İspanyol Devleti: Siyasi Krizin Yeni Bir Aşaması

İspanya’da 24 Mayıs’ta yapılan seçimlerden reformist solun, özellikle Podemos’un yeni bir atılımla çıkmış olması, Yunanistan’da yaşanmakta olan ekonomik ve politik kriz bağlamında daha da büyük bir önem kazanıyor. İspanya’dan bir yoldaşımızın kaleme aldığı yazıyı, İspanyolca’dan İngilizce’ye, İngilizce’den Türkçe’ye aşamalı çeviri süreci dolayısıyla biraz gecikerek yayınlıyoruz.

 

24 Mayıstaki yerel ve bölgesel seçimlerin sonuçları, İspanyol devletinde yeni bir siyasi depreme yol açtı. 2011 sonbaharından bu yana mutlak çoğunlukla iktidar olan Partido Popular (Halk Partisi, PP) çok büyük bir darbe aldı: hâlâ oyların aslan payı onda olmasına rağmen, iki buçuk milyon oy kaybetti ve büyük ihtimalle önemli bölgelerin ve şehirlerin yönetimini kaybedecek. Böylece, iki büyük partinin, PP’nin ve PSOE’nin (İspanyol Sosyalist İşçi Partisi) geçen seneki Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki dikkate değer düşüşü doğrulanmış oldu (o zamana kadar bu partilerin oy toplamı %70’ten fazlayken, şimdi %50 civarında).

Siyasi krizin ağır ağır ortaya çıkışı yeni bir nitel noktaya ulaştı. Egemen sınıf, devlet aygıtı ve iktidar partisi bunu çeşitli yollarla durdurmaya çalıştılar: devlet başkanının (yani kralın) değiştirilmesi, Katalonya’daki özerklik yanlısı sürecin yargı yoluyla kontrol altına alınması, basın ve yayın organlarının denetlenmesi, halk hareketlerinin şiddetle bastırılması. Yine de düzenin istikrarının sağlanmasına olanak verecek uygun bir bileşimi bulmakta başarılı olamıyorlar. Merkez solun ve solun siyasi güçleri, genel hoşnutsuzluk ve eylemlerden güç alarak ilerliyorlar. Ancak, bu hareket hâlâ kendini monarşinin siyasi rejimine ve bir bütün olarak kapitalizmin barbarlığına meydan okuyacak araçlarla donatmayı beceremedi.

Seçim Sonuçları

Yerel seçimler ülkenin tüm belediyelerinde, bölgesel seçimler ise Endülüs, Katalonya, Galisya ve Bask Bölgesi haricinde tüm bölgelerde yapıldı.

PP yerel seçimlerde altı milyon oy (%27) aldı. Ancak, 2011’e göre  (%37) iki buçuk milyon oy kaybetti. Bu sefer aldıkları yüzde, 2014’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aldıklarına benzer oldu. İktidar partisinde şüphesiz ki bir aşınma var; sonuç olarak tüm bölgesel meclislerde ve büyük şehirlerin çoğunda mutlak çoğunluğu kaybetmesine sebep oldu; fakat hâlâ birçok siyasi birimin kontrolüne sahip, bu da önemsiz olmaktan oldukça uzak.

Sağ tarafından kaybedilen oyların birçoğu, yeni kurulmuş olmasa da, birkaç ay öncesine kadar ülke çapında örgütlülüğü olmayan bir partiye gitti. Ciudadanos (C’ler, Yurttaşlar) 2006’da Katalonya’da “liberal merkez-sol” olarak kurulan ve “milliyetçilik karşıtı” söylemleriyle Katalan sosyal demokratlarının ve sağcılarının özellikle Barselona ve Barselona’nın çevresindeki eski seçmenlerini kendine çeken, Katalan siyasi düzeninin parçası olmuş bir partidir. İspanya’nın geri kalanına yayılması, burjuvazinin bazı kanatları ve etkili yayın organları tarafından açık bir şekilde desteklenmiştir. Tüm bunlar, iki büyük partinin krizinden kâr sağlamayı uman ve değişim özlemini siyasi düzenin tekrar sağlanmasına ve sömürü düzenini meşrulaştırmaya doğru yönlendirebilecek potansiyeli gösteren Unión, Progreso y Democracia (UPyD-Birlik, Kalkınma ve Demokrasi) adındaki başka bir küçük çaptaki partiyi yalıtmış oldu. Bu görev, şimdilerde, projesi egemen sınıflar tarafından kolaylıkla kendi mecrasına çekilebilecek yenilikçi laflardan başka sağdan veya sosyal demokratlardan farklı olmayan Ciudadanos yerine getirilecek. Bu parti, yerel seçimlerde oyların yüzde 6.5’ini alarak üçüncü siyasi güç oldu, ancak Podemos’un yerel seçimlere birleşik sol listelerinden katılması nedeniyle tüm ülkede aldığı sonuçları ayrıntılı olarak değerlendirmenin zor olduğu unutulmamalı.

