Suriye burjuvazisi parçalanıyor, rejim sallanıyor



Suriye devrimi ve iç savaşında bir dönüm noktasına geldiğimizin işaretleri birikiyor. Bunlardan ilki Rusya’nın tavrındaki değişiklikti. Rusya’nın 30 Haziran’da yapılan Cenevre toplantısında bir “geçiş hükümeti”ne ilk kez razı olması, Beşşar Esad’ın ardındaki en etkili uluslararası gücün tavrının pratikte değişmeye başladığını gösteriyordu. Bugün Paris’te üçüncüsü toplanmakta olan “Suriye’nin Dostları” toplantısından hemen önce bir Fransız diplomatının Reuters’e verdiği demeçte söyledikleri de bunu doğrular nitelikte: “Artık Ruya’daki siyasi ve askeri çevrelerden bizi şaşırtan, daha önce hiç duymamış olduğumuz şeyler işitiyoruz.” (http://news.yahoo.com/syria-pummels-rebels-battered-city-collects-bodies-082937056.html.)

Uluslararası alandaki zayıflamaya iç savaşta askeri dengenin değişimi eşlik ediyor. Sızan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla, Özgür Suriye ordusu yavaş yavaş birtakım bölgeleri kontrolü altına alıyor. Bunlar arasında birbirine bitişik olan bölgeler de var. Bu, askeri olarak bu bölgelerin savunulmasını kolaylaştırıyor. Suriye ordusunun bu bölgelere giremediği belirtiliyor. (Aynı kaynak) Askeri güç dengeleri bakımından toprak kaybı kadar önemlisi, insan gücü kaybı. Suriye ordusundan firarlar artıyor. Bir iç savaşta çok daha kolay anlaşılacak olan tabandan birçok erin firarına, subaylar arasından firarlar ekleniyor. Ahmet Davutoğlu’nun France 24 televizyonuna verdiği demeçte öne sürdüğü rakamlara göre, (http://soundcloud.com/france24-mcd-rfi/the-france-24-interview-with-2) Suriye ordusundan bugüne kadar 20 civarında general, 100’e yakın albay ve başka üst rütbeli subay firar etmiş durumda. Bunun bir bölümü abartma olsa bile eğilimin bu yönde olduğu bütün göstergelerden anlaşılıyor.


Burjuvaziden firar!
Suriye ordusunun iç kalesi Cumhuriyet Muhafızları’ndan Tuğgeneral Manaf Tlas’ın dün gerçekleşen firarı ise, sadece ordu saflarından değil, burjuvazinin saflarından bir firar olarak okunmalı. Manaf Tlas, Suriye’de Baas iktidarının yapısının mikrokozmosu olarak incelenebilecek bir aileye mensup çünkü. Babası Mustafa Tlas, Beşşar’ın babası Hafız Esad’ın ordudaki ilk yıllarından beri yakın politik ve çalışma arkadaşı. 1972-2004 arasında Suriye’nin Savunma Bakanı. Bu, Suriye gibi Baas Partisi kadar orduya da yaslanan bir rejimde, rejimin iki numarası olmak demek. 2000 yılında baba Esad ölünce doğan boşlukta Cumhurbaşkanı olacağına dair dedikodular bile çıkmış biri. Beşşar’ı o mevkiye getiren ekibin başında olduğu söyleniyor. 80 yaşındaki Mustafa Tlas, son zamana kadar Suriye Ordusu’nun Genelkurmay Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmüş.


Baba Mustafa ile oğul Manaf’ta görülen, ailenin Baas rejiminin askeri kanadının ana direklerinden biri olduğu. Ama ailenin öteki önemli mensubuna baktığınızda bütün tablo değişiyor. Manaf’ın ağabeyi Firas Suriye’nin en büyük işadamlarından biri. 30 yıla yakın süredir iş aleminde faal olan Firas Tlas şeker tekelinden kahveye, metalürjiye, konserve gıdaya ve süt ürünlerine kadar birçok sektörde faaliyet gösteren bir holdingin patronu! Holdinginin adını sevsinler! “Min Ajl Suriyya”, yani “Suriye İçin”. Aynen baba Mustafa ve küçük kardeşi Manaf gibi, Firas da kendisi için bir şey istiyorsa namert olsun. Her şey Suriye için!


