II. Avrupa-Akdeniz İşçi Konferansının Bildirgesi


 

Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu (DEYK) Avrupa partilerinin himayesinde, başka gelenek ve eğilimlerden parti, örgüt ve bireylerin de katılımıyla Haziran 2013’te Atina’da toplanmış olan I. Avrupa Konferansı’ndan sonra, 29-30 Mart günleri yine Atina’da II. Avrupa-Akdeniz İşçi Konferansı toplandı. 16 ülkeden (Yunanistan, Türkiye, Kıbrıs, Ukrayna, Rusya, İtalya, Fransa, Portekiz, Britanya, Finlandiya, Polonya, Macaristan, Bulgaristan, İran, Güney Afrika, Arjantin) 21 örgütün ve konferansta bireysel olarak bulunan bazı militanların katılımıyla toplanan II. Konferans, başta Ukrayna sorunu olmak üzere, Avrupa’da faşizmin yükselişi, Troyka denen üçlü çete tarafından dayatılan kemer sıkma politikaları, en son Bosna’da yaşanan ayaklanmanın cisimleştirdiği işçi emekçi mücadeleleri gibi konular üzerinde ayrıntılı olarak durdu.

Konferans, çalışmalarının sonucunda, Ukrayna konusunda oy çokluğu, diğer konularda oybirliği temelinde bir sonuç bildirisi kabul etti. Bildiriyi aşağıda bilginize sunuyoruz.

 

Kahrolsun Troyka’nın (Üçlü Çetenin) toplumsal yamyamlık niteliği taşıyan “kemer sıkma” programları! Borcu ödemiyoruz! Bunalımdan sosyalist bir çıkış için ileri!

Kahrolsun bütün kapitalist hükümetler! Yaşasın işçi iktidarı!

Kahrolsun emperyalist Avrupa Birliği! Yaşasın Avrupa Sosyalist Birleşik Devletleri!

Atina’da toplanan II. Avrupa-Akdeniz İşçi Konferansının katılımcıları, militan işçiler ve toplum savaşçıları, Avrupa ve ötesinde toplumsal hareketlerinin ve halk örgütlenmelerinin temsilcilerinin  yanı sıra çeşitli geleneklerden gelip bugün toplumsal çatışmalarda yer alan devrimci sol güçlerin mensupları olan bizler, işçi sınıfını ve sermaye güçlerinin kararlı meydan okumasına direnen herkesi;

·         Avrupa Birliği (AB) / Avrupa Merkez Bankası (AMB) / Uluslarası Para Fonu (IMF) üçlüsünün ve Avrupa’nın kapitalist hükümetlerinin dikte ettiği toplumsal yamyamlık niteliği taşıyan “kemer sıkma” programlarını bozguna uğratma ve Üçlü Çetenin hükümetlerini devirme,

·         uluslararası finans kapital tefecilerine olan borçları silme,

·        emperyalist Avrupa Birliği’nden temelli olarak kopup, bu kıtanın işçi hükümetleri ve işçilerin iktidarı temelinde sosyalist birliğini kurarak bunalımdan çıkışın uluslararası sosyalist yolunu açma

yolunda sermayenin güçleriyle kesin bir mücadeleye çağırıyoruz.

Bu konferansın ilk çağrısında belirtilen ana tespitleri bir kez daha yineliyoruz:

Sürmekte olan dünya kapitalist bunalımı, bizleri tehdit eden barbarlığın temeli ve itici gücüdür. İrlanda, Yunanistan, İspanya ya da Portekiz yöneticilerinin iddia ettikleri çeşitli “başarı öyküleri”, yani iğrenç AB/AMB/IMF üçlüsünün dikte ettiği “kemer sıkma” programları, yani toplumsal yamyamlıklar, hâkim sınıflarla onların hükümetlerinin ikiyüzlülüklerini gösteriyor. Terimleri çelişkili olan “istihdamsız büyüme” “başarıları” kimseyi kandıramaz. 1930’ların Büyük Bunalım’ını da aşan benzeri görülmemiş yedi yıllık bunalım, kapitalist dünyayı sarıp sarmalamış durumdadır. Aşırı borçlanma ve durgunluk kısır döngüsüne kapılan bunalımın merkez üssü haline gelmiş olan Avrupa, IMF başkanı Christine Lagarde’ın deyimiyle “deflasyon umacısı” ile korkutulmaktadır.

