Ya açık diplomasi ya da Davutoğlu!

Türkiye’nin etrafında dost ülke bırakmayan, Türkiye’yi herkesle kanlı bıçaklı düşman eden Davutoğlu Kıbrıs Sorunu’na el attı. Cumartesi günü günübirlik Kıbrıs’taki işgal topraklarını teftişe geldi. Sömürgeci “Sir” Davutoğlu’nun Kıbrıs’a geleceğini duyan Birleşmiş Milletler özel danışmanı Downer, Avustralya yolculuğunu erteleyerek Davutoğlu’na koştu.  

Downer diyor ki “Davutoğlu nereye giderse olumlu bir etki yaratır…” Bozacının şahidi şıracı! Davutoğlu’nun Suriye diplomasisinin daha teri kurumadan Ortadoğu’nun ezilenlerine bu propaganda sökmez! Tankın üzerinde Suriye’ye giremeyen Davutoğlu hevesini Kıbrıs’tan almaya çalışıyor. Efendiler, Kıbrıs sizin arka bahçeniz ve emekliliğinizi geçireceğiniz çiftliğiniz değil!

Öyle bir basınç var ki, sanki de bütün planlar yapılmış, iş kaçak katı çıkmaya kalmış. Enkazın üzerine kaçak kat çıkacaklar! Rum Kıbrıslıları sürüyerek masaya getirecekler, bu da hayra vesile olacak! Elinizi Rum Kıbrıslılardan çekin! Müzakere masasına düşmanlık ekmeyi bırakın!

Daha da trajik olan, Davutoğlu, Davutoğlu’nun taklit ettikleri ve Davutoğlu’nu taklit edenler insanlık tarihini Annan Planı’yla başlatıyorlar. Annan Planı’ndan önce ve sonra! Bir milat koymuşlar, onun önünde hizaya geçeceğiz! Annan Planı Amerikan emperyalizminin TC’ye armağanıydı. O trenin frenini Rum Kıbrıslılar çekti ve treni durdurdu. Annan Planı’nın anlamı Kıbrıs’ın parçalanması ve askeri üslerin kurumsallaşmasıydı. 1974 işgalinin devamı bir adımdı.  Annan Planı’nın ne tekerrürü ne de geliştirilmiş şekli bize çare olabilir.      

Kıbrıs’ta müzakerelerin sağlıklı bir zeminde olmasının birkaç koşulu vardır: Türk ordusu Kıbrıs’tan çekilecek. Britanya üsleri kapatılacak. Yunanistan, Türkiye ve İngiltere’nin söz hakkı olmayacak. Garantörlük sistemi fesh edilecek. 3-5 tane atanmış şovenist soytarı değil, halk tarafından seçilmiş komiteler müzakere edecek. Açık diplomasi yapılacak, açık!

Downer efendi ne buyurmuş? “Gizlilik gereken bir dönemde”ymişiz. “Konuyla ilgili bir tartışmaya girmek istemiyor”muş. Konu da bizim hayatımız! Downer’e bakın hele! “Kıbrıs’ın sırrı”na tek vakıf olanı kendisi sanıyor: Kıbrıs’ın sırrı, Avrasya ve Ortadoğu’ya karşı sürekli savaş politikalarının ve enerji ticareti antlaşmalarının gizli diplomasi belgesine dönüşmüş halidir. Sizin Kıbrıs belgenizin üzerinde “çok gizli” yazsa da bizim tarafımızdan “görülmüştür”!

