DEYK/CRFI Bildirisi: Mısır devriminin ikinci yıl dönümü

Aşağıda yayınlamakta olduğumuz bildiri, Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu (DEYK/CRFI) tarafından Mısır devriminin ikinci yıldönümü olan 25 Ocak 2013 günü yayınlanmıştır. Bildiriye ilk kez, yine aynı gün açılan RedMed (Kızıl Akdeniz) sitesinde yer verilmiştir. Metin İngilizce kaleme alınmıştır. Aşağıda yayınlamakta olduğumuz metin, İngilizce orijinalinden Türkçe’ye çeviridir. Çeviri Ayşegül Bahcıvan’a aittir.

 

Mısır’da sürekli devrim için ileri!

Mursi iktidarına son!

Yaşasın işçi iktidarı!

Bundan iki yıl önce, Aralık 2010-Ocak 2011 arasında Tunus’ta yükselen devrimci isyanların ardından 25 Ocak 2011’de, Mısır halkı, ülkeyi Hüsnü Mübarek’in demir yumruğu altında yöneten otuz yıllık diktatörlüğe karşı öfkeyle başkaldırdı. On sekiz gün boyunca ekmek, iş, özgürlük ve onur adına mücadele verdiler. Arapça’da ‘Özgürleşme’ ya da ‘Kurtuluş’ anlamına gelen, kendine yakışır adıyla daha sonra dünyanın dört bir yanında dillerden düşmeyen ve kitlelerin mücadelesinin simgesi haline gelen Tahrir Meydanını işgal ettiler. Rejimin, zalimliğiyle nam salmış paralı eşkıyaları ‘Baltacılar’a karşı ‘Deve Savaşı’nda mücadele verdiler. 7 Şubat’tan itibaren işçi sınıfı, sanayide, ulaştırma sektöründe, Süveyş Kanalının limanlarında ve çeşitli yerlerde etkili bir grev hareketi başlattı. Sistem artık diktatörü kurban etmeye mecburdu. Mübarek alaşağı edildi. Mısır’ın halk kitleleri böylelikle, milyonlar halinde bir araya geldikleri takdirde sıradan insanların cesaret ve iradesinin en köklü diktatörlükleri bile yenebileceğini dünyaya ispat etti.

Devrimci Arap Baharını başlatan Tunus’un ardından, Fas’tan Ürdün’e, Bahreyn’den Yemen’e, tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı saran devrimci dalgaya ivme veren, tüm Arap dünyasındaki merkezi konumu sebebiyle Mısır oldu. Ülke, dünyanın dört bir yanında ekmek, sosyal adalet ve özgürlük mücadelesi veren hareketlerin ilham kaynağı haline geldi. Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluşu Koordinasyon Komitesi (DEYK), Mübarek’i devirerek tarihi değiştiren bu büyük mücadelede yer almış işçileri, gençleri ve yoksul ancak onurlu Mısır halkını, cesaretleri, kendini adamışlıkları ve azimlerinden dolayı selamlar.  

Mısır Devrimi bahsi geçen 18 günle sınırlı değildir: 2011 yılının tamamı son derece güçlü kitlesel hareketlere ve hararetli işçi sınıfı eylemlerine sahne oldu. Kitlesel hareketin belirgin amacı askeri yönetimi ortadan kaldırmaktı. ‘Yaskut yaskut hükm’ül asker!’ yani, ‘Askeri yönetime son!’ tüm gösterilerin başlıca sloganıydı ve Yüksek Askeri Konsey’in başkanı Mareşal Tantavi hareketin yeni hedefi haline gelmişti.

Mübarek’in devrilmesinin ardından, işçilerin ve halkın yaşadığı mahallelerde Halk Komitelerinin oluşturulması, halkın öz örgütlenmesinin açık işaretidir. Henüz başlangıç aşamasında olsalar bile tabandan gelen bu mücadele organlarının kurulmuş olması, bunların kitlelerin hakiki iktidar organlarına dönüşebilme ihtimalini göstermiştir. Burjuva devlet aygıtı bu tehlikeyi gördü ve halk komitelerine el koymaya veya bunları sivil toplum örgütüne indirgeyerek devrimci potansiyellerini etkisiz hale getirmeye çalıştı. Bu çabalarında zaman zaman başarılı da oldu. Halk komitelerinin canlandırılması ve genişletilmesi bizatihi işçi sınıfının kendisi tarafından üstlenilmesi gereken merkezi role, neoliberalizmin ve haşin IMF tedbirlerinin reddedilmesi, ekmek ve istihdam sağlanması, dış borcun tanınmaması, Mübarek rejiminin hırsız yöneticileri tarafından özelleştirilen tüm işletmelerin tazminatsız kamulaştırılması ve işçilerin kontrolüne verilmesi için yapacağı taleplere bağlıdır.

