Dünya kazan, devrim kepçe // Şubat

Gerçek Gazetesi'nin sayfalarında bir süredir dünyadan kısa kısa çeşitli haberler ve değerlendirmeler "Dünya kazan, devrim kepçe" isimli yeni bir bölümde yayınlanıyor. Aşağıda gazetemizin Şubat sayısında bu sayfada yayınlanan yazıları okuyucularımızla paylaşıyoruz. 
 

Tunus’ta işsizler iş derdinde, burjuva politikacıları iktidar yarışında!

14 Ocak Arap devriminin tetikleyicisi olan Tunus devriminin zafere ulaşmasının 5. yıldönümü idi. O devrimi başlatmış olan genç işsizler, sanki bu yıldönümünü beklermiş gibi, Ocak ayının ikinci yarısında aynen devrim ilk patlak verdiğinde olduğu gibi işsizliğe karşı ayağa kalktı. Önce ülkenin “iç” olarak anılan yoksul bölgesindeki Kasrin kentinde bir genç hayatını yitirdiği için olaylar alevlendi. Bu da beş yıl önceki Tunus devrimiyle tıpatıp benzeşiyordu: hatırlanacağı gibi, 2010 sonunda Sidi Bu Zeyd kentinde Muhammed Buazizi adındaki bir gencin seyyar sebze-meyve arabası belediye memurlarınca devrilip imha edilince Buazizi protesto için kendini yakmıştı. Bu, özellikle ülkenin en geri bölgelerinde kaybedecek hiçbir şeyi olmadan yaşayan gençliği harekete geçirmişti. Şimdi de öyle oldu: protestolar kentten kente yayıldı, 13 ilde büyük mücadeleler verildi.

Tunus devrimi (devrim yaşanan diğer ülkelerden, devrimin en güçlü olduğu Mısır’dan bile) avantajlı biçimde hiç olmazsa Bin Ali diktatörlüğü yerine burjuva sınırlar içinde bir demokratik rejimi yerleştirmiş olsa bile, devrimin esas büyük dinamiği olan yoksul sınıfların iş ve yaşanabilir bir hayat standardı talebine cevap vermekten uzak kalmıştır. Hatta denebilir ki işçiler ve genç işsizler açısından ekonomik durum daha da kötüleşmiştir. 2010’da (yani devrimin başlamasından hemen önce) %12 olan işsizlik oranı 2015’te %15,2’ye yükselmiştir. Tunus basını son beş yıl içinde halkın satın alma gücünün yüzde 40’lık bir gerileme gösterdiğini belirtiyor!

Şimdi protesto eylemleri durulmuş bulunuyor. Ama Tunus diken üstünde! Parlamento, basın, siyasi partiler, sendikalar herkes işin aciliyetinin farkında. Ne var ki Tunus burjuvazisinin güçleri işçi sınıfının sorunlarına çözüm bulmaktan aciz. Devrimden beri başa geçen bütün hükümetler, var olan sosyo-ekonomik durumun devamına hizmet etmiş bulunuyor. Üstelik siyasi düzeyde ortaya çıkan gelişmeler, ülkenin yakında yine yönetilemez hâle gelmesine yol açacak türden.

Tunus, Mısır’da General el Sisi’nin Bonapartist yönetimi 2013 ortalarında Müslüman Kardeşler’in (İhvan) seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirdikten ve binlerce taraftarını öldürdükten sonra, farklı ve daha uzlaşmacı bir yola girmişti. Ocak 2014’te, devrimden üç yıl sonra, bir uzlaşma anayasası kabul edildi. İhvan’a yakın en Nahda (Uyanış) partisi iktidarı paylaşmaya razı oldu. Ekim ayında yapılan başkanlık seçimini ise tam da en Nahda’nın önünü kesmek için kurulmuş olan Nida Tunes’in (Tunus’un Sesi) bugün 88 yaşında olan önderi Beci Kaid es Sebsi kazandı. Nida Tunes, Halk Temsilcileri Meclisi (ARP) olarak adlandırılmış olan parlamentoda da birinciliği en Nahda’dan kapmıştı. Ama tek başına hükümet kuramadığı için en Nahda’ya pek az bakanlık verilen bir koalisyon hükümeti kuruldu.

