İran’ın “kahramanca detant” politikası

İran'ın yeni cumhurbaşkanı Hasan Ruhani geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısına katıldı ve orada İran'ın yeni politikalarını savundu. Ruhani'nin cumhurbaşkanı seçilmesi, şimdilik dış siyasette derin bir değişiklik getirmese de 34 yıl sonra ABD ile İran arasında bakanlar düzeyinde ikili görüşmenin ve hatta devlet başkanları düzeyinde yani Obama ve Ruhani arasındaki telefon görüşmesinin gerçekleşmesi iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başladığına işaret ediyor. Yıllardır ABD ile ilişki kurmak İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri ve devlet erkânının genelinde bir tabu iken bu görüşme kesin bir çok grup tarafından kolay kabul görmemiştir ve görmeyecektir. İran'ın Ortadoğu’daki konumuna bakacak olursak bu ilişkilerin gelişmesi – eğer gelişirse doğal olarak çok yavaş gelişecektir - bölgeyi de derinden etkileyebilir. İran’a karşı oluşan uluslararası baskı ve ambargoların herhangi bir şekilde azalmasını istemeyen İsrail ve Körfezdeki Arap ülkeleri de böyle bir gelişmeye karşı çıkıp direnecektir. Diğer taraftan İran'ın içinde devrim muhafızları gibi radikal aktörler de durumu kolay bir şekilde kabullenmeyecektir. 

Aslında itidal zemininde dış politika kuracağını seçim kampanyalarında dile getiren Ruhani'nin Batı ve özellikle ABD ile kurmaya çalıştığı diplomatik ilişkide ne kadar ileri gidebileceğine yakında şahit olabiliriz. Şimdilik lider Hamenei'nin dış siyasette ortaya çıkan yeni görüşe karşı gösterdiği müsamaha gözden kaçmıyor. BM genel kurulu toplantısından önce, henüz Ruhani ülkeyi terk etmeden lider Hamenei'nin devrim muhafızları komutanları ile yaptığı bir görüşmede “ben diplomatik yollara karşı değilim, ben yıllar önce adlandırılmış kahramanca yumuşamaya* inanıyorum” sözleri zaten Batı ile görüşmeler için yeşil ışığı yaktığını gösteriyor. Lakin bu sözleri dikkatli okumak lazım zira bu sözlerde düşünülen karşı taraf ABD olmayabilir. Nitekim bu cümle sarf edildiğinde yumuşamanın nükleer müzakerelerde kendini göstereceği düşünülmüştü. Bu yüzden ABD ile görüşmelere, özellikle telefon görüşmesine tepkiler oldu.

Obama ile Ruhani'nin arasında gerçekleşen telefon görüşmesine karşı tepki doğal olarak İran siyasetinin en radikal kanadı devrim muhafızları ve ilkecilerin radikal kanadından geldi. Devrim muhafızları görüşmeyi, bir taktiksel hata olarak gördü. İran'ın dış siyaseti devrim muhafızlarını en yakından etkileyen siyaset olduğu için ona hassasiyetleri diğer konulardan daha fazladır. Bu ordunun elinde bulundurduğu konum ve ekonomik gücün büyük bir kaynağı ortada büyük düşmanların ve tehlikenin yani ABD ve İsrail'in var olmasıdır. Bu yüzden ilk tepkiyi bu ordu gösterdi. Devrim muhafızları komutanına göre yumuşamanın kahramanca olması için ülkenin çıkarları düşünülmelidir. Aslında onlar bu görüşmenin Hamenei'nin bilgisi dâhilinde olmadığını ya da yeterince olmadığını düşünerek görüşmeye tepki göstermiş de olabilirler. Zira Ruhani, Obama ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin çok kısa bir süre içinde ayarlandığını ve ABD yetkilileri tarafından talep edildiğini açıkladı. Bu açıklama da bazı kesimlerde, görüşmenin liderin yeterince bilgisi dâhilinde gelişip gelişmediği konusunda tereddütler yaratabilir. Nitekim devrim muhafızları komutanı konuya dair yaptığı açıklamada “bu konuda önemli olan devrimin yüce liderinin dâhiyane yol göstermesi ve halkımızın akıllıca denetimi olacaktır” dedi.  İhtiyat kokan bu sözlerin bir benzeri de Hamenei'ye en yakın olan gazete yani Keyhan gazetesinde dile getirildi. Gazete, cumhurbaşkanının Birleşmiş Milletler (BM) genel kurul toplantısındaki konuşmasını desteklediklerini ama New York seferi esnasında bazı hataların da var olduğunu yazdı. Benzer açıklama Hamenei'ye yakın mollalardan gelirken bu konuda son kararın lider tarafından alınacağını söylediler.