Bütün toplumsal hizmetler, özellikle de sağlık ve eğitim çökerken kitlesel işsizlik, nüfusun büyük çoğunluğu için bitmek bilmez bir kâbusa dönüşmüştür. İşçi sınıfının ve bütün ezilenlerin uzun çabalarıyla kazanılan toplumsal ve demokratik haklar ayaklar altına alınmıştır. Göçmen toplulukları, ırkçı ayırımcılıklarla, büyüyen aşırı sağ partilerin ve faşist çetelerin yardımıyla AB ve devlet yetkililerinin yürüttüğü sürekli saldırılarla karşı karşıyadır. İtalya Lampedusa ve Yunanistan Farmakonisi’deki dur-durak bilmeyen trajedilerin sergilediği gibi AB, Avrupa’yı bir “Avrupa Kale”sine, Akdeniz’i ise göçmenler için mezarlığa dönüştürmüştür. İspanya’da yürürlüğe konan kürtaj karşıtı yasaların gösterdiği gibi, kadınların ezilmesinin yanı sıra, cinsel eğilime, toplumsal dışlanmaya ilişkin ayırımcılıklarla birlikte bütün azınlıkların ezilmesi de tırmanmaktadır.

Buna karşılık toplumsal direniş büyümekte, özellikle Güney Avrupa’da, Portekiz’de, İspanya’da, Yunanistan’da, kapitalizmin iflasının halka ödetilmesi için “olağanüstü hal” ilân ederek meşruluğunu yitiren hükümetlere karşı kitle hareketleri gelişmektedir. Keskinleşen sınıf mücadelesi, ülkeden ülkeye değişen derece ve biçimlerde rejim bunalımlarını derinleştirmektedir. Portekizli liman işçilerinin yakın zamanlardaki işlerini koruma çabaları, İspanya’da sağlığın özelleştirilmesine karşı çıkışlar, Yunanistan’da kamu kesimindeki grevler ve işyeri işgalleri gibi kısmi kazanımlar, işçi sınıfının ve muhtaç duruma düşürülen kitlelerin savaşma kapasitesinin kırılmadığını, aksine sosyoekonomik bunalımların, burjuva parlamenter sisteminin benzeri görülmemiş ve hâlâ çözüme kavuşmamış siyasi bunalımlara, bir siyasi iktidar bunalımına yol açtığını göstermektedir.

Açıkça ortaya konulmuş olan soru, hangi burjuva partisinin ya da partiler koalisyonunun yahut kapitalist sistemin emrindeki atanmış “teknokratlar”ın bunalımdan çıkış için bir yol bulacağı değil, hangi toplumsal güçlerin, hangi sınıfın siyasi iktidarı ele geçirip iflas etmiş olan sistemi bertaraf ederek, bütün toplumu yeni temeller üzerine oturtup, bitmek bilmeyen bu toplumsal kargaşaya bir son verebileceğidir. Buna yanıtımız açık ve kesindir:Yalnızca işçi sınıfı, sömürülen, ezilen ve toplumsal yaşamdan dışlanan herkesin desteğiyle, sosyalizmin temellerini atarak bunun üstesinden gelebilir.

Merkez üssünü AB’ye taşıyan dünya kapitalist krizi, “Atlantik Okyanusu’ndan Urallar’a kadar” bütün kıtayı iktisadi, toplumsal, siyasal bakımdan istikrarsızlaştırmıştır. Keskin çelişkiler, zıt eğilimler belirginleşmektedir.