Ne var ki, 88 yaşındaki karizmatik liderin yakında sahneden çekilmesinin kaçınılmaz olması, en Nahda içinde bir miras kavgasını tetiklemiş durumda. Partiye yaşlı politikacının siyaset dışından gelen oğlu Hafız Kaid es Sebsi el koymaya girişince, liderliğe en güçlü aday olan parti başkanı Muhsin Marzuk partiden kopuyor. Ortaya çıkan kargaşada başka eğilimde milletvekilleri de partiden kopmaya başlıyor. 22 milletvekili “el Hurra” (Özgür) adlı ayrı bir grup kuruyor. Son günlerde, tam da toplumsal çalkantı başlarken 6 milletvekili daha kopuyor. Bu, mecliste dengeleri değiştiriyor. Nida Tunes’in milletvekili sayısı kopmalardan sonra 86’dan 58’e düşüyor. Oysa en Nahda’nın 69 milletvekili var. Böylece uzun bir aralıktan sonra en Nahda yeniden Tunus’un birinci partisi hâline geliyor. Bunun anlamı, gelecekte İslamcı kamp ile laik kamp arasında sert mücadelelerin yeniden başlayabileceğidir.

İşin acı yanı Tunus Genel İşçi Konfederasyonu’nun (UGTT) tutumu. Bu örgüt, Arap dünyasında kutuplaşmanın engellendiği tek ülke olan Tunus’ta 2014’te ulusal uzlaşma sürecine, bir sınıf işbirliği yaklaşımı içinde büyük katkıda bulunmuş olduğu için aralarında Tunus işverenler örgütünün bulunduğu üç başka örgütle birlikte geçtiğimiz yıl Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü. UGTT şimdi hükümetten acil önlemler istiyor, işveren örgütünden ise özel sektör işçileri için önemli bir ücret artışını derhal kopartmış görünüyor. Ama öte yandan da sınıf işbirliği dilini aynen devam ettiriyor! 2010-2011 Tunus devriminde önemli bir rol oynamış olan bu örgütün artık sınıf işbirliği politikasından kopup yeniden sınıf mücadelesine dönmesi elzem!

Tunus devrimi potansiyelini henüz tüketmediğini göstermiş durumda. Bu potansiyelin sınıf işbirliği yolunun terk edilmesi ve 2013’te katledilen sosyalist önder Şükrü Belaid’in (Chokry Belaïd) savunduğu mücadele yoluna yeniden dönülmesiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını zaman gösterecek.

 

Yunanistan

Çipras’la olmadı, o zaman Çipras’a karşı!

Yunanistan Syriza ve Çipras’ın iktidara geçişinin birinci yıldönümünü yaygın grev ve eylemlerle karşıladı. Ocak’ta kemer sıkmaya son vereceği vaadiyle seçim kazanarak hükümet kuran ama Temmuz’da Avrupa Birliği’nin en sert planına, Üçüncü Memorandum’una teslim olan Çipras hükümeti protesto ediliyor. Somut konu, yeni emeklilik planı. Dünyanın bütün kapitalist ülkelerinde olduğu gibi, Yunanistan’da da AB ve hükümet birlikte emeklilik hizmetindeki bütçe açığının yükünü halkın sırtına yüklemeye çalışıyor.

En güçlü tepki köylülerden geldi. Traktörlerini alıp büyük kentlere inen köylüler birçok şehrin girişini kapattı. Atina-Korint otoyolu iki yerden bütünüyle bloke edildi. Selanik’te dört noktada toplam 2800 traktör şehrin giriş çıkışını engelleyecek şekilde “park edildi”! Ülkenin Bulgaristan ile sınır kapılarından birinde de geçiş engellenmiş durumda. Çiftçiler, Atina’nın orta yerinde Tarım Bakanlığı önünde halka bedava sebze ve meyve dağıtarak halkın gönlünü aldı. İnsanların bir avuç mandalina için birbirini ezmesi Yunan halkında yoksulluğun nerelere vardığının çarpıcı bir göstergesi oldu.

Köylülerin eylemleri en çok konuşulan protesto oldu, ama işçi sınıfının birçok kesimi de harekete geçti. Denizciler 48 saatlik bir grev ilan ettiklerinden özellikle Yunan adaları için çok önemli olan yolcu vapurları limanlarda demirli kaldı. Sosyal Sigorta Kurumu’nun emeklilik fonu çalışanları greve gitti. Bu satırlar yazılırken yerel yönetim çalışanları sendikası da belediye binalarını işgal etmeyi planlıyordu. 4 Şubat için ise bütün sendikaların genel grev kararı var.

Bu grev ve işgallerin anlamı çok büyük. Yunan halkı 25 Ocak 2015’te Syriza’yı iktidara getirene kadar büyük mücadeleler vermiş, yaklaşık 15 genel grev düzenlemişti. Syriza hükümetiyle birlikte işler bir ölçüde hükümete havale edilmişti. Geçtiğimiz Temmuz ayında hükümetin kendi programına ihaneti ise moralleri çok bozmuş, halkta bir şaşkınlık yaratmıştı. Şimdi işçi sınıfı ve köylülüğün bu moralsizlik ve şaşkınlığı aşmaya yöneldiği görülüyor. Geleceğe daha umutla bakabiliriz.