Diğer taraftan reformistler ve orta yolcu muhafazakârlar görüşmeyi büyük bir başarı olarak gösterip yıllardır iki ülke arasında var olan kin ve güvensizlik siyasetine karşı yükselen “kahramanca yumuşamayı” takdir ettiler. Bu görüşmenin başarısını da İsrail'in bu konuda dile getirdiği huzursuzluğa bağladılar. Bu kesime göre dünya basınına egemen olan İsrail şimdiye kadar iki ülke arasındaki derinleşen siyasal krizin sorumlusudur. Bu düşünceye karşı Keyhan gazetesi hiç geciktirmeden “hangi kazanımı elde ettik ki İsrail rahatsız olsun” sorusunu ortaya atıyor.  Görüşmeler, genel olarak sürgündeki Amerikan yanlısı siyasetçileri de mutlu etmiş gibi görünüyor: Bunlar, Ahmedinejad gibi saldırgan bir tavır sergilemeyen yeni İran cumhurbaşkanını öve öve bitiremediler. Obama ve Ruhani'nin başkanlık dönemlerinin örtüşmesini çok büyük bir şans olarak nitelendiriyorlar, bu şansın değerlendirileceğini umuyorlar.

Ve son olarak Meclis başkanı, yargı teşkilatının başkanı ve Tahran Cuma hutbesini veren İmam, Ruhani'yi BM'deki konuşma ve görüşmelerinden dolayı takdir ettiler. Bunlar göstermektedir ki Hamenei bu görüşmelerden hoşnuttur. Gerçi Hamenei kendisi bazı gelişmelerden hoşnut olmadığını dile getirse de bu konu ile ilgili ilk açıklamasını 5 Ekim Cumartesi günü yaparken, Amerika’ya güvenmediklerini ama hükümetin diplomatik çabalarını da desteklediğini söyledi. 

Aslında İran İslam Cumhuriyeti tarihi boyunca ABD ile görüşme ve ilişki kurma, ne kadar imkânsız görünse de, Humeyni zamanında bile gizli kalması kaydıyla düşünülmüştür. İran-kontra** skandalı aslında bu tavrın belirgin bir örneğini oluşturuyor. İlginç olan şu ki o görüşmelerin de en aktif aktörü o zaman genç olan Hasan Ruhani'dir. Elbette o zaman ulusal savunma konseyi üyesi olarak bu görüşmelere katılır ve üst düzey bir görüşme gerçekleşmez. O zaman da görüşmeler ortaya çıktığında Humeyni'nin görüşmelerden ne ölçüde haberi olduğu tartışılmıştı. Şimdi ise gene benzer durum düşünülmektedir. Eğer Hamenei telefon görüşmesinin kendi bilgisi dâhilinde gelişmediğini açıklarsa o zaman muhafazakâr cenahtan hükümete karşı daha sert saldırılar gelebilir, ama görüşmelerin getirdiği sonuçlar da doğal olarak önemli olacaktır. Öyle görünüyor ki İran'a nükleer meselesinde az da olsa nefes aldıracak gelişmeler Hameni'yi memnun kılacaktır.

Ahmedinejad sonrası dönemde yeni hükümetin, dış siyasette bir detant arayışı içinde olacağı belliydi. Özellikle İran'ın ambargolardan dolayı içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları düşünürsek bu doğal bile görünmekte. İran'da farklı siyasi akımlar iç siyasette belli bir yakınsama göstermeseler de özellikle dış siyasette büyük ölçekte şimdilik ittifak içindeler. Ne kadar dış siyasette Hamenei ve ona yakın kesimler Ahmedinejad'a sonsuz destek sunsalar da yeni dönemle uluslararası siyasete yeni bir görüşün gelmesini istiyorlar. Bunun da altyapısı hazırlanıyor. Öyle görünüyor ki Ahmedinejad dönemi yüksek tansiyonlu dış politikanın sebep olduğu politikalar ülkeyi başka bir yöne itmektedir. Bu arada, Detant arayışını “kahramanca yumuşama” olarak tabir eden ve tarihsel temellere dayanarak halk nezdinde bu geri adımı temize çıkarmayı hedefleyen düşüncenin bu konuda siyasal temsilcisine çok güvenmediğini de gösteriyor. Zira bu tabirle birlikte eğer yeni görüşle beraber hükümet tarafından kırmızı çizgilerin aşıldığı gözlemlenirse, bu değişimin kahramanca gelişmediği iddia edilecek ve şimdilik hükümete sunulan destekler geri çekilecektir.