Batı Avrupa’da bir yanda İspanya’da, 22 Mart’ta Madrit’te borçların ödenmemesini ve üçlü çete hükümetlerinin devrilmesini talep eden muazzam Onur Yürüyüşü’ne iki milyon gösterici katılmakta; öte yanda Fransa’da, yerel seçimlerde, yükselen aşırı sağcı Milli Cephe, François Hollande’ın sosyal demokrat!/sosyal liberal hükümetinin feci politikalarının kitlesel olarak reddedilmesi nedeniyle, çarpıcı bir seçim zaferi kazanmaktadır.

Doğu Avrupa’da Balkanlar ve eski Sovyet bölgesinde, bir yandan, 5 Şubat 2014’te Tuzla işçilerinin hiç beklenmedik bir proleter kalkışması, Balkanların göbeğinde, eski Yugoslavya’da, gerici milliyetçilikle emperyalist müdahalenin neden olduğu trajedinin en simgesel yerinde, AB’nin koruması altındaki Bosna’da, yoksullaştırılmış bütün halkın katıldığı bir kitle isyanına dönüşmüş; öte yandan Ukrayna’da Kasım 2013’te başlayıp özellikle 2014’ün ilk aylarında zirveye ulaşan yaygın huzursuzluk ve toplumsal umutsuzluk, kendi gündemlerini ve yardakçılarını dayatmak isteyen ABD, AB ve NATO emperyalistlerince, Rusya yanlısı Yanukoviç kadar yolsuzluğa batmış olan ABD, AB ve Almanya yanlısı oligarklarca, Euro-Maidan’da Nazi örgütleri “Svoboda”yı, “Praviy Sektor”u, Adolf Hitler’in ve Stepan Bandera’nın iğrenç Yahudi karşıtı işbirlikçilerinin torunları olan soykırımcı WaffenSS’in, silahlı çetelerin hayranlarını kullanarak yönlendirilmiştir.

Ukrayna

Ukrayna hepimiz için, bütün devrimci güçler ve özgürlük hareketleri için belirleyici bir sınavdır.

Tarihsel olarak geçiş bunalımının çıkmaz sokaklarına takılıp kalmış Ukrayna ekonomisi ve toplumu çöktü. ABD ve AB emperyalistleri, ülkeyi bir protektora statüsüne düşürme ve NATO’nun, Putin’in Bonapartizmi altındaki Sovyet sonrası Rusya ile komşu olan bir cephe üssü yapma beklentisiyle, bu tehlikeli boşluğun içine atladı.

Trotskiy’in1920’lerin sonlarında dile getirdiği öngörü doğrulanıyor: sermayenin daha önce mülksüzleştirilmiş olduğu ülkelerin kapitalist dünya ekonomisine tam olarak katılması, kapitalizmin çöküş halinde olduğu bu tarihsel evrede, bu ülkelerin Batı emperyalizmince faşist ya da yarı-faşist bir rejim altında sömürgeleştirilmesini gerekli kılıyor.

“Yeni Amerikan yüzyılı”  için yeni-muhafazakârların emperyal girişiminin yanı sıra Brzezinski de, 1991’den bu yana Rusya’nın yalnızca kıskaca alınmasını değil parçalanmasını da talep etmektedir. 1990’lı yıllardaki savaşlar ve Yugoslavya’nın dağılması, Rusya’nın da başına geleceklerin bir ön tadımlığıydı. Öte yandan, Maastricht Antlaşması ve AB’nin Alman-Fransız eksenince avronun piyasaya sürülmesi, Soğuk Savaş ertesinin dünyasındaki hegemonya çekişmesinde Doğu’ya doğru genişleme stratejik hedefiyle daha en baştan bağlantılıydı.

Ukrayna olayları, bu kapitalist yeniden yapılanmanın ve emperyalist çatışmaların devam edegelen sürecinde dramatik bir sahnedir.