Sosyalist Parti (PSOE) de daha az da olsa oy kaybetti. Oyların %25’ini aldı. (2011’de bu oran %28 ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde %23 idi.) Tıpkı diğer ülkelerdeki sosyal demokrasi gibi, İspanyol sosyal demokrasisi de derin bir ideolojik kriz yaşıyor ve sağ ile çok da farklı olmayan bir şekilde, milyonlarca işçi ve genç tarafından rejimin dayanağı olarak görülüyor. Podemos’un ortaya çıkışından beri PSOE sola doğru bir dönüş yaptı ama sadece aktif sosyal solu değil işçi sınıfının içindeki potansiyel seçmenlerinin büyük kısmını da ikna edemedi anlaşılır nedenlerle. Bazılarının öngördüğü çöküş (Yunan PASOK’unun başına gelenin benzeri) sosyal demokratların işçi sendikalarında hatırı sayılır derecede tabanının olması ve (tersine birçok delil olmasına rağmen) milyonlarca seçmen tarafından sağın yenilmesinin tek gerçekçi aracı olarak görülmelerinin de etkisiyle, belli ki gerçekleşmiyor. Bu durum önümüzdeki aylarda değişebilir; eğer örgütsel olarak güçlenmiş bir sol bu sonbaharda yapılacak genel seçimlerde biraz iyi sonuçlar alırsa, PSOE ezici bir hezimete uğrayabilir. Bu beklentinin gerçekleşebilirliği Madrid, Barselona, Zaragoza, Cádiz veya A Coruña gibi büyük şehirlerde, sol yurttaş platformlarının PSOE’ye açıkça üstün gelmesinden görülebilir. PSOE birçok şehirde belediyeleri kazanabilir ve birçok bölgesel mecliste iktidarı elde edebilir ama sadece solun, Ciudadanos’un ya da milliyetçi partilerin yardımıyla.

Katalonya’da, Başkan Artur Mas’ın partisi (CiU, Yakınlaşma ve Birlik- merkez-sağ) açık bir şekilde yenildi. Özerklik savunucularının seçimle gelen gücü azalmamış olmasına rağmen CiU bir süredir her bir seçimde oy kaybetti. Aslında CiU’nun seçimlerde gerilemesinin tam da sebebi buydu: Katalan hükümetinin tereddüt ve tavizleri ayrılıkçı kesimleri merkez-sola (ERC, Esquerra Republicana de Catalunya, Katalonya Cumhuriyetçi Solu) ve sola (CUP, Candidatures d’Unitat Popular, Halkın Birliği Listeleri) doğru itiyor. CiU’nun siyasi hegemonyasının gerilemesi göz önüne alındığında, sonbaharda yapılacağı taahhüt edilen erken Katalan seçimlerinin yapılacağından emin olmak zor. Tüm parti düzeni hızla değişiyor, geleneksel olarak çoğunluğun bağlı olduğu üç parti (CiU, PSC – PSOE’nin Katalan kolu – ve PP) bağımsızlık taraftarı kampta ERC ve CUP lehine ve özerklik karşıtı kampta Ciudadanos lehine güç kaybediyor. Ülkenin diğer kısımlarındaki gibi, Katalonya’da da sola kayma var, ama işin daha dikkat çekici olan yönü, Barselona ve diğer büyük şehirlerde sol yurttaş listelerinin (kendi kaderini tayin hakkı yanlısı çoğunlukla federalist solun bir araya geldiği) aldıkları sonuç ve ayrıca CUP’un oylarındaki artıştır.

Reformist Sol

Yerel listeler her şehirde belirli özelliklere sahip partileri enformel platformlar ve örgütlenmelerde bir araya getirmeye başladığından dolayı, solun elde ettiği seçim sonuçlarını değerlendirmek zordur. Bu sonuçlar yine de tarihi boyutlardadır. Sol, kapsamlı bir anlaşmaya varılan özerk bölgelerde de belediyelerde de gayet iyi sonuçlar elde etti diyebiliriz. Podemos sadece bölgesel seçimlere bağımsız olarak girdi ve birkaç iyi sonuç aldı, fakat PP ya da PSOE’ye yaklaşamadı. Üç özerk bölgede % 20 seviyesine yaklaştı, geri kalan bölgelerde ise % 8 ila % 15 arasında oy aldı. Izquierda Unida (Birleşik Sol –IU, Komünist Parti’nin hâkimiyetinde) birkaç yerde Podemos’un ortaya çıkmasına rağmen ayakta kalabilmiş olsa da büyük bir krizle karşı karşıya. Yerel seçimlerde % 4,7 oy aldı ve çeşitli özerk kurumlardaki sandalyelerini kaybetti. Tüm sol yapıların birleşmesi fikrini destekleyenler zemin kazanırken, diğer tarafta (ideolojik terimlerle politik tartışmaları reddeden Podemos’un popülist taktik manevralarına karşı) ayırt edici kimliği ile IU’nun özerk varlığını savunan kanat hâlâ güçlü.