Bu ailenin küçük evreninde Suriye rejiminin karakteri özetleniyor. Baas bir burjuva devrimci hareketi olarak yola çıkmış, daha baştan kendi içindeki gerçek solcuları tasfiye ederek kurduğu rejim, onun kanatları altında yetişen bir burjuvazinin başlıca güvencesi haline gelmiş ve elbette kısa süre içinde barındırdığı bütün devrimci kırıntıları yitirerek yeni burjuvazinin emrinde bir katliam makinesi haline gelmiştir. Bu rejim, her şeyden önce büyük burjuvazinin bir diktatörlüğüdür. Askeri kanat burjuvaziyi korumak için vardır. Bakın Mustafa Tlas’a, yani rejimin iki numarasına: Büyük oğluna iş idaresi ve iktisat okutmuş, muhtemelen devlet olanaklarından edinilen “gemicik”lerle bir büyük holdingin başına yükselmesini sağlamış, ama küçük oğlunu daha zor mesleğe sürmüş, aile servetini korumak üzere asker yapmıştır. Firas ile Manaf arasındaki işbölümü, size Baas sisteminin özünü verir!


Esad ailesi farklı mı sanıyorsunuz? Orada da aynı işbölümü vardır, ama görevler farklı biçimde dağılmıştır. Hafız en büyük oğlu Basil’i kendi yerini almak üzere yetiştirmiştir, ama Basil babasından önce bir kazada ölünce, yerini (anlaşılan gençken ne iş dünyasına, ne de askerliğe yatkın olduğu için tıp doktoru olan) Beşşar almak zorunda kalmıştır. En küçük kardeş Mahir ise asker olarak yetiştirilmiştir, şimdi Suriye ordusunun en önemli kasaplarından biridir. Ayrıca enişte Asaf Şevket de benzeri bir görevdedir. Peki diyeceksiniz, nerede işbölümü? Esad’ın kuzeni, ailenin yıldızı Rahmi Mahluf, Suriye’nin en kodaman kapitalistidir! Bir kez daha Beşşar ve Mahir’in, aile servetinin kişisel muhafızları olarak rejimin başında olduklarını, onların da her şeyi Suriye için yaptıklarını görüyoruz.
İşte bizim “Amerikan parmağı” solu, Suriye mülksüzleri, Tunus ve Mısır işçilerinden ve gençliğinden esinlenerek 15 Mart 2011’de ayaklandıklarında bu devlet sistemini görmezlikten gelmiş, bu ayaklanmaya “Amerika Ortadoğu’yu yeniden dizayn ediyor” diye dudak bükerek, açıkça söylemeseler bile muhtemelen hâlâ “ilerici” saydıkları Baas rejimine ister istemez destek vermişlerdir. Yukarıda bütünüyle teşhir edilen rejimin yapısı Gerçek gazetesinin sayfalarında tekrar ve tekrar ortaya konulduğu halde. Burada sadece devrimin patlak vermesinden üç ay sonra, Haziran 2011’de yayınlanan Devrimci Marksizm dergisinden pasajı tekrar edelim yeter:


“Suriye söz konusu olduğunda genellikle ilk vurgulanan nokta ülkedeki dinsel ve mezhepsel bölünmelerdir. Suriye’de rejimin, Sünni çoğunluk üzerinde, Hıristiyan ve Dürzilerin de desteğiyle, Alevilerin (Nusayrilerin) hakimiyetini sürdürmesini sağlayan bir rejim olduğuna kuşku yok. Ama Sünnilerin hepsinin rejimden şikâyetçi olduğunu söylemek için bir neden yok. Çok zenginleşmiş bir Sünni burjuvazi, kendi çıkarlarına gayet güzel hizmet ettiği için Baas rejimini ikirciksiz desteklemektedir. The Economist dergisi Beşar’ın ardındaki aile bireylerinin (ordunun önde gelen komutanlarından kardeşi Mahir ve eniştesi Asaf Şevket’in yanı sıra Suriye’nin en zengin işadamı olan kuzeni Rahmi Mahluf’un) dışındaki yapıyı şöyle tanımlıyor:  


Bu aile üçlüsünün ardında, ‘iktidarın ahfadı’ diye bilinen, çoğu Hafız Esad’a yakın askerlerin ailelerinden gelen son derecede zengin bir parababaları ağı var. Bunlar petrol, gaz, turizm ve telekomünikasyona hâkimler. Eski bir istihbarat başkanı olan Behçet Süleyman’ın oğlu bir medya kodamanı; şeker tekeli, uzun süre görev yapmış bir eski savunma bakanı olan Mustafa Tlas’ın oğlunun elinde...Esad aynı zamanda Şam ile Suriye’nin ikinci kenti olan Halep’in Sünni tüccarlarının ve yüksek yerlerde bulunan çeşitli Dürzi ve Hıristiyanların sadakatine yaslanıyor.  