Hakiki bir Kurucu Meclis oluşturulması yolunda halkın dile getirdiği talep, Müslüman Kardeşlerle işbirliği içinde olan rejim tarafından gasp edildi. Devrime karşı, burjuva parlamentarizmi kartı oynandı. 2011 yılı boyunca kitlelerin gösterdiği canlı eylemlere rağmen, Kasım 2011’de devrimin ikinci dalgası öteki eylemlerden sadece boyutları bakımından değil, aynı zamanda hem liberal hem İslami güçlerin Mısır devrimine karşı dayatmaya çalıştığı parlamenter demokrasinin normlarına başkaldırması bakımından da farklıdır. Kasım günlerinin şiddet içeren olaylarının ülkenin on yıllardır ilk kez yapacağı serbest parlamento seçimlerinden sadece bir hafta önce patlak verdiği hatırlanacaktır. 2011 yılının Kasım günleri, Mısır devriminin dinamiğinin hiçbir şekilde parlamenter demokrasi ile sınırlı olmadığını, iktidarın bizatihi kitlelerin kendisi tarafından ele geçirilmesine uzandığını bir kez daha göstermiştir.

Parlamento seçimlerinin sona ermesi ve İslamcıların iktidarı görünürde sağlama almış olmasıyla, kapitalist hırsızlardan oluşan ‘uluslararası topluluk’ ve Mısır burjuvazisi, insanların sonunda evlerine çekildiğini varsayarak derin bir oh çekti. Devrim bitmişti. Artık yapılması gereken tek iş, Müslüman Kardeşlere gem vurularak bir yandan Mısır kapitalizminin uluslararası iş bölümüne daha da derin bir şekilde dâhil olmasını sağlamak, diğer yandan da, 1978 Camp David anlaşmasından bu yana Mısır’ın, İsrail güvenliğinin garantör devleti olarak vazgeçilmez rolünden başlayarak, Ortadoğu’da emperyalizm yanlısı düzeni korumaktı. Hillary Clinton bunu orduyla Kardeşler arasında tarihi bir barış tesis ederek yapmaya çalıştı. ABD emperyalizmi ile Müslüman Kardeşler arasındaki işbirliği hem Suriye’de yaşanan iç savaşta hem de Gazze’de kuşatılmış Filistin halkının yeni Siyonist saldırılara karşı gösterdiği kahramanca direniş sırasında Mursi’nin ateşkes yapılmasında oynadığı rolde gözler önüne serildi.

Müslüman Kardeşlerden Mursi’nin iktidara geldiği Mayıs ve Haziran 2012 başkanlık seçimleri, parlamenter seçimlerden doğan güçler arasındaki ilişkiyi teyit eder nitelikteydi. Ne var ki, emperyalistleri hayal kırıklığı bekliyordu. Önce Mursi, Mübarek’in devrilmesinden beri kitlelerin temel talebine boyun eğerek onların gönlünü çelme manevrası yaptı: Mareşal Tantavi ve şürekasını görevden aldı. Ardından, 22 Kasım 2012 tarihli meşhur Anayasa Beyannamesi ile geçmişte nefret edilen askeri rejimin başkanlarının elinde toplanan diktatörlük yetkilerinin aynılarını dönüp dolaşıp kendine mal etti. Bu hareket, Mısır devriminin üçüncü dalgasını açığa çıkardı ve devrimin bittiği, kitlelerin sonunda evlerine çekildiği yanılsamalarını topyekûn ortadan kaldırdı.