Syriza’yı ihanetine rağmen desteklemeye devam edenlere, “Ne yaptı la bu Syriza size?” diye soranlara soruyoruz: grevcilerin mi yanındasınız, Çipras’ın mı?

 

Fransa

Öğretmenlerden taksicilere kitleler sokakta

Fransa, Ocak ayının son haftasını üç önemli grevle geçirdi. 26 Ocak’ta gerçekleşen hava trafik kontrol işçilerinin grevi, başta Paris havalimanları olmak üzere Fransa’nın bütün hava ulaşımını sarsarken, ülke çapında yaklaşık 400 uçuş, yani tüm uçuşların yüzde yirmisi iptal edildi. Aynı gün kamu emekçilerinin, maaşlarının arttırılması ve eğitim reformu olarak anılan yasa tasarısının geri çekilmesi talepleriyle gerçekleştirdiği greve ise özellikle eğitim emekçileri yoğun şekilde katıldı. İlkokul öğretmenlerinin üçte biri greve giderken, bu oran Haut-Rhin, Haut-Garonne, Seine-et-Marne ve Seine-Saint-Denis illerinde yüzde elliye ulaştı. Bu bölgelerden Haut-Garonne Fransa’nın en büyük dördüncü şehri olan Toulouse’u da içeriyor. Paris’te ise ilkokul öğretmenlerinin yüzde kırk beşi greve katılırken şehirde bulunan 662 ilkokuldan 51’i 26 Ocak günü kapılarını dahi açamadı! Kamu Hizmetleri Bakanı Marylise Lebranchu ise aynı gün yaptığı açıklamada memurların yüksek bir zam beklememesi gerektiğini söyleyerek adeta kamu emekçilerine meydan okudu.

Başta Paris olmak üzere birçok önemli Fransız şehrinin trafiğini durma noktasına getirerek Fransa gündeminin de ilk sıralarına yerleşen ise taksicilerin grevi oldu. Taksici grevleri Fransa’nın son yıllarda yabancısı olmadığı bir manzara. Başını Uber isimli Amerikan şirketinin çektiği, taksicilerin tabi olduğu birçok yasadan muaf olarak hemen hemen aynı işi yapan ve VTC kısaltmasıyla anılan şirketlerin piyasaya girmesi karşısında taksicilerin verdiği mücadele zaman zaman yaşanan patlamalarla dört senedir sürüyor. Çalışanlarına herhangi bir iş ya da sağlık güvencesi vermeyen VTC’lerin tüm sektörün taşeronlaşması yolunda bir adım olduğunu söyleyen taksiciler, sonuncusu 2015 Haziran’ında olmak üzere çeşitli kereler sokağa dökülmüş ve 2014 Ekim’inde VTC şirketleri için çalışan şoförlerin sokakta müşteri aramasının yasaklanması gibi çeşitli maddeler içeren bir yasanın çıkmasını sağlamışlardı. Yasanın hayata geçirilmediğini söyleyen taksiciler bu sefer Marsilya, Bordeaux, Toulouse ve Paris’te özellikle de havaalanlarının ve tren garlarının çevresini trafiğe kapayarak greve gittiler. Sadece Paris’te 2100 taksicinin greve gittiği ilk günde polis taksicilere saldırırken 24 taksici gözaltına alındı, bir taksici ise üzerine araba süren bir kişinin saldırısı sonrası hastaneye kaldırıldı. Taksiciler, yasanın uygulanmasının yanı sıra “Uber’in sözcüsü” olarak niteledikleri Ekonomi Bakanı Macron’un istifasını talep ediyorlardı. Üç günlük grev boyunca katılım her gün bir önceki güne göre azalırken, çeşitli taksici sendikalarının, Başbakan Valls’la yaptıkları görüşmede kendilerine vaat edilen belirsiz önlemlere ikna olmaları, grevde ısrar eden son taksicilere ise polisin saldırması sonrası grev şimdilik bitmiş görünüyor. Fakat taksicilerin öfkesi yatışmış değil, dahası Cenevre’den ve İspanya’dan dayanışmaya gelen taksicilerin varlığı ve Uber’in tüm dünyada faaliyet yürüttüğü düşünülürse taksicilerin kavgasının Fransa sınırlarını aşarak devam etmesi mümkün.


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2016 tarihli 76. sayısında yayınlanmıştır.