Rejimin karakteri bu. Kapitalistlerin bu rejimine karşı ayaklananlar en başta Suriye’nin işçileri ve köylüleri. Güneydeki Dera’a ve İzra kentleri tarım merkezleri; Şam’ın kıyısındaki Duma ve Muazamiye ise işçi kentleri. İsyanın merkezleri de esas olarak bunlar. İsyanın üçüncü odağı Suriye Kürdistanı’nda Kamışlo ve başka Kürt kentleri. Elbette, gösteriler Halep, Humus, Lazkiye, Banyas, Cebla gibi sayısız kente yayılmış durumda, ama merkezler bu üç odak.” (“Arap devriminin vaadleri ve zaafları”, Devrimci Marksizm, sayı 13-14, İlkbahar-Yaz 2011, s. 160-61)  
“Yeniden dizayn” teorisyenleri şimdi Türkiye’ye kaçarak firar eden ve muhtemelen emperyalizmin Truva atı haline gelecek olan Manaf’ların rejiminin mülksüzler tarafından sarsılmasına karşı en azından tarafsız kalmanın hesabını vermek zorundalar.  


Mezhep savaşı mı?  
Türkiye’nin İslamcılarının, Suriye’ye karşı savaş çığırtkanlarının, fetih hayalleri görenlerin temel iddiası, Suriye’deki savaşın bir mezhep savaşı olduğu, Alevi (Nusayri) azınlığın rejiminin Sünni çoğunluğu katlettiğidir. Bu iddianın ideolojik amacı açıktır: Türkiye’nin Sünni çoğunluğunu savaşa ikna edebilmek. Biz Gerçek gazetesi olarak başından itibaren bunun bir yalan olduğunu söyledik. Manaf’ın firarı ile bu tartışma yeni bir ışıkta görülebiliyor.  
Yukarıdaki alıntıda, rejimin “çok zenginleşmiş bir Sünni burjuvazi tarafından” desteklendiği belirtiliyor. Kanıt mı? Tlas ailesi Sünni’dir! Manaf Tlas, bir Sünni olarak 15 Mart 2011’den bugüne kadar, yani on beş ayı aşkın süre boyunca, Suriye’deki sözde Sünni katliamına katılmış! Mezhep savaşı tezinin ipliğini pazara çıkarmak bakımından bu firar mükemmel bir laboratuvar vakası olmuştur.  


Manaf (şimdi kendisi ne derse desin) Suriye’yi bir mezhep savaşı yaşandığı için değil, ailenin kapitalist çıkarları Esad rejiminin çöküşünün altında kalacak diye korktuğu için terk etmiştir! “Suriye İçin” holdinginin çıkarları rejimin ayakta kalmasını gerekli kıldığı sürece, Sünni, Nusayri, Dürzi, Hıristiyan mülksizlerin de, daha sonra Özgür Suriye Ordusu’nda cisimleşen emperyalizm beslemelerinin de öldürülmesi için gözünü kırpmadan emir vermiştir. Şimdi ise riyakârca Esad’ın katliamlarından söz edecektir. Ama bütün bu gelişmelerde sınıf çıkarları ve o çıkarların savunulması uğruna yapılan siyasi hesaplar belirleyici olmuştur. Bir mezhep savaşının dürtüleri değil.  