Anayasa Beyannamesinin tetiklediği muazzam kitlesel hareket, Tahrir Meydanında dört gün süren gösterilere, beraberinde başka şehirlerde düzenlenen eylemlere, işçilerin kalesi olan Mahalle şehrinin yerel idari yöneticisinin kovulmasına yol açarken en sonunda, 2011 yılının başlarında devrimin doruk noktasında bile görülmemiş bir olayla sonuçlandı: Başkanlık Sarayını kuşatan binlerce, ardından on binlerce göstericinin günler boyu Mursi’nin iktidarı terk etmesini talep etmeleri.

Mursi, 22 Kasım Anayasa Beyannamesi ile ilgili olarak görünürde geçici bir geri hamle yapmak zorundaydı. Özellikle gıda fiyatlarının artırılması gibi aldığı halk karşıtı tedbirlerin, işçi sınıfının başını çektiği halk isyanları yoluyla kontrol edilemez toplumsal patlamaları kışkırtacağı korkusuyla, IMF borcu karşılığında kabul edilen kemer sıkma planını mecburen geçici olarak ‘dondurdu’.

Aralık ortasında yapılan anayasa referendumuna Mısır’ın hâkim sınıflarının sorunlarını çözdü gözüyle bakmak budalalık olur. Yeni anayasa, ilgili nüfusun yüzde yirmilik ‘çoğunluğu’ tarafından onaylanmış olması bakımından, meşru olmaktan çok uzaktır! Seçmenlerin ancak üçte biri oylamaya katılmıştır. Elli milyonun üzerinde kayıtlı seçmen olmasına rağmen anayasa sadece 10 milyon kişi tarafından kabul edilmiştir! 2013 yılı, devrimin erken dönemlerinde yaşanan çözülmemiş sorunları, Mısır ekonomisinin çöktüğü, Mısır Poundunun değerinin tepetaklak düştüğü ve işçi sınıfıyla yoksul ve işsiz kitlelere daha da fazla ekonomik sıkıntı vadeden bir IMF stand-by programının getirildiği bir ortamda devralmıştır.

Oysa bu işçi sınıfı devrimde son derece önemli bir rol oynamıştır. Devrim, işçi sınıfının, 2004 yılından itibaren giderek artan bir şekilde grevler düzenleyen farklı kesimlerinin eylemleriyle olgunlaşmıştır. Bir sanayi kenti olan Mahalle, devrimden önce kendi çapında Mısır’da işçi mücadelesinin adeta simgesi haline gelmiştir. Devrimin kendisine de, resmi sendikaların kıskacından kurtulmaya doğru giden bir hareket damgasını vurmuştur. Zira devrimin ilk dalgası sırasında onlarca yeni sendika kurulmuştur. İşçi sınıfının bu eylemleri, devrimin hararetli günleri yatıştıktan sonra da devam etmiştir. Sanayi çalışanlarından kentsel ulaşım sistemleri çalışanlarına, öğretmenlerden sağlık çalışanlarına, tüm sektörlerden gelen işçilerin heyecanlı eylemleri bu iki yıla damgasını vurmuştur; üstelik, 2012 yılı 2011’den daha da hareketli geçmiştir. Ülkedeki sendika örgütlenmesinde 1957’den beri tekele sahip olan resmi sendikaya muhalif iki bağımsız işçi konfederasyonu kurulmuştur. Resmi konfederasyonun şişirdiği 3,8 milyonluk üye sayısına karşın, bu iki konfederasyon, iki yıl gibi kısa bir sürede üç milyon işçiyi örgütlemeyi başarmıştır. IMF’nin ve Mısır’da İslam kisvesi altında iş gören yeni burjuva iktidarının boğazlarından zorla tıktığı kemer sıkma politikasının cefasını çekecek olan da işte bu işçi sınıfıdır. Yeni rejimle işçi sınıfı arasında, bu sefer daha açık seçik koşullar altında yapılacak büyük çarpışma için sahne hazırdır. Mısır devriminin sürekli devrime dönüşmesi için gerekli dinamikler işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin sosyo-ekonomik mücadelesine bağlı olacaktır.