Davutoğlu gibi bir savaş çığırtkanının “çözümcü agresiflik” sergilemesi hiç de hayra alamet değildir. AKP’liler ABD’ye seri ziyaretlerde bulundu. Davutoğlu uluslararası politikada hiçbir yetkisi olmayan ‘KKTC Dışişleri Bakanı’ Özdil Nami’yi yanına alıp İran’da yapılan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı toplantısına gitti. Bir yandan KKTC’yi yaşatma-tanıtma çalışmaları, diğer yandan da Kıbrıs Sorunu’na çözüm martavalları! İkisi aynı anda olmaz: Ya KKTC ya Kıbrıs! Birleşik Kıbrıs için KKTC ortadan kaldırılmak zorundadır! Kıbrıs liberalizminin amentüsü olan “federal Kıbrıs” sloganını bile ağzına almayan Davutoğlu, “iki bölgeli, iki devletli, iki egemenlikli” çözümü ağzında geveledi ve gitti. Kısacası bugünkü durumun uluslararası kabulünü dayatıyor. Kıbrıslı liberaller durumu kurtarmak için gazetelerinde başka vurguları öne çıkarırken “Denktaş bloğu”  Davutoğlu’nun esas söylediğini öne çıkardı: Davutoğlu’nun ‘KKTC Cumhurbaşkanı’ Eroğlu’na düzdüğü övgüleri ve KKTC-TC arasındaki fikir birliğini! Tek ters köşe yapan Afrika gazetesi oldu. Afrika gazetesi Davutoğlu’nu değil Yunanistan Dışişleri Bakanı’nı manşet yaptı: Uluslararası tek bir bütün kimliğe, tek egemenliğe ve tek vatandaşlığa dayanan bir Kıbrıs!

İran’a giderken Davutoğlu’nun Nami’yi de yanına almasının tek anlamı vardır: TC devleti doğal gaz ticaretinde pay sahibi olmak için “Barzani aşkı”ndan sonra “Kıbrıs sevdası”na düşmüştür! Özdil Nami, Davutoğlu’nun elini tutup İran’a gittikten sonra Kıbrıs’a döner dönmez yaptığı açıklamada “annesinin eteğini çekiştiriyor”: “… bölgede tek yanlı faaliyetlere girişmek suretiyle istikrarı tehdit eden Rum tarafı…”dır ve doğal gaz “bizim” de hakkımızdır! Davutoğlu Kıbrıs’tan ayrılır ayrılmaz: “Türkiye’nin bize verdiği destek masada elimizi çok güçlendiriyor” diyor Nami. Çok-kültürcülük martavalları sıkan liberallerin sosyal şovenizmi masayı Kıbrıslılar arası mevziye dönüştürmüş durumda. Emperyalist uluslararası hukukta dahi yeri olmamasına karşın, Kıbrıs karasularına petrol aramak için korsangemi gönderen ve o geminin peşine de “koruma amaçlı” korsan savaş gemisi takan TC devleti mi tehditkâr, yoksa topraklarının yarısı işgal altında olan Kıbrıs Cumhuriyeti mi?

Uluslararası burjuvazinin bütün ideologları, sözcüleri ve soytarıları ağız birliği etmiştir. Ekonomik kriz ve doğal gaz-petrol ikilisi Kıbrıs sorununun çözümü için bir imkân olarak ilan edildi. Avrupa Parlamentosu’nda Yeşiller’in lideri Cohn-Bendit “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni mali krizden kurtarmak için kredi verenleri adada birleşme konusunda ısrarcı davranmadıkları için” eleştiriyor. Dayatılan kemer sıkma politikaları, özelleştirme-yıkım ve savaş bütçesi yetmezmiş gibi bu dayatmaya işgalci ile uzlaşma koşulu öneriyor! Eklemeden de geçmiyor: “Türk yatırımcılar sadece birleşme olduğunda adaya yatırım yapacak. Birleşmiş bir Kıbrıs Türkiye'nin adayla ticari faaliyeti için çok daha büyük bir teşvik olacak.”

