NATO çizmelerini parlatıyor

NATO’nun 4-5 Eylül Galler zirvesinden şu anda dünya durumunun merkezi konumunda olan iki bölge için kararlar çıktı: Ukrayna ve Ortadoğu. İşin Ortadoğu boyutunda Obama’nın Türkiye saati ile dün gece açıklamış olduğu “stratejik plan” ve Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde ABD, Arap ülkeleri ve Türkiye arasında düzenlenen toplantının sonuçları yenilikler getirdiğinden bunu çok yakında bütünsel olarak ele alacağız. Bugün NATO zirvesinin Ukrayna üzerinde aldığı karara değiniyoruz.

Emperyalizmin kolektif askeri aygıtı olan NATO, 65. yaşını mutlu kutladı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana zaman zaman “ben artık işe yaramayacak mıyım?” duygusuyla kişilik krizleri yaşayan bu yıllanmış örgüt, 4-5 Eylül günleri Britanya’da Galler’in Newport kentinde düzenlediği toplantıda üniformasını dolaptan çıkarttı, çizmelerini parlattı, silahını temizledi. Ne de olsa düşman eski düşmanın yadigârıydı. NATO, Cardiff toplantısında Rusya’ya karşı olası bir savaşın ön evresinde kullanılacak 10 bin kişilik bir “acil müdahale gücü” kurulmasına karar verdi.

Böylece, emperyalist sistemin nasıl savaş tehlikesi yaratıp ardından o sözde tehlikeyi önlemek amacıyla gerçekten savaş tehdidi yarattığını görmüş olduk. Konu elbette Ukrayna. Hatırlanacağı gibi, bu yılın Şubat ayında doruğuna çıkan olaylarla Ukrayna AB ve ABD yanlısı büyük burjuva güçler ile faşist güçlerden oluşan bir koalisyonun yönetimine girmişti. Buna iki ayrı tepki geldi. Birincisi, Rusya, Ukrayna’nın yasal sistemin çiğnenmesi yolu da kullanılarak Batı sistemiyle bütünleştirilmesine karşı harekete geçti. İkincisi, Ukrayna’nın doğusunda yaşayan Rusça konuşan halk başkent Kiev’deki yönetime karşı ayaklandı. Rusya bundan yararlanarak Kırım’ı bir referandum yoluyla sınırları içine kattı. İşçi sınıfı yoğunluklu Don Havzası’nda (Donbas) ise ayaklanma devam ediyor, hatta bir savaşa dönüşmüş durumda.

Bütün bu olayların temelinde NATO’nun Rusya aleyhine genişleme hırsı ve AB’nin bunun paravanı olarak Doğu Avrupa’da bazı ülkeleri kendine yakınlaştırma girişimi (“barış ve demokrasi odağı olarak AB” teorisinin mucitlerinin kulakları çınlasın!) yatıyor. Bunu biz söylüyoruz, ama sadece biz söylemiyoruz. Yan sütunlarımızda ABD’nin en önemli ve ciddi uzmanlarından birinin son makalesinden kısa bir bölüm okuyacaksınız.

Şimdi durum bu ise, olan şudur: NATO kendi genişleme hırsı ile savaş tehlikesi çıkarmakta, sonra da bunu bahane edinerek kendi askeri hazırlığını yükseltmektedir. Çünkü NATO emperyalizmin kolektif askeri aygıtıdır ve emperyalizm dünya hâkimiyeti arayışı içinde savaşı kendi içinden üretir.

Ukrayna kimin suçuymuş?

Batı’nın ve Türkiye’nin gönlünü burjuva demokrasisine kaptırmış solu, Ukrayna’da Maidan olaylarını devrim, yeni rejimin başa geçmesinden sonra yaşanan iç savaşı da “Rus emperyalizminin oyunu” olarak niteleyedursun, emperyalist düzenin istisnai sözcüleri açık sözlü biçimde suçun Batı’da olduğunu açıklıyorlar.

Bunların şimdiye kadar en önemlisi, ABD’de uluslararası ilişkiler dalının en önemli uzmanlarından, hatta teorisyenlerinden biri olan John J. Mearsheimer. Şikago Üniversitesi’nin bu ünlü profesörü, üstelik ABD’de düzenin en önemli kuruluşlarından biri olan Council on Foreign Relations’ın çıkardığı Foreign Affairs dergisinde yayınlanan bir yazısında süssüz ikirciksiz şöyle diyor:

Batı’da hâkim akıl yürütmeye bakarsanız Ukrayna krizinin suçu hemen hemen bütünüyle Rusya’nın saldırganlığının üzerine yüklenebilir. (…) Bu açıklama yanlıştır: Bu krizin sorumluluğu büyük ölçüde ABD ve Batılı müttefiklerindedir. Sorunların ana kaynağı NATO genişlemesidir; bu ise Ukrayna’yı Rusya’nın yörüngesinden çıkartarak Batı ile bütünleşmesini sağlamaya dayanan daha geniş ölçekli bir stratejinin merkezi unsurudur. Aynı zamanda, AB’nin doğuya doğru genişlemesi ve Batı’nın (2004’teki Turuncu Devrimden başlayarak) Ukrayna’daki demokrasi yanlısı hareketi desteklemesi sürecin önemli unsurlarıydı. 1990’lı yılların ortalarından beri Rusya yönetimi NATO’nun genişlemesine kararlı biçimde karşı çıkmıştır. Son yıllarda ise, stratejik ölçüde önemli komşuları Batı’nın bir kalesine dönüştürülürken ellerini kollarını bağlayıp seyretmeyeceklerini açıkça belli etmişlerdir. Putin açısından, Ukrayna’nın demokratik yollardan seçilmiş Rusya yanlısı başkanının yasadışı yöntemlerle devrilmesi (buna haklı olarak “darbe” adını takmıştır) bardağı taşıran damla olmuştur. Buna yanıtı Kırım’ı almak (bu yarımadanın NATO’nun bir deniz üssüne ev sahipliği yapmasından korkuyordu) ve Ukrayna’yı Batı’yla bütünleşmekten vazgeçene kadar karıştırmak oldu.

Bu yalın gerçeği görmemekte olan Batı solu ve Türkiye’deki benzerleri, Putin’den şikâyet ededursunlar, emperyalizm ağını örüyor. Ukrayna şimdiden çok sert bir kışa hazırlanıyor.

Bu yazı, Gerçek gazetesinin Eylül 2014 tarihli 59. sayısında yayınlanmıştır.