Mısır: Devrimin zor geçidi

Mısır devrimi, yaklaşık iki aylık bir durgunluktan sonra yeniden kıpırdanmaya başladı. Devrimin yıldönümünde ilan edilen genel grevin başarısızlığı halkın devrimci katmanlarını bir süre boyunca moral kırıklığı ile karşı karşıya bırakmış, sokakların ve devrimin ağırlık merkezi Tahrir meydanının boş kalmasına yol açmıştı. Ama 20 Nisan Cuma günü devrim yeniden “ben buradayım” dedi. Yine yüz binler Tahrir’e doluştu. Başka kentlerde de yürüyüşler düzenlendi. Devrimci kitle yeniden sesini buluyor. Ne var ki, bu canlanmayı doğuran koşullar, aynı zamanda devrimin önündeki yolun ne kadar tuzak dolu olduğunu gösteriyor.

Tahrir’in yeniden canlanmasının ardında, cumhurbaşkanlığı seçiminin çelişkileri yatıyor. Mübarek’in düşmesinden sonra yönetimi eline alan Yüksek Askeri Konsey’in (YAK) cumhurbaşkanlığı seçiminin, anayasanın yapılmasından önce düzenlenmesini kitle basıncı altında kabul etmesi üzerine seçimin gelecek ay yapılması planlanıyordu. Farklı siyasi güçler Nisan’ın ilk yarısında adaylarını açıkladıktan sonra, YAK’ın bir uzantısı olarak kurulmuş olan Cumhurbaşkanlığı Seçim Komisyonu belki de en önemli üç adaya seçime girme yasağı getirdi. Bu adaylar, Mübarek’in eski istihbarat şefi ve son başkan yardımcısı Ömer Süleyman, Müslüman Kardeşler’in (İhvanı Müslimin’in) adayı Hayrat el Şatır ve Selefilerin (köktendincilerin) çok güçlü adayı Hazım Salah Ebu İsmail idi. (Ömer Süleyman’ın yasaklanması muhtemelen bir denge görünümü yaratmak içindi. Zaten eski rejimin seçimde başka adayları da var: Mübarek’in son başbakanı Ahmet Şefik ile Arap Birliği eski başkanı Amr Musa.) Gerekçeler, sırasıyla; yeterince imza toplanmamış olması, 2007 tarihli bir mahkûmiyet ve adayın annesinin ABD vatandaşı olmasıydı.

Karar 17 Nisan Salı açıklandı. 20 Nisan’da Tahrir bu karara tepki olarak “devrimin yeniden kazanılması” şiarı temelinde yeniden ayağa kalktı. “Yaskut yaskut hükmül askeri!” (“yıkılsın yıkılsın askeri hükümet!”) sloganı yine Mısır semalarında yankılanmaya başladı. Üstelik sadece laik kesimler, gençlik ve işçi ve emekçilerin hareketleri değil, genellikle devrimci Tahrir günlerinden uzak duran İslamcılar da örgütsel varlığıyla meydanda idi. Ama tam da bu durum aslında devrimin çelişkilerinin yoğunlaşmasını ifade ediyordu.

Çelişkiler

Devrim için birinci sorun, adayları reddedildiği için meydana doluşan Müslüman Kardeşler’in kendi kendilerine kazdıkları tuzağa düşmüş olmalarıydı. Müslüman Kardeşler öteki siyasi hareketlerden farklı olarak 80 küsur yıldır örgütlü olduklarından seçimlerden büyük bir kazançla çıkacaklarını biliyorlardı. Dolayısıyla, 11 Şubat 2011’de Mübarek’in düşmesini izleyen aylarda ulusal meclis seçimlerinin bir an önce yapılabilmesi amacıyla YAK’ın birçok adımına destek oldular. 2011 Mart’ında yapılan anayasa değişiklikleri referandumunda bu yüzden olumlu oy kullandılar. Oysa YAK tam da bu destek sayesinde (seçimle gelecek meclise son derecede kısıtlı yetkiler vermenin yanı sıra) hem Seçim Komisyonu’nun başına Mübarek rejiminin Anayasa Mahkemesi’nin başkanını getirerek, hem de bu komisyonun kararlarının temyiz edilmesini engelleyen hükümler kabul ederek kendine bağlı bir araç yaratmıştı. Müslüman Kardeşler bugün adaylarını yitirdilerse, bu, kendi kazdıkları kuyuya düşmelerindendir. Öyleyse Tahrir’de Müslüman Kardeşler’in bulunması devrimin gücüne pek az şey katıyor. Müslüman Kardeşler prestij yitiriyor ve kısmen de bölünüyor. Şimdi adayların arasında, parlak bir isim olan Hayrat el Şatır yerine partinin başkanı ama daha silik bir aday olan Muhammed Morsi var. Ama aynı zamanda laiklere de hitap eden ve İhvan’la arası şekerrenk olan Abdülmünim Abulfütuh da.

Bir ikinci sorun da Selefilerin Tahrir’de tam anlamıyla bir gövde gösterisi yapmış olmasıdır. Selefilerin veto edilen adayı Hazım, halk kitleleri nezdinde büyük bir prestij kazanmış durumdadır. 20 Nisan’da Tahrir’de toplanan kitlenin önemli bir bölümü onun izleyicilerinden oluşmaktaydı. Bu da her ne kadar YAK’ın karşısında gittikçe daha büyük kitlelerin toplanması söz konusu olsa da, bu kitlelerin önemli kesimlerinin devrimle ilgisi olmadığı anlamına geliyor.

Öyle anlaşılıyor ki, devrim, Şubat 2011’de belirgin hale gelmiş olan daha açık sınıf karakterini yeniden kazanmaksızın önündeki en yakıcı görevleri bile yerine getirme kapasitesini elde edemeyecek.

Devrimin imamı yine sahnede!

Gerçek, Tahrir’de Cuma namazlarını kıldıran devrim yanlısı imam Mazhar Şahin’i okuyucularına daha önce de tanıtmıştı. 20 Nisan’da devrimin imamı yine iş başındaydı. Cuma hutbesinde askeri yönetime karşı öfke dolu bir konuşma yapan Şahin, hutbenin arasında sık sık sloganlar attırdı. Şahin’e göre, Mısır tarihi bir dönüm noktasındaydı. Bütün kitlenin tek bir talep etrafında toplanması gerekiyordu: askeri yönetimin çekip gitmesi. Şahin’in ateşli dili Tahrir’i dolduran kitleleri bir kez daha coşturuyordu.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mayıs 2012 tarihli 31. sayısında yayınlanmıştır.