Fransa intikam alıyor!

Fransa’nın Libya’ya emperyalist saldırı konusunda kendi kendini lider ülke tayin etmesi çeşitli biçimlerde yorumlanıyor. Çoğunluk Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin 2012 yılında yapılacak seçimi kazanamama ihtimali ortaya çıkmış olduğu için böyle bir atak yaptığı kanısını belirtiyor. Doğrudur. Ama Sarkozy’nin seçimi kazanamayacağını gösteren kamuoyu yoklamalarının, seçimi kimin kazanacağına ilişkin sonuçlarından söz eden pek az. Oysa bundan söz edilse, Sarkozy’nin neden böyle telaş içinde bir Arap ülkesini bombalamaya giriştiği hemen anlaşılırdı.

Şubat sonu ile Mart başında üst üste yapılan iki kamuoyu yoklaması, 2012 seçimlerinde karşısına kim çıkarsa çıksın, Ulusal Cephe (Front National-FN) önderi Marine Le Pen’in Fransa cumhurbaşkanı olacağını gösterdi. Kimdir Marine Le Pen? Otuz yıla yaklaşan bir süre boyunca Fransa politikasında faşist görüşleriyle önemli bir ağırlık kazanmış olan Jean-Marie Le Pen’in kızı. Baba Le Pen kocadı artık, tahtını kızına bıraktı. Fransız faşizminin şimdiki önderi Marine Le Pen, öyle görünüyor ki, biraz babasının mirasının katkısıyla, biraz kendisinin daha dinamik ve modern görünümüyle, ama en önemlisi dünyayı ve Avrupa’yı 2008’den beri sarsan ekonomik kriz içinde milliyetçiliğin ve faşizmin yükselişe geçmesinin etkisiyle, babasından da daha başarılı olacak.

Le Pen ailesinin örgütü FN’in en önemli savaş atı, Müslüman düşmanlığı. Bu, tabii Fransa söz konusu olunca, aynı zamanda Arap düşmanlığı demek. Fransa’nın en önemli göçmen grubu Mağrip ülkelerinden (en başta Cezayir, Tunus ve Fas) gelmiş olan Müslüman Arap topluluğu çünkü. Fransız burjuvazisi, yaşanan ekonomik krizde kapitalizmin sorumluluğunu gizlemek için Fransız işçi sınıfına “işimizi Araplar alıyor”, “sosyal devletimizi Müslümanlar soyuyor” mavalları anlatıyor. İşte Marine Le Pen’in popülaritesinin anahtarı bu.

Sarkozy ise kamuoyu yoklamalarındaki sefil durumundan kurtulmak için faşist liderin argümanını elinden almaya hazırlanıyor. Bu konuda zorluk çekeceği söylenemez. Paris cité’lerinin, yani varoşlarının yoksul ve işsiz Arap kökenli gençleri 2005’te isyan ettiğinde İçişleri Bakanı olan Sarkozy, gençlerin “ayak takımı” olduğunu, isyanı “böcek ilacı”yla çözmek gerektiğini söyleyecek kadar ırkçı biridir. Şimdi Libya’da Arap öldürme işine girerek, şovenizmle zehirlenmiş kitleler nezdinde ırkçılığını yeniden kanıtlamaya çalışıyor. Yani Arapların üzerine “böcek ilacı” boca ediyor!

Ama Fransa’nın Libya’ya saldırıda önü çekmesinin tek nedeni Sarkozy’nin seçim telaşı değil. Fransa, Mağrip ülkelerini hakimiyeti altında tutan başlıca emperyalist güç. Kendini onların efendisi kabul ediyor. Tunus’taki devrim başlayınca, Zeynel Abidin bin Ali’ye asker yardımı yollamayı önerecek kadar gözü dönmüş bir ülke. (Bunu dile getiren Dışişleri Bakanı Alliot-Marie daha sonra Sarkozy tarafından günah keçisi yapılarak harcandı.) Şimdi Libya’da bu kadar heyecanla öne atılıyorsa, bu, hem kendi çıkarlarını tehdit eden Arap devrimine karşı bir mevzi ele geçirme, hem de “bu bölge benden sorulur” diyebilme amacını taşıyor.

Mehmet Ağar, bir defasında Kürt düşmanlığını “bölünme korkusu, Türk’ün tahtelşuurunda mevcuttur” diyerek açıklamıştı. “Tahtelşuur” bilinçaltı demek. Fransız milliyetçisinin “tahtelşuur”unda ise Cezayir’in 1954-62 arasında verdiği şanlı bağımsızlık savaşında yaşanan yenilgi vardır. Şimdi Fransa’nın Mirage uçaklarından Libya Arabına kustuğu ölüm, bu emperyalist milliyetçiliğin tarihsel intikamını oluşturuyor.

Türkiye’ye gelince. Türk sağının büyük “demokrat” kişiliği Adnan Menderes, 1950’li yıllarda Cezayirlilerin bağımsızlık savaşına karşı Fransız emperyalizminin yanında yer almıştı. Menderes’in devamı olmakla övünen Erdoğan’ın döneminde de Türkiye, bütün gizleme çabaları bir yana, hem Irak’ta hem de Libya’da emperyalizmin yanında yer aldı. Hemde Sarkozy’yi neredeyse düşmanı bellediği halde. Ne kadar yakışıyor!