İran’da yeni bir dönem açılıyor

Uzun yıllar süren görüşmeler nihayet sonuçlandı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi artı Almanya (5+1 grubu) ile İran arasında, Batı’nın uyguladığı ekonomik yaptırımların kalkması karşılığında bu ülkenin nükleer silah üretmemesi konusunda anlaşmaya varıldı. İmzalanan anlaşma, İran’a askeri olmayan amaçlar için nükleer teknolojiyi geliştirme izni verdiğinden, bu faaliyetin askeri amaçlarla kullanılmaması amacıyla çok karmaşık birtakım denetim mekanizmaları ve değişik türden takvimler içeriyor. Üstelik uzun vade için ciddi belirsizlikler var. Ama sonuçta Ortadoğu bölgesinin ana çatışma kaynaklarından biri şimdilik dondurulmuş oluyor.

İran mollalar rejiminin 1979’dan sonra “Büyük Şeytan” olarak ilan ettiği ABD ile anlaşmaya varabilmesi, aslında alternatiflerin her iki tarafı da çıkmaz sokaklara sürükleyecek olmasına bağlı. Emperyalist kamp, anlaşma olmazsa İran’ın nükleer silah geliştirmesini önlemenin tek yolunun savaş olduğunu biliyor. Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de toplam 14 yıl içinde üst üste başarısızlıklar yaşamış olan emperyalizm, sayılan ülkelerin hepsinden büyük (nüfusu Türkiye ile yaklaşık aynı) ve askeri, diplomatik ve politik olarak büyük tarihi birikime sahip olan İran’a savaş açmaya kolay kolay cesaret edemez.

Öte yandan, İran’ın da ekonomisi yaptırımlardan çok kötü etkileniyordu. Farklı hesaplamalar olsa da, İran’ın yaptırımların uygulandığı dönemde toplam 500 milyar dolara yakın zarara girmiş olduğu söyleniyor. Bu miktar İran’ın bir yıllık gayrisafi yurtiçi hasılasına denk geliyor! Yaptırımların kalkmasıyla İran’ın dondurulmuş hesaplarından 100 ila 150 milyar dolar paranın ekonomiye akacağı belirtiliyor. 2009’da bir önceki cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın seçilmesi sırasında seçim hileleri yapıldığı iddiasıyla başlayan, ancak bir halk isyanına dönüşen eylemlerin, ekonominin çok kötü durumda olması, işsizliğin ve sefaletin yayılması dolayısıyla işçi sınıfına sıçraması riski, İran yönetiminin ekonomik durumu düzeltmeye öncelik vermesine yol açtı.

Nükleer silahtan çok daha fazlası

Bu faktörler her iki tarafı da birbirine yaklaştırdı. Ama anlaşmanın sadece nükleer silahlanma ile ilgili olduğunu sanmak büyük hata olur. Bu anlaşma İran’ın 35 yıl süren bir yalnızlık döneminden sonra dünya ekonomisi ve politik sistemi ile bütünleşmesinin kapısını açıyor. Ekonomik bakımdan uluslararası şirketler daha şimdiden İran üzerine projelerini açıklamaya başladı. İran tarafı da bu tür yoklamalara olumlu cevaplar veriyor. İran, bir yandan petrol ve doğal gaz rezervleri bakımından dünya dördüncüsü iken, bir yandan da Ortadoğu’nun öteki petrol zengini ülkelerinden farklı olarak bir sanayi kapasitesine de sahip. Örneğin Peugeot’nun yaptırımlar dolayısıyla çekildiği otomotiv sanayisinde 45 bin İranlı işçi çalışmaktadır. Bu bakımdan İran’ın ekonomik potansiyelinin yakın dönemde bir patlama yaşaması bile mümkündür.

2009 isyanından sonra rejim, Devrim Muhafızları’nın Besic olarak bilinen gönüllü kanadının halkın ve özellikle kadınların üzerindeki baskısını sınırlayacak adımlar attı. Bugün İran kadınlarının neredeyse yüzde 90’ı hicabı sadece formel olarak yerine getiriyor. İran din baskısı bakımından Arap dünyasından, hatta bazı bakımlardan günümüz Türkiye’sinden bile daha rahat bir yer haline geliyor. Bunun Batı ile bütünleşmenin önündeki engelleri ortadan kaldırma yönünde etki yapacağı açık.

Her ne kadar 5+1 grubunda Çin ve Rusya olsa da, ABD’nin İran’la bu yakınlaşmasının arkasında Asya’nın önemli ülkelerinden biri olan İran’ı bu iki ülkeye karşı kazanma niyetinin yattığı da tahmin edilebilir. Bilindiği gibi, dünya durumunu belirleyen ana faktörlerden biri, Batı emperyalizminin bir yandan Rusya’yı giderek daha dar sınırlar içine sıkıştırma ve kuşatma, bir yandan da Çin’in etrafını kuşatarak bu ülkeyi yalıtma çabasıdır. İran burada bir istisna olarak duruyordu. ABD şimdi İran’a da el atmış olabilir. Elbette bu zamana yayılacak bir süreçtir.

ABD-İran yakınlaşması, Ortadoğu politikasında da çok taşı yerinden oynatacak özellikler taşıyor. ABD-İsrail ilişkilerine de, ABD’nin başta Suudi Arabistan olmak üzere güçlü Sünni Arap müttefikleriyle, hatta Türkiye ile bağlarına da önemli etkiler yapacaktır. Suriye savaşına etkisinin de hatırı sayılır düzeyde olacağı beklenebilir. ABD zaman zaman eski Sünni müttefikleriyle yeni Şii ilişkisi arasında ortada kalacaktır. Bu politikanın çelişkileri zorludur.

Sosyalist örgütlenme olanakları

İşçi sınıfının sendikal ve siyasi örgütlenmesi açısından da İran yeni bir döneme girecektir. Sosyalist hareketin manevra olanakları artacaktır. Devrimci enternasyonalist bir çizginin İran’da güç kazanması açısından içine girmekte olduğumuz dönem önemli bir potansiyel vaat ediyor.