İranlı yetkililer yeni hükümetle beraber ülkenin yeni bir döneme girdiğini göstermek için 2009 isyanından sonra tutuklanan siyasi tutuklulardan bazılarını serbest bıraktı ve devamının geleceği de düşünülüyor. Bu konuda hâlâ sert sözlerle 2009 isyanına saldıran radikal muhafazakâr kesim, hem içeriden gelen eleştirileri yatıştırmak için ve hem uluslararası değişim jesti çizmek için bu havanın esmesine izin veriyor. Bu değişimden halka çok fazla pay düşmeyecektir. 2009 isyanıyla hoşnutsuz orta sınıfı tekrar yatıştırmayı düşünen devlet halkın diğer kesimleri ile çok da ilgilenmiyor. Ruhani’in anadili konusunda etnik gruplara verdiği söz yerine getirilecek gibi bir işaret göstermiyor hiç daha; iki ay içinde unutuldu tamamen. Dini azınlıklara karşı olan baskılarda herhangi bir azalma yok; hatta bu azınlıklardan yeni idamların haberleri geliyor. İşsizlik ve yoksul halkın ekonomik sıkıntılarıyla ilgili henüz bir adım atılmış değil ve yeni hükümet Ahmedinejad’ın sert bir şekilde uyguladığı neoliberal siyasetleri devam ettireceğini söylüyor.

Öyle görünüyor ki ABD yetkililerinin Netanyahu ile görüşmelerinden sonra yaptıkları açıklamalar ve İran'a karşı askeri hamlenin hâlâ masada olduğuna dair Obama'nın verdiği demeç İran'ı üzse de İran belli sıkıntıları aşmak için bir süre Batı ile geliştirmek istediği ilişkilerinde kendilerini hoşnut etmeyen bazı tavırlara karşı sabırlı olmaya çalışacaklardır. Bu görüşmeler İran'a başka ambargoların uygulanmamasını ve hatta belki eski ambargoların bazılarının kalkmasını getirebilir; bu da İran'a önemli bir nefes aldırır ama şimdilik Ortadoğu konusunda herhangi bir hızlı sonuç doğurması olası görünmüyor. İran'ın ABD'ye olan güvensizliği ve İsrail'e karşı yumuşamayan tavrı ülkeyi hâlâ bölgedeki müttefiklerine bağlı kalmaya zorlayacaktır.   

Notlar:

* Kahramanca detant ya da kahramanca yumuşama Hamenei'nin yıllar önce yani 1970 yılında çevirdiği bir kitabın adına atıfta bulunur. Kitap Şiilerin ikinci imamı Hasan hakkında ve onun Muaviye karşısındaki pasif politikalarına “tarihin en şanlı kahramanca yumuşaması” ismini veriyor. Daha sonralar 1997 yılında Mykonos davası sonrası Avrupa ülkelerinin büyükelçilerini İran'dan geri çekme meselesinde Batı ile müzakerelerin başlaması için “dış politika kahramanca yumuşama sahnesidir” demişti. Kısaca bu cümle daha önceki mevzilerden geri çekilme anlamına gelmektedir.

** 1980’li yıllarda Lübnan'da rehin alınan Amerikalıları kurtarmak için İran'ı devreye sokan ABD, bir taraftan İran-Irak savaşında füze ihtiyacı olan İran'a İsrail aracılığı ile silah satıyor, diğer taraftan bu silahlardan kazanılan paralarla Nikaragua'da devrim karşıtlarına yardımcı oluyordu. Bu konu ortaya çıktığında İran-kontra skandalı diye adlandırıldı.