Suriye devriminin önü kapanıyor  
Bir gerçeği saptamanın artık vakti gelmiştir. 15 Mart 2011’de başlayan Suriye devrimi artık bütünüyle geri plana düşmüştür. Onun yerine sahnenin önünü bir yanı emperyalizmce desteklenen iki burjuva kampın önderliğinde bir iç savaş almıştır. Emperyalizm devrimi boğmak için önce Esad’ı, AKP hükümetini aracı yaparak, reforma sevketmeye çalıştı. Esad rejiminin bunu yapmaya isteği, takati ya da kapasitesi olmadığını anlayınca, 2011 yazından itibaren Suudi Arabistan’ın İran’a karşı kışkırttığı Sünni-Şii mezhep savaşının da etkisiyle bir besleme muhalefet oluşturdu. Burada Vahhabi Suudi Arabistan’ın fedaisi gibi davranan Tayyip Erdoğan’ı ön planda kullandı. Suriye Ulusal Konseyi (SUK) denen kuklalar heyeti de, Özgür Suriye Ordusu denen emperyalizmin ileri karakolu misali iş yapan askeri güç de, Tayyip Erdoğan’ın ve AKP hükümetinin yüksek himayelerinde oluştu.  


Suriye devrimi buna el yordamıyla direndi. Devrimin tarih sahnesine çıkarttığı Yerel Koordinasyon Komiteleri, emperyalist müdahale karşısında en azından tereddüt içinde kaldı. SUK’un dışındaki bir diğer muhalefet odağı olan Suriye Ulusal Koordinasyon Kurulu (SUKK) her türlü yabancı askeri müdahaleyi red tavrı aldı. SUK ile SUKK arasında emperyalist müdahalenin reddi temelinde imzalanan protokol, SUK’un ilk başkanı Burhan Galyun’un başını yedi. Devrimin bir diğer unsuru olan ve PKK’ye yakın PYD’nin başını çektiği Suriye Kürt Ulusal Konseyi (SKUK) bağımsız bir tavır benimsedi. Bütün bunlar, muhalefet içinde daha bu hafta başında Kahire’de toplanan Eylem Grubu’nda, Ahmet Davutoğlu’nun “birleşmezseniz bu iş olmaz” tehditlerine rağmen, yumruklaşmalara kadar varan gerilimler yaşanmasına yol açtı. Önce (karakterini tam olarak keşfedemediğimiz) Suriye Devrimi Genel Komisyonu, sonra da Suriye Kürt Ulusal Konseyi toplantıyı terk etti. Başından itibaren hâkim sınıflar, bölgeler ve aşiretler arasında bir iç savaş olarak başlayan Libya isyanından farklı olarak, Suriye’de bir devrim ile hakim sınıflar arası bir iç hesaplaşma bir araya geliyor ve bu ikisi kan uyuşmazlığı yaşıyor. Kahire’de yaşanan gülünç karmaşaya bizim sol pek büyük önem verdi. Ama anlaşmazlığın ardından ne yattığını bir an bile sormuyorlar!  


Bu çelişkide, Suriye devrimi artık kesinlikle arka plana düşmüştür. Şimdi sahnenin önünü emperyalizmin desteklediği burjuva kanat ile Baas rejimi arasındaki mücadele almıştır. Üstelik son gelişmeler, İstanbul’da yapılan ikinci “Suriye Dostları” toplantısında kabul edilen “düzenli geçiş” planının gerçekleşmesi doğrultusunda yaşanıyor. (Bkz. Suriye Konferansı: Barışçıl, düzenli ve istikrarlı bir geçiş”, http://www.gercekgazetesi.net/index.php/yazlar/uluslararasi/item/1296-suriye-konferansı-barışçıl-düzenli-ve-istikrarlı-bir-geçiş)  


Manaf Tlas’la birlikte Suriye burjuvazisinin azımsanmayacak bir kanadı rejimin karşısına geçmiştir. Muhtemelen bundan sonra ABD ile Rusya el ele vererek “düzenli geçiş”i sağlayacaktır. Esad Tahran’a mı yerleşir, Minsk’e mi onu göreceğiz. Karısının vatanı Londra’ya dönemeyeceği kesindir. Geçiş hükümetinin başında kim olacak mı dediniz? Manaf Tlas’tan daha iyisini nereden bulacak ABD-Rusya ittifakı? Böylece “Suriye Dostları”nın İstanbul toplantısının öteki hedefi de gerçekleşmiş olur. Suriye rejiminin kurumları sapasağlam ayakta kalır.  


Her şeye rağmen bu süreç içinde mülksüzlerin ne yapacağı hâlâ belli değildir. Yaşayarak göreceğiz.