“Halk birliği” olarak anılan “yurttaş listeleri”nin seçime girdiği şehirlerde sol,PSOE ile ittifak halinde Sağ’ı iktidardan indirebilir. Doğuşundan bu yana Podemos, PSOE’nin de “kast”ın içinde olduğu konusunda ısrar etti; post-Frankocu rejimin politik aygıtı, yozlaşmış ve yağmacı İspanyol kapitalizminin aracı olduğunu söyledi. Burjuva devleti çerçevesinde yeni bir kurucu süreci başlatmak ve demokrasiyi restore etmek için PSOE’nin devrilmesini savundu. Aylar geçtikçe daha da ılımlı hale gelen reformist bir projeyi benimsedi. Şimdi Podemos stratejisini gözden geçirmek ve ne idüğü belirsiz bir aşamacılık üzerinden geçmek zorunda kalacak: eğer öncelik sağı yenmeye ve egemenliğine son vermeye tanınanacaksa -şüphesiz ki işçilerin ve gençlerin çoğunluğu bunu istiyor-, söylemini değiştirmek ve PSOE’yi –şimdiye kadar kavgalı olduğu “kast” içindeki bir parti- bir müttefik olarak görmek zorunda kalacak. Kaçınılmaz olarak tavizler vermesi ve programatik yaklaşımında derinlemesine bir sapma olması yeni partinin üyelerini ve seçmenlerini hayal kırıklığına uğratacak.

“Halkın Birliği” listeleri, krize karşı kamu hizmetlerinin savunulması, özelleştirmelerin geri alınması, konut sorununun çözülmesi ve işsizliğe karşı önlemleri de içeren bir acil durum programı benimsedi. Sol, yerel ve bölgesel hükümette temel bir politik ikilemle karşı karşıya. Kapitalistlerin ve devlet aygıtının çıkarlarıyla çatışacak bir programı zorlamak isterken, ya işçilerle birlikte güçlü bir muhalefet yürütecek ya da burjuva politikasının ve yargı sisteminin gerçekliğini kabul edecek. Seçimlerden bir gün sonra, Anayasa Mahkemesi, Endülüs Parlamentosu tarafından çıkarılan bir yasayı iptal etti (IU’nun Endülüs Bölge Yönetimi’ne Parlamentosu’na katılması karşılığında PSOE’den kaptığı nadir ilerici önlemlerden biri). Bu yasa, bankaların mülkiyetindeki boş konutları kamulaştırma olasılığı yaratmıştı. Bu açıkça, en yüksek İspanyol yargı otoritesinden gelen bir uyarıdır. Buna ek olarak, kriz yerel yönetimlerin gelirlerini azaltmıştır. Halkın beklentilerinin düşmesine izin vermek istemiyorlarsa, solun elindeki yerel hükümetlerin alması gereken radikal kararlar kıt kaynaklara bağlı olacak ve büyük sermayenin hizmetindeki merkezi devlet düzeyinde mevzuata aykırı olacaktır.

Böylece, “belediyecilik” in sınırlarını ve “demokratik kopuş” un çıkmazını görmüş oluyoruz: kapitalist sınıf ve onun devletinin iktidarıyla karşı karşıya gelmeden, işçi sınıfının, gençliğin, yoksullaşan orta tabakaların ve küçük burjuvazinin temel talepleri karşılanamaz. Sola doğru kayma geçici bir durum haline gelebilir ve rejim, siyasi krizi gerici alternatife doğru yönlendirebilir.

Bunun yaşanmasını önlemek için monarşiye, içi boş parlamenter sisteme ve yaşam standardına yönelik saldırıya karşı bir hareketin yaratılmasından başka bir yol yoktur. Halkın örgütlerini, isyan halindeki gençliği ve sendikalar içindeki kıpırdamaya başlayan muhalif eğilimleri birleştirecek bir alternatif ortaya çıkışından bir buçuk yıl sonra, açıktır ki, taleplerinin şiddetini düşürürve rejim için kabul edilemez sonuçlar doğurabilecek projeyi sorgularken; Podemos’un, böyle bir gerekli alternatifin siyasi aracı olamayacağı ortadadır.Ve en iyi elemanları olan,tabanını oluşturan yüzlerce mücadeleci insana rağmen böyle bu. Bu işçiler ve gençlik, rejimin ve kapitalizmin krizine karşı işçilerin ve halkın devrimci alternatifinin kuruluşunda yer alabilir. Ve tabii ki Podemos’a oy veren binlerce kişi, ayrıca sol içinde Podemos’a katılmayanlar da… Şu an solun birliğine olan inanç veri iken, acil bir sosyal program umudu yaygınken, bu hareket misyonunu açıkça beyan etmeli ve Podemos’un sınırlarına işaret etmelidir. Mücadele içinde ve oy pusulasında. Ve gerçek bir anti-kapitalist alternatif inşa etmeye başlamalıdır.