Kıbrıs’ta İngiliz üsleri: Depresyon, Devrim, Doğal Gaz!

Afganistan savaşı için lojistik destek sağlamak için ve daha önce Irak ve son olarak Libya savaşında kullanılan Kıbrıs'taki İngiliz Üsleri geçtiğimiz günlerde olaylı bir protesto ile yeniden gündeme geldi.  Süveyş Kanalı krizi sebebi ile Kıbrıs’a kurulan ve o günden beridir Ortadoğu’daki her hareketlenmede uçakların kalkıp indiği iki “egemen üs”tür Ağrotur ve Dikelya.  “Egemen Üs” demek, Kıbrıs’taki Britanya toprağıdır. Yasal Kıbrıs hükümetinin aldığı kararların geçersiz olduğu, 1960 yılında Türkiye’de var olan ABD üslerinin toplam kapladığı alanın 7,5 katı olan iki egemen üs. 

 

Mısır-Kıbrıs Hattı…

1954 Yılında Britanya Sömürgeler Bakanı Hopkinson’un söylediği gibi: “İngiliz Uluslar Topluluğu içinde öyle bölgeler vardır ki, özel koşulları gereği tam bağımsız olmayı ASLA beklememelidirler.” Kıbrıs Sorunu’nu çözmek adına yapıldığı söylenen müzakerelerin vazgeçilmez ilk ilkesi de bu egemen üslerin Britanya toprağı olduğunu tescillemektir. Kıbrıs’taki müzakerelerin asla Kıbrıslılar için olmadığını, esas gündemin hep üsler olduğunu görmezden geldi adalılar. Kıbrıs tarihi Mısır’ın sömürgeleştirilmesiyle sürekli paralel ilerlemiştir. Bugün Arap devriminin motoru olan Mısır’ın, 1. Paylaşım Savaşı’ndaki ilhakına paralel olarak Britanya Kıbrıs’ı ilhak etmiş, daha sonra da yine Mısır’da olan olaylar üzerine, Süveyş Kanalı sebebi ile Kıbrıs’ta üsleri kurmuştur.  Türkiye ise Üsler ve Britanya konusunda konumunu ta en başından Batı’ya ispatlamıştır: 1954 Yılında Irak Başbakanı Nuri Said’e Menderes “Şayet Kıbrıs’ın İngilizlerin elinde kalmasıyla Türkiye’ye verilmesi arasında bir seçim yapacak olsa, Ortadoğu’nun savunmasına katkıda bulunması için Kıbrıs’ın İngilizlerin elinde kalmasını yeğleyeceğini” söylemişti. Bu yüzdendir ki Kıbrıs’taki çatışmalar Kıbrıs’ı Natolaştırmak için bir gerekçe idi, müzakereler ise daha fazla askeri konuşlanma için bir araçtır. 

Britanya’dan Kıbrıs’a kadar bu sorunun parçası olan ülkelerin sol örgüt ve partilerinin, Kıbrıs’taki üsler konusunda herhangi bir ciddi girişimleri olmamıştır. Durum böyle olunca, yapılan eylemi tam olarak kim olduğu ve ne olduğu belli olmayan, faşist ELAM taraftarları olduğu yönünde bilgi edinilen “Ulusal Anti-Sömürge Platform” gibi Güney Kıbrıs’ta günden güne çoğalan milliyetçi-faşist grupların örgütlemesi, sahipsiz kalan sorunların aciliyetini gözler önüne sermektedir. Örneğin Britanya’daki Sosyalist Parti’nin ve onun Kıbrıs’taki seksiyonunun bugüne kadar “üsler” konusunda hiçbir girişimleri olmamıştır; uluslararası örgütlülüğü bir hedefe dökemeyen ve sadece genel geçer sloganları Kıbrıs’ta tekrar eden bir yaklaşım tüm örneklerde mevcuttur. İngiliz üslerinin geçmişteki anlamı Kıbrıslılar için Kıbrıs sorununun emperyalistler tarafında süreklileştirilmesi, bugün acil olan anlamı ise Arap devrimi karşısında bir karşı devrim mevzisi olarak durmasıdır.