Uluslararası sol ve Avrupa solu, şimdiye kadar Tarih sınavını geçemedi. Her tür reformcu ve merkezciler, hiç eleştirisiz kendilerini Euro-Maidan’la aynı safa yerleştirdiler. İktidarın bir oligark kabilesinden ötekine emperyalist komisyoncular eliyle geçişini, devrim ile karşı-devrimi ayırt etmekten tamamen aciz biçimde, “demokratik bir devrimin zaferi” ya da “Arap Baharının bir uzantısı” olarak selamlıyorlar!

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez Nazi güçleri, Avrupa’da çok önemli altı bakanlık koltuğuna açıkça oturmuş bulunuyor. Bunların alçakça Yahudi-karşıtı yağmacılığı, terörizmi ve etnik ayırımcılığı, İsrail Siyonizmini de yanına katan “demokratik” Batı emperyalizmince tamamen örtbas edildi.

Putin’in Bonapartizmi altındaki Rusya ile IMF ve AB koruyuculuğu altındaki bir Ukrayna arasında çıkabilecek korkunç savaş ihtimaline bütünüyle karşıyız. Biz diyoruz ki: Her türden toprak ilhakına hayır, Ukrayna’nın parçalanmasına hayır, bağımsız, birleşik, sosyalist bir Ukrayna! Halk için barış! Bütün iktidar İşçi Konseylerine!

IMF/AB/ABD üçlüsünce uygulanan Batı emperyalist atılımına, (İsrailli Siyonistlerin üstünü örttüğü) Yahudi-karşıtı yağmacılığa, Banderacıların etnik öfkesine ve yeni Black Hundreds[1] (Kara Yüzler) hareketine bütünüyle karşıyız.

Ama bu, bizim “Putin’in Büyük Rusya milliyetçiliği” ile uyum sağladığımız anlamına gelmez. Biz şunu söylüyoruz: Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılması ya da sınırdaki askeri manevralar, baskıcı emperyalizmle jeopolitik bir müzakerede er ya da geç hem Ukrayna hem Rus halklarının aleyhine dönecek pazarlık kozlarıdır sadece. Devlet planlaması demek olan Gos-plan’ın yerine Devlet klanı demek olan GosClan’ı geçiren, oligarklar arası dengeyi gözeten, Ukrayna’da olduğu kadar Rusya’da da kapitalist yeniden yapılanmayı öne geçiren Bonapartist bir rejim altında emperyalizmle başa çıkamayız. Hitler’in sürülerinin istilâsına karşı “Büyük Yurtsever Savaş” denen özveri destanını hatırlamak, bu savaşın, Büyük Rusya milliyetçiliği için ya da sonradan kapitalist yapılanmaya giden yolu açan bürokratik seçkinlerin imtiyazları için verilmediğinin, Stalinci bürokrasiye rağmen, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’ni savunmak için verildiğinin unutulması anlamına gelmez. Ukraynalı meslektaşları kadar halk düşmanı ve soyguncu olan Rus oligarkların yeni “Altınordu”sunun servetini korumak için savaşmayacağız. Halktan çaldıkları zenginliklerine el konmasını, bunların işçilerin denetimi altında yeniden gerçek Sovyetlere geri verilmesini talep ediyoruz! Sadece sosyalist bir devrim ve işçi iktidarı ile bürokratsız Sovyetler, kapitalist yeniden yapılanmaya dur diyebilecek ve sermayenin hizmetindeki bir halk hapishanesi olan emperyalist bir Avrupa Birliği’ni ya da oligarkların kapitalist “Avrupa Gümrük Birliği”ni  değil; ama Sosyalist Avrupa Birleşik Devletleri çerçevesinde, ulusların kendi kaderini tayin hakkına tamamıyla saygılı,  gerçek bir yeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ni inşa edecektir!

