burjuva’ ayrıcalıklarını hedef alacak ve bu ayrıcalıkları tehdit edecek noktaya götüremediler.”

Burada, ilk çarpıtmadan yukarıda söz ettik. Zizek düpedüz orta sınıf diyor, Kurtay Zizek’in orta sınıf kavramına düşman olduğunu düşündüğü için buna hayalinden bir tırnak ekliyor. Ama bu çarpıtma asıl çarpıtmanın yanında zemzemle yıkanmış kalır. Kurtay, Zizek’in Arapdevrimi gençliğinin “ücretli burjuvazi”den geldiğini söylediğini gizlemek için “who saw their waged bourgeoisie status threatened” ifadesini (yedi kelime) tamamen uydurma bir ifade ile karşılıyor (on üç kelime). Boş yere demedik “ahlâklı olmak”tan çok söz edenden korkun diye!

Buna Zizek’in Yunanistan hakkında söylediklerini ekleyelim. Zizek “Yunanistan’daki protestoların en azından bir kısmının bu ücretli burjuvazinin protestoları” olduğundan kuşkulanıyormuş. Artık alıştığımız yüksek ahlâki standartlarıyla Kurtay burada da “en azından” kelimelerini sansür ediyor. Oysa ne kadar önemli bu kelimeler! Bu iki kelime, büyük düşünürümüzün Yunanistan’daki protestoların belki de tamamının ücretli burjuvazinin işi olduğundan kuşkulandığını ima ediyor. Felsefi teminoloji paralamak bir yana, mantık öylediyor. “En azından bir kısmı” demek, “belki de tamamı” demektir! İşte bu beyefendi, bizim simültane çeviri kayıtlarımızı dinlemek, Zizek’i çarpıtıp çarpıtmadığımızı bilmek istiyor.

Kurtay Zizek’in söylediklerine sahip çıkıp bizimle tartışabilirdi. Fikirlerinize neden bu kadar az güveniyorsunuz? Neden bunun yerine bizi yalancılıkla suçlamayı seçiyor ve Zizek’e de sansür uygulamak zorunda kalıyorsunuz? Kurtay’ın (öteki muhataplarına karşı tavrından farklı biçimde) bize karşı bir düşmanlığı olduğu her satırından fışkırıyor. 1 Mayıs’tan grevlerin günümüzdeki etkisizliğine birçok başka konuda da bizimle hasmane bir polemiğe girişiyor. Şu yalan dolan işlerini temizleyelim, Kurtay doymazsa onları da tartışırız.

Zizek’in budalalığı ve karşı devrimci tutumu
Bu sefil tabloyu geride bırakıp yeniden politikaya dönelim. Kurtay’ın yazısı, bize yine geçen yazımızda yer sınırları dolayısıyla, biraz da nezaketten ifade edemediğimiz iki düşünceyi burada dile getirme fırsatını yaratsın bari. Unutmadan, Kurtay’a önerimiz, Zizek bir daha İstanbul’a geldiğinde, kendisine bizim onun için kullandığımız bu nitelemeleri içeren bir İngilizce rapor sunması. Geçen defa yapmış, yazısında kendisi yazıyor. Sanki Slovenya fahri konsolosu ya da Zizekçi Enternasyonal’in Türkiye seksiyonu sorumlusu! Yalnız lütfen çeviride biraz dikkat!

Zizek’in budalalığı, “ücretli burjuvazi” fikrinin zavallılığı ile ilgili. Zizek bu kavramın özellikle Çin için çok önemli olduğunu ifade ediyor. Acaba Çin’de düpedüz özel sermaye sahibi kapitalistlerin boy boy var olduğunu duymamış da Çin burjuvazisini Komünist Parti bürokrasisi içinde mi arıyor? Ama önemli olan bu değil. Ne de olsa Çin çok özgül bir tarihten geliyor ve karmaşık bir toplum. Önemli olan, Zizek’in “ücretli burjuvazi” kavramını gerekçelendirmek için bugünün kapitalizminin tamamını nasıl nitelediği. İsteyen videoya gider, dinler. Sermaye için ne diyor biliyor musunuz? “Sahibi kim? Bankalar. Sonra hepimiz... Hiçbir önemi yok.” (Alıştık artık: Kurtay “hepimiz” kelimesini “paydaşlar” olarak “yorumluyor” altyazısında!) Zizek anlaşılan burjuva ideolojisinin neredeyse asırlık “shareholder capitalism” zokasını fena yutmuş. Haydi, bizim kadar şanslı değil, Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Çalık, Şahenk, Karamehmet gibi adları duymamış. Peki Bill Gates adını da mı hiç duymamış? Ya Warren Buffet? Ya Carlos Slim? Sermayenin sahibi gerçekten kim acaba? Bu tür teoriler tartışılmaz, budalalık diye bir kenara itilir. Onun için Zizek’i alçak gönüllüğe davet ettik. “Biz psikanaliz paralıyor muyuz?” diye sorduk. Kurtay da malbulmuş gibi üstüne atlayıp “itiraf” ettiğimizi söylüyor. Oysa kişi kendini bilmek kadar arif olmaz!

İkincisi, siz eğer Arap devrimini ve Yunanistan’daki sınıf mücadelelerini “ücretli burjuvazi”nin ayrıcalıklarını koruma uğraşı gibi gösterirseniz, üstelik konuşmanızda bu uğraş için “karşıyım” demişseniz, açıkça devrimin karşısında yer alıyorsunuz demektir. Buna da karşı devrimcilik denir. Zizek sözde komünizme istediği kadar sahip çıksın. Pratikte oraya gidecek yolu tıkamaya katkıda bulunuyor demektir.

Konferansta bu sözleri Yunanistan’da söylediğinde az daha linç edileceğini söyledi meddahımız her zamanki şakacılığıyla. Linç bizden uzak olsun. Ama Zizek oraya tekrargidebilir diye, Yunanistan’daki kardeş partimiz EEK’i bütün bu tartışmadan haberdar edeceğiz. Bir güzel ağzının payını verirler. Ücretli ya da ücretsiz, burjuvaziyi devirmek için kitlelerin bağrında vermekte oldukları mücadeleden ne kadar zaman kalırsa.

1 - Sungur Savran, “Filozof meddah”, BirGün, 5 Şubat 2012.
2 - Engin Kurtay, “Zizek: Etkiler ve tepkiler”, http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=43519.