Hem Müslüman Kardeşler hem de emperyalizm yanlısı Suudi monarşisi tarafından finanse edilen aşırı muhafazakar Selefiler gibi İslamcı siyasi güçler, ‘serbest piyasa’ ekonomisini açıkça savunma konusunda kapitalist liberallerden geri kalmıyorlar. Küresel sermayeyle ittifak halindeki liberaller de kendilerine olanak tanınsa, zaten yoksullaştırılmış kitlelere karşı IMF-AB’ninkiyle aynı sefalet programını dayatacakları için ‘demokrasi’ adına ortak ‘Kurtuluş Cephesi’ kurulması mümkün değil. Öte taraftan, sırf eski rejime muhalefet etmek adına, Kardeşlerin veya Selefilerin ‘serbest piyasacılarıyla’ uzlaşmaya gidilmesi de mümkün veya arzu edilir değil. Böyle bir girişim, devrimin ölüm fermanına imza atmak anlamına gelir. Sabbahi’nin solcu Nasırcıları, 2011 parlamento seçimlerinde İslamcılarla seçim bloğu kurmayı deneyip sonra da El Baradey gibi burjuva liberallerle ve Amr Musa gibi Mübarek’in eski uşaklarıyla sözde Ulusal Kurtuluş Cephesi’nde el ele vererek, tarihsel olarak tükenmiş sol milliyetçiliğinin de sınırlarını göstermişlerdir.

Maalesef, solun dağınık gruplarından çoğu, bu türden siyasi ittifakların ve sınıfsal işbirliklerinin tuzağına düşerek, gençlerden ve işçi sınıfından oluşan militan öncü kuvvetlerinin çoğunu yalnızlığa ve marjinalliğe itiyorlar. Ancak bu öncü kuvvetler, devrimin kendi öncü kuvvetleridir. Gelecek buna bağlıdır. Pek çok sol parti olduğu halde bunların çoğu, işçi hareketinin tabanına karşı ilgisiz kalmış, yanlış taktikler peşinde koşmuş, burjuva liderliğinin farklı kanatlarına kuyrukçuluk yapmış, farklı durumlarda İslami kampla eski rejimin güçleri arasında gidip gelmişlerdir. En önemlisi, işçi sınıfının tüm burjuva güçlerine karşı bağımsızlığını sağlayacak ve diğer ezilmiş ve sömürülmüş sınıf ve kesimleri işçi sınıfının hâkimiyetine kazandıracak güçlü bir öncü parti kurmak gibi net bir stratejik çizgi izlememişlerdir. Mısır’da acilen ihtiyaç duyulan şey, Marksist geleneğe sağlam bir şekilde bağlı, devrimin ihtiyaçlarına cevap veren politikalarıyla kademeli olarak Mısır’ın işçi sınıfının öncü kuvvetlerini kendisine bağlayan bir işçi sınıfı partisidir. Mısır devrimi, böyle bir partinin eksikliğini çok uzun süredir çekmektedir.

Mısır devrimi henüz kendisine biçtiği görevleri yerine getirmemiştir. Eski rejim devrilerek yerini, kitlelerin sınırlı siyasi özgürlüklerini kabul eden geçiş dönemi rejimine bırakmış; bununla beraber devlet baskısı, siyasi hükümlülerin tutsaklığı ve işkence halen devam etmektedir. Gerçek özgürlük ve onur, hala erişilemeyen ekmek ve işle birlikte gelecektir! Bununla da kalmayıp, Mursi hükümeti ve genel olarak İslamcılar, kendilerine ait olmayan bir devrimi kendilerine mal etmeye çalışarak, çıkardıkları anayasadan da ispatlandığı üzere, kendi İslami gündemlerini ilerletiyor; eski rejimin unsurlarıyla ve halen yerinde duran eski devlet aygıtıyla dirsek temasında çalışarak, burjuvazinin menfaati uğruna devrimin ivmesini durdurmaya çabalıyorlar.

Bu noktadan sonra işçi kitleleri, Mübareklerin ve Mursilerin ardındaki gerçek efendilerin yakasına yapışmalıdır: Mısır’ın kapitalist sınıfı ve onun arkasında bu kapitalist sınıfa da hakim olan burjuva emperyalist düzen. Mısır devrimi ancak dar siyasi suretlerinden sıyrılır da sınıf tabanlı bir devrimci bakış benimserse, başka bir deyişle, ancak bir sürekli devrime doğru gelişebilirse, kelimenin tam anlamıyla zafer kazanmış olacaktır.

İşçi sınıfının öncü kuvvetlerini, Tahrir’e, yani özgürleşmeye özlem duyan farklı sınıf ve kesimleri işçi sınıfının etrafında bir araya getirecek devrimci bir siyasi parti kurma ve iktidara gelme görevi beklemektedir. Ancak o zaman devrim için canını veren binlerce şehidin anısına hizmet edilmiş olacaktır.