Doğu Avrupa ve Balkanlar

II. Avrupa-Akdeniz İşçileri Konferansı’nda Macaristan, Polonya ve Bulgaristan’dan gelen yoldaşların sunduğu raporlar, 1989 sonrasında Doğu Avrupa ve Balkanlar’da dünya kapitalizminin “piyasa ekonomisine ve liberal demokrasiye geçiş” diye kutladıklarının aslında toplumsal bir yıkım ve tarihsel bir yenilgi olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Ukrayna bunun doruğudur. Ama Doğu Avrupa’nın her yerinde, ulusal ve yerel özelliklere rağmen, benzer bir toplumsal manzara gözler önüne serilmiştir. Genelleştirilmiş bir sanayisizleşme süreci: ulusal sanayilerin özelleştirilerek yoz oligark kapitalist seçkinlere dönüşen eski bürokratlarca kelimenin tam anlamıyla çalınması, varlıkları satılan fabrikaların kapatılması, işçilerin kitlesel işsizliğe mahkûm edilmesi; örgütlü suçların artması, yönetici oligarklarla mafya ilişkisinin kurulması; bütün toplumsal hizmetlerin ve yaşam standartlarının yıkıma uğraması; nüfusun kitlesel olarak yoksullaşması ve kitlesel göçler; aşırı sağ, milliyetçi ve faşist örgütlerin artması; toplumsal köktenciliğin yeniden doğması ve toplumsal mücadelelerin keskinleşmesi.

Bosna’daki ayaklanmalar, daha önce Bulgaristan, Romanya ve Slovenya’da olduğu gibi, artık tamamen yeni bir aşamaya geçtiğimizi açıkça göstermektedir. Son iki onyılın görünürdeki “sakinliği” –insani ıstıraplarla dolu bir mezarlık sükûneti- kesinlikle bozulmuş, işçi sınıfı ve halk kitleleri tarih sahnesine çıkıp mücadelelerde yer almaya başlamıştır.

Doğu Avrupa ve Balkanlar’da uyanan işçi ve halk hareketleriyle dayanışma içinde şunları talep ediyoruz:

·         Bütün özelleştirmeler durdurulsun; sanayi, işçi denetimi ve işçi yönetimi altında yeniden ulusallaştırılsın.

·         Yolsuzlukla ve mafyayla mücadele edilsin, yozlaşmış oligarkların halktan çaldıkları bütün zenginliklere el konsun.

·         Her türlü işçi ve halk örgütlenmeleri kurulsun, bürokratların ve oligark seçkinlerin temsilcilerinin yer almadığı, kapitalist yeniden yapılanma rejimlerinin yerine geçecek işçi konseyleri kurulsun.

·         Yönetici oligark rejimlerin baskıcı güçleri yasaklansın, bütün faşist çeteler ve örgütler yasaklansın, işçilerin öz savunma grupları ve halk ordusu kurulsun.

·         Kahrolsun gerici milliyetçilik ve etnik ayırımcılık, yaşasın uluslararası dayanışma ve ezilen halkların birliği! Yaşasın Balkan Sosyalist Federasyonu!

·         Doğu Avrupa’nın ve Balkanların emperyalist Avrupa Birliği ve IMF tarafından sömürgeleştirilmesine hayır! AB ve NATO’dan kopun! Yaşasın Avrupa Sosyalist Birleşik Devletleri!

Avrupa Seçimleri

Mayıs’ta yapılacak Avrupa seçimleri bize, çeşitli ülkelerdeki farklı koşullara göre, meydan toplantıları, bu konferansın vardığı sonuçları ve yapılacak işleri açıklayan broşür ve kitapçık dağıtımı, dayanışma eylemleri, bağımsız aday listeleri vb. değişik biçimlerde müdahale fırsatı yaratmaktadır. Bu işler “Avrupa Birliği’nin demokratik ve ilerici yönelimi” ya da iflâs etmiş kapitalist sistemin ana çerçevesini bozmadan “AB’yi ve kurumlarını toplumsal ve demokratik Avrupa’ya çevirme reformları” yanılgılarına yol açmadan yapılmalıdır.