AKEL’in iflası…*

Burjuvazinin uzun süredir yönetemez durumda olduğu Güney Kıbrıs’ta ise Stalinist AKEL’in, “ulusal çıkarlar” gerekçesi ile uzun süredir var olduğu bilinen ve uzun süre önce uluslararası anlaşmalarla sınırları çizilmiş doğal gaz ve petrol yataklarındaki macerasının tam da devrimin ve savaşın ortasındaki Ortadoğu’da, Kıbrıs’ı daha da tehlikeye ve emperyalist sarmala sokacağı aşikardır. Irak savaşı sırasında AKEL öncülüğünde Kıbrıs Cumhuriyeti, ABD’ye her türlü yardımı sunma kararı almıştı; bundan bir süre önce Lübnan’da çatışmalar yoğunlaştığı bir dönemde Fransa’ya Baf uçak alanını açmıştı; bir de bunların üstüne hükümetin hesap soramadığı egemen İngiliz Üsleri ve istihbarat merkezleri Kıbrıs’ta konuşlanmışken AKEL’in alışılagelmiş maceracı ve sözde devletlerarası dengelerle oynayarak Türkiye karşısında pozisyonunu güçlendirme stratejisi, kendini gizleme ve unutturma başarısı ile Kıbrıs’taki varlığı sorgulanmayan Britanya’nın işini kolaylaştırmaktadır. Türkiye’nin emperyalizm cephesinde Arap halklarına karşı aldığı tavrın karşısında, Kıbrıslı Rum politikasının Arap halklarının yanında yer alması hep bir “diplomatik” başarı örneği olarak gösterildi. Bugün ise “Özgür Gazze” gemisine limanlarını açmayan bir Kıbrıs Cumhuriyeti. Büyük depresyonun ve Arap devriminin tam ortasında doğal gaz ve emperyalizmle oynayan bir Kıbrıslı Rum liderliği mevcut. Son 10 yıldır, Annan Planı’ndan beridir Kıbrıslı Rum liderliği ve AKEL sırf Türkiye karşısında avantajlı pozisyon elde etmek için İngiliz üslerine hiçbir itiraz yöneltmemiştir; sorulduğunda ise “Şu an Türkiye’ye karşı bir cephe açtık, bir de İngiltere’ye karşı duramayız” mealinde bir tutumları var. Ayrıca bu son eylem “ulusalcılar” tarafından yapılmış olsa da gösterdi ki, egemen olan istediği koşulda olağanüstü hal ilan edebilir, hele ki üslere yerliler yaklaştığı zaman, o eski sömürgeci yüzünü gösterir.

Uluslararası sınıf mücadelesi…

Avrupa Birliği’nin bütün güneyini yerle bir eden büyük depresyon Kıbrıs Cumhuriyeti’ni teğet geçemezdi. Önce kapanan ve küçülen uçak şirketleri, ardından Mari’deki ana patlamadan sonra yaşanan başkanlık ve hükümet krizleri ve Hristofyas’ın yargılanması siyasi liderliği yeterince yıprattı. Güney Kıbrıs’ta Kıbrıs Borsası’nın özelleştirilmesi, ek mesai ve çalışan maaşlarının kesilmesi ve KDV’lerin yükseltilmesi gibi birçok madde AKEL’in ilk kriz paketinde yer alıyor. Ayni AKEL bir taraftan Arap devrimi karşısında garp cephesinde yerini alırken, diğer taraftan Kıbrıs Sorunu’nun çözümünde çıkmaza girildiğini ilan eden ve işlerin daha da sarpa sarmasına sebep olacak doğal gaz macerasını sürdürmektedir.  Tarihin sonunu ilan edenlerin kutladığı milenyum ideolojisi çökmüş ve AKEL de bu yıkılmış eski dünyanın altında kalmıştır. Güney Kıbrıs’taki sorun, AKEL’in yerini alacak bir liderliğin olmaması ve farklı isimler altında çoğalan faşistlerin tabandan örgütlenmesidir. Dünya basınında yer alan Ağrotur protestosu ELAM taraftarlarının, yani festival basan, Kıbrıslı Türklerin arabalarına saldıran, yabancıları linç edenlerin işi.  Sosyalistlerin gündeminde olmayan ve Libya savaşı protestosundan sonra “peşinde olacağız denilen üsler”** unutulmuşsa gündemi faşistler belirler. Üsler konusunda sosyalistlerin önünde ciddi bir görev vardır ve sürdürülmesi gereken mücadele savaştan savaşa hatırlanan değil, programatik bir süreçtir.

Kıbrıs’taki Üslerin Britanya işçi sınıfına yıllık maliyeti olan 330 Milyon Euro’yu da göz önünde bulundurursak, bu depresyon döneminde, sermaye birikiminin mas edilmesi olarak karşımıza çıkan militarizmin bu iki kalesinin düşürülmesi sınıf mücadelesinin ta kendisidir. Kuzey Kıbrıs’ta belediye emekçilerinde gördüğümüz yeniden yükselme eğilimi olan sınıf mücadelesinin sendikal bürokrasinin sektörel baza indirgenmiş minimal yaklaşım ve taleplerinden fazlasına, yani 2011’in tamamını kapsayan sınıf taarruzuna verilecek bir cevap olması şarttır. ABD’de Wisconsin’de devrimci sınıfın dönüşünden sonra Tahrir’den esinlenerek “işgal-hareketi”ne dönüşen “öfkeliler”, Kıbrıs’taki “ölü bölge”ye (Buffer Zone) sıçramışlardır:  %99-%1 ayrışması daha da keskinleşecek. Yeter ki tek derdimiz Kıbrıs’a daha fazla askeri üs kurmak isteyen müzakerelerin düğümlenmesi olmasın…

Aziz Şah / Enternasyonalist Dayanışma

*AKEL konusunda Kıbrıs’ta 2. Sayısını çıkardığımız “Sınıf Bilinci” dergisinde Christos Mais’in kısa AKEL değerlendirmesine bakılabilir.

**http://enternasyonalistdayanisma.blogspot.com/2011/03/libya-ile-dayansma-ve-eylem-bildirisi.html