Mısır devrimi, tarihin bu aşamasında, dünya devrimi için merkezi konumdadır. Bunun nedeni sadece Atina ve Madrid’den Wall Street’e kadar kitlelerin, Tahrir meydanında geçen ve tüm sömürülen ve ezilenlerin hayal gücünü ateşleyen o gece ve gündüzlerin devrimci gücünden ilham almış olması değildir. Aynı zamanda, Arap dünyasında büyük bir dalga halinde gelişen devrimci mücadelelerin ve Yunanistan, İspanya, İtalya, Portekiz gibi Güney Avrupa ülkelerinde görülen ölümüne sınıf mücadelesinin öncü kolu olması bakımından bu role sahiptir.

Bu yeni durum, dünyanın 1930’lardaki Büyük Buhran’dan bu yana tanık olduğu en büyük küresel kapitalist krizin doğrudan sonuçlarından biridir. Kapitalizm, tarihsel anlamda, emekçi kitlelere, işsizlik, sefalet ve savaştan başka bir şey vaat edemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Barbarlığa doğru bu alçalışın alameti, Libya’da ve şimdi de Mali’de çıkan emperyalist savaş saldırıları, Türkiye ve emperyalizmin desteklediği diğer güçlerin Suriye’ye karşı devam eden askeri müdahale tehdidi ve İran’a karşı Siyonist saldırı tehdididir.

Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluşu Koordinasyon Komitesi, mevcut durumun aciliyetini önemle vurgular. Hali hazırda, Avrupa’daki krizle ilgili olarak 2013 Haziran ayında İtalya’da düzenlenecek bir Uluslararası Konferans için çağrı yapmıştır. Hem Avrupa hem de Ortadoğu’da, Akdeniz Bölgesinin militan güçlerini bir araya getiren, Avrupa ve Ortadoğu’da yaşanan kriz ve mücadelelerin birbirine bağlılığının tartışıldığı ve ortak bir eylem planının geliştirildiği uluslararası bir toplantı düzenlenmesi, yaptığı  hazırlıkların ve gelecekteki başarısının vazgeçilmez bir parçasıdır.

Kapitalizmin boyunduruğundan kurtulmanın ve yerine, dünyanın bütün halklarını kardeşlikte birleştiren sınıfsız bir toplum inşa etmenin zamanı çoktan gelmiştir. Ancak o zaman sömürü ve zulüm yeryüzünden silinecektir. Böyle bir dünyada, kapitalizmin, Wall Street, Londra’daki City ve benzeri mimari kalıntıları, meraklı ziyaretçilerin üzerine derin düşüncelere dalacağı nice tarihi anıttan biri haline gelecektir. Tıpkı Firavunların piramitlerinin günümüz ziyaretçilerine hizmet etmesi gibi.

Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu, Mısır devrimiyle tam bir dayanışma içinde olduğunu ilan eder. Bu vesileyle, son iki yılın kitlesel devrimci eylemleriyle güç kazanan devrimci akımları ve militanları, yüzlerini Marksizmin enternasyonalist geleneğine doğru çevirmeye ve uluslar arası bir devrimci işçi partisi –bir dünya partisi- kurmak için el ele vermeye davet eder. Yalnız bu, sadece Mısır’da değil, Arap dünyasında ve de tüm dünyada devrimin zaferini tamamlamamız için gerekli aracı bize sağlayabilir.

Mısır’da sürekli devrim için ileri!

Mursi iktidarına son! Kentlerin ve kırların halk kitlelerinin desteklediği bir işçi iktidarı için ileri! Yaşasın işçi iktidarı!

Devrimi, Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın tüm ülkelerine yayalım!

Mısır devrimi ile Güney Avrupa’daki sınıf mücadeleleri arasında dayanışmaya!

Kahrolsun emperyalizm ve Siyonizm! Yaşasın Filistinli Arapların ve Yahudilerin birlikte, barış, adalet ve eşitlik içinde yaşayabilecekleri özgür, birleşik, sosyalist Filistin!

Yaşasın Ortadoğu ve Kuzey Afrika Sosyalist Federasyonu!

Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluşu Koordinasyonu

(DEYK/CRFI)