Bunalımdan kurtulmanın acil bir devrimci enternasyonalist seçeneği ve sosyalist bir çıkış yolu için siyasi bir kampanya başlatılmasını, bunun aşağıdaki ana eksenleri izleyen bir eylem programıyla detaylandırılıp mücadeleye sokulmasını talep ediyoruz:

·         Milyonlarca hayatı mahveden BÜTÜN kamu borçlarının silinerek uluslararası tefecilerle, “piyasalar”ın, bankaların, mali sermayenin diktatörlüğüyle mücadele edilmeli; bankalar, el konularak işçi denetimi altına sokulmalı.

·         AB’nin, AMB’nin, IMF’nin ve bütün kapitalist hükümetlerin dayattığı toplumsal yamyamlık “kemer sıkma” programlarının hepsi derhal durdurulmalı.Kendi sömürü sistemlerinin yarattığı bunalımın bedelini kapitalistler ödemeli, sömürülenler değil! Çalışan halkın ücretlerini, emekli maaşlarını, sosyal haklarını, azınlığın çıkarına göre değil; toplumsal ihtiyaçlara göre düzeltmek için çaba gösterilmelidir.

·         Kitlesel işsizliğe karşı,işten çıkarmaların yasaklanması için, çalışma saatlerinin bütün işçilere paylaştırılması için mücadele çağırısı yapıyoruz. Her hâlükârda gerekli ve acil olan kamu altyapı çalışmaları, yeni işler yaratacak biçimde geliştirilmeli.

Büyük sanayi patronları, işçileri daima daha düşük ücret almaları ya da işten çıkarmaları kabul etmelerini isteyip, aksi takdirde fabrikayı kapatacağını ya da başka bir ülkeye “taşıyacağını” söyleyerek tehdit eder. Buna cevabımız, kapanan ya da kitlesel işten çıkarma görülen fabrikaları işgal edip, parasını ödemeden el koyarak işçilerin denetiminde ve yönetiminde çalıştırmak olmalıdır.

  Yaşasın faşizme, ırkçılığa, kadın karşıtı, cinsel eğilim karşıtı, bütün azınlıklar karşıtı ayırımcılıklara karşı azimli mücadelemiz! Göçmenleri ve ezilen toplulukları savunalım! Deri renginden, etnik kökeninden, dininden bağımsız olarak bütün işçilere eşit haklar verilsin! İşçiler ve halk hareketleri, faşist çetelere ve devlet baskısına karşı İşçi Öz savunma Muhafız Güçleri kurmalıdır.

  Baskıcı burjuva devletinin baskıcı aygıtı, NATO, bütün emperyalist askeri üsler ve ittifaklar dağıtılsın; yaşasın Afrika’daki, Orta Doğu’daki, Asya’daki, Latin Amerika’daki ezilmiş ulusların bütün anti-emperyalist mücadelesiyle tam dayanışma!

·         İşçi sınıfının ve halk kitlelerinin acil hayati talepleri için savaş çığlığımız: Bütün kapitalist hükümetler devrilsin! Yaşasın işçi hükümetleri ve işçi iktidarı! Kahrolsun emperyalistlerin Avrupa Birliği! Yaşasın Sosyalist Avrupa Birleşik Devletleri!

Gelecek beklentileri

II. Avrupa-Akdeniz İşçileri Konferansının katılımcıları olan bizler, Avrupa’nın her tarafında ve Avrupa dışında farklı siyasal geleneklerden gelen devrimci örgütler ve özgürlükçü toplumsal hareketler ağının geliştirilmesiyle uluslararası bağlarımızın güçlenmesini; şu sıralarda acil bir ihtiyaç olarak hissedilen gerçek bir uluslararası devrimci önderliği, evrensel insan özgürlüğü için uluslararası dünya sosyalizmini kurma yolunda ortak eylemlerimizi tartışacağımız, geleceğe yönelik planlar kuracağımız toplantıların belli aralıklarla düzenlenmesini kararlaştırıyoruz.

Atina, 30 Mart 2014

 

 

 



[1]Black Hundreds, Rusya’da ortaya çıkmış aşırı milliyetçi bir hareket.