Uluslararası Kriz Grubu Türkiye/Kıbrıs Projesi Direktörü Hugh Pope, doğal gazın boru hattıyla Türkiye’ye gelmesi konusunda, “Kıbrıs sorununu çözmeden bu projenin hayata geçmesi çok zor. Çözüm olmazsa Türkiye kaybetmiş olacak” diyor. İngiliz Yüksek Komiseri Mathew Kidd Rumlara “perspektif” öneriyor: “Yeni unsurları kullanarak Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik yeni fırsatları kaçırmamalısınız. Enerji yeni bir unsurdur. Dolayısıyla enerji ve Kıbrıs sorununun iki farklı sorun olmadığını, diplomasinin de bunları ayırmasının mantıklı olmadığını düşünüyorum. Size yardımcı olabilecek fırsatlara bakınız, perspektiflere bakınız.” Devamında İngiliz Komiser Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin Avrupa ve Kıbrıs’ın genel çıkarlarını temsil ettiğini söylüyor: “İngiliz üslerinin savunma amaçlı kullanıldığını, askeri üslerin işleyişinin yalnızca İngilizlere hizmet etmediğini, Güney Kıbrıs’ın ve İngiltere’nin de AB üyesi olması hasebiyle genel olarak Avrupa’nın çıkarlarını da koruduğunu” söyleyen Komiser’i İngiltere Dışişleri Bakanlığı yalanlıyor: “Kıbrıs'taki üslerin karasularında petrol ve doğalgaz aramalarının başlaması, ilgili İngiliz makamlarının iznine tabidir.”

Radikal gazetesinde Murat Yetkin şöyle yazıyor: “Son zamanda Kıbrıs adası ve İsrail açıklarında bulunan yeni ve zengin gaz sahaları Suriye ve Mısır’daki belirsizliklerle birleşince Doğu Akdeniz’e ilgiyi arttırdı. Bölgede zaten Türkiye’deki NATO üssü İncirlik (aynı zamanda bölgedeki önemli ABD askeri varlığına ev sahipliği yapıyor), Kıbrıs’ta İngiltere’nin Agratur ve Dikelya üsleri ve Rusların Suriye’nin Tartus limanındaki üsleri var, Türkiye, İsrail, Mısır ve Yunanistan’ın kendi silahlı kuvvetlerini saymıyoruz bile.” Eklemeden geçmiyor: “…bu tabloya bakarak Amerikan 6’ncı Filo’yu Doğu Akdeniz sularında daha sık görmek de sürpriz olmayacak. Akdeniz iyice ısınıyor, vaziyet budur.”

Vaziyet buyken, İngiliz Yüksek Komiseri Mathew Kidd Rum Kıbrıslılara aba altından sopa gösteriyor: Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sonunda doğal gazı çıkarmayı başarması halinde bu durumun Türkiye’nin ikinci bir “savaş çıkarmasına gerekçe olup olamayacağı” sorusuna karşılık “Yanlış oynarsanız, olabilir (it could be, if you play it wrong!) diyor.

2014 yılı lanetli bir yıldır: Annan Planı’nın 10. Yılı. Kıbrıs’ta Türk işgalinin 40. Yılı. Kıbrıs’ın AB’ye girmesinin 10. Yılı ve aynı zamanda, bu AB üyeliğinin uzun 10 yıllık sefaletinin büyük bilançosu olarak Troyka ve IMF tarafından çarmıha gerilmiş Kıbrıs’ın Britanya emperyalizmi tarafından 1914 yılında ilhak edilişinin 100. Yılıdır! Kısacası biz emperyalizmi iyi tanırız… Davutoğlu ve Kıbrıs’taki oğulları “2014 çözüm yılı olsun, kronikleşmiş bu sorunu tarihe gömelim” diyorlar. Ömrünü şovenizmin bayraktarlığına adamış tetikçiler arkalarına emperyalizmin rüzgârını almış Akdeniz’de fırtına çıkartmaya çalışıyorlar!

İşgalci TC Kıbrıs’tan defol! Elini Rum kardeşlerimizin üzerinden çek! Sömürgeci projelerinle ve doğal gaz ticareti antlaşmalarınla, tüm tarihini sömürgecilik ve emperyalizmin laboratuarı olarak geçiren Kıbrıslıları avutamazsın. Bu laboratuar daha fazla deney kaldırmaz! Kıbrıslıların, Türkiye ve Yunanistan işçi sınıfından, ezilenlerinden ve Kürt halkından başka dostu yoktur! Emperyalist gizli diplomasiye son verilsin! Kıbrıs hakkında alınan kararlardan en son haberi olan Kıbrıs’ın yerlilerinin bu sömürgeci soytarılıktan midesi çoktan bulandı! Bu mide bir sineği daha kaldırmaz…