Devrimi durdurma kabinesi

 

Devrimciler en çok devrimlerden öğrenir. Marx ve Engels 1848 devrimlerinden ve Paris Komünü’nden hareketle oluşturdular devrime ilişkin görüşlerini. Lenin, Trotskiy, Luxemburg ve Gramsci 1917 Rus devriminden. Gramsci görüşlerini Torino’nun işçi konseyleri hareketiyle rafine etti, İtalyan ve Avrupa devrimlerinin yolunu çizmeye çalıştı. Trotskiy, engin ufkuyla, Alman, Macar, Çin ve İspanya devrimlerini, Fransa’da 1936 genel grevini, Halk Cepheleri deneyimini ve faşizmin yükselişini de kattı teorisinin malzemesine.

21. yüzyılın başının en büyük devrimci deneyimi Mısır’da yaşanıyor. Elbette Tunus da, henüz başarısız kalmış öteki Arap devrimleri de önemli. Elbette yüzyılın ilk onyılında Latin Amerika’da yaşanan deneyimler (Ekvador 2000, Arjantin 2001-2002, Venezüella 2002, Bolivya 2003 ve 2005) de. Elbette Yunan isyanı (2008) ve İspanya ve Yunanistan’da yaşanan Meydanlar Hareketi (2011) de. Ve tabii elbette Türkiye’nin 2013 halk isyanı da. Brezilya’nınkini unutmadan.

Ama Mısır devrimi şimdilik 21. yüzyılın en büyük laboratuvarı. Genellikle sanıldığının aksine iki devrim yaşanmadı Mısır’da. Üç dalgası var büyük Mısır devriminin. Hiç kopuş olmadan yaşandı bu üç dalga. Tabii ki inişleriyle çıkışlarıyla, durgun ve atak anlarıyla. İlk dalga Mübarek’i deviren hareketti (Ocak-Şubat 2011). İkincisi, Mübarek’in yerini alan Yüksek Askeri Konsey’in (YAK) hâkimiyetine karşı Kasım 2011’de patlak verdi. Onu hemen deviremedi, ama başkanlık seçimlerinin yolunu açarak sonunu hazırladı. Üçüncü dalga ise 30 Haziran 2013’te yaşandı, bilindiği gibi. Bu da aynen ilki gibi devrimin elde ettiği kısmi zafer ile bir askeri darbeyi birleştirdi.

Kimileri, devrimi görmezlikten gelerek 30 Haziran kalkışmasını basit bir askeri darbeye indirgemeye çalıştı. Bunların bütün tarih ufukları burjuva demokrasisinin formel sınırlarıyla özdeştir. Bunların solcu olanları post-Leninist’tir. Kimileri, darbeyi görmezlikten gelerek, hatta açıkça inkâr ederek “devrim kazandı!” diye çığlıklar attı. Bunlar kendilerine solcu adını veren anti-Leninistlerdir. Leninistler olarak biz, Devrimci İşçi Partisi, Bonapartist bir askeri darbenin devrimin dolaysız amaçlarını teslim ederken daha ileri doğru gelişmesini durdurduğunu, devrimin çalınmış olduğunu söyledik. Elbette devrim kampının yanında olduk. Müslüman Kardeşler (İhvan) taraftarlarının toplandığı Adeviyye’ye karşı Tahrir’i savunduk. Ama devrime burjuva devletinden ve burjuvaziden bağımsız bir önderlik gerektiğini, büyük görevin bunun yaratılması olduğunu ısrarla söyledik.

Mısır devrimi iki buçuk yıldır ülkeyi kasıp kavuran bir kasırgadır! Üç despot devirdi: Mübarek, Tantavi ve Mursi. Ama dikkat edin: Her üçünü de devirdiğinde iktidara başkaları geldi. Mübarek ve Mursi devrildiğinde ordu, Tantavi devrildiğinde Mursi. Mısır’ın sorunları bu yüzden çözülmüyor. Mısır işçi sınıfı o büyük devrime rağmen bu yüzden hâlâ yoksulluktan, işsizlikten kırılıyor. Mısır halkı bu yüzden yaz sıcağında elektrik kesintileriyle kavruluyor.  Mısır’ın küçük köylüsü bu yüzden mazot kuyruklarında bunalıyor. Mısır gençliği bu yüzden hâlâ gösteri ve mücadeleler sırasında avlanıyor, öldürülüyor. Mısır’ın kadınları bu yüzden hâlâ taciz tecavüz belasından kurtulamıyor. Devrim kendi iktidarını arıyor. Bu devrime bir önderlik gerekir. Bu da ancak bir işçi sınıfı partisi olabilir.

Dün Mısır’da kurulan hükümetin sosyal ve politik bileşimi, Mısır devriminin nasıl yeniden bir çıkmaz yola doğru sürüklendiğinin resmini veriyor.

Burjuvazinin neoliberal hükümeti

30 Haziran, dünya çapında tarihin gördüğü en büyük kitle eylemlerinden biriydi. On milyonlarca insan ülkenin sokaklarını bütün gece doldurdu ve Mursi düşene kadar eylemlerini sürdürdü. Böyle dev bir halk hareketinin ürünü olan hükümete bir bakın.

Yeni hükümetin başında başbakan olarak yer alan şahsiyeti (El Biblevi) Gerçek sitesi daha önce tanıttı. Mısır’ın Özal’ı ya da Kemal Derviş’i denebilecek, Arap Para Fonu başkanı, ultra liberal bir ekonomist. Gerçek sitesi böyle yazdı. Burjuva ordusunu kendi “devrimi”nin baş aktörü kabul eden Aydınlık ise birinci sayfadan manşet attı: “Mısır’a sosyalist başkan”! Gerçek mi yalan söylüyor, Aydınlık mı? El Biblevi Mısır’ın çiçeği burnunda Sosyal Demokrat Partisi’nin kurucularından! Aydınlık, kendine sosyal demokrat diyenlere sosyalist demeyi bile başarıyor. Bazen devrimler burjuva liberallerini olduklarından daha solda görünmeye sevk eder. Portekiz’de 1974 devriminden sonra kurulan partiler sistemi içinde sosyal demokrat partinin adı Sosyalist olmuştur, sağcı partinin adı ise…Sosyal Demokrat! İşte o tür sosyal demokrat bu yeni başbakan da. Buna “sosyalist” diyerek neoliberal bir başbakanın Mısır halkını İMF ile birlikte inletmesi hazırlığına alkış tutmuş oluyor Aydınlık!

El Biblevi’ye Mısır’ın Turgut Özal’ı diyelim. Kemal Derviş’lik başkasına kalsın. Çünkü Kemal Derviş’in gerçekten arkadaşı da var kabinede. 20 yıla yakın Dünya Bankası’nda görev yapmış, son dönemde Derviş ile birlikte “Arap Baharı”nın ekonomik boyutları üzerine kitap yazmış Ahmet Celal, Maliye Bakanı oldu! Yani ekonomi ehil ellerde! Celal, açıkça özel sektör, rekabet, dünya ekonomisi, ihracata dayalı kalkınma ideologu (Ahram Online, 15 Temmuz 2013). Mübarek’in devrilmesinden bir hafta sonra, devrim sonrası nasıl bir ekonomi politikası izlenmesi gerektiği bir gazeteci tarafından sorulduğunda, Mısır işçi sınıfının baş talebi olan asgari ücretin yükseltilmesine karşı çıkan biri (Egypt Independent, 18 Şubat 2011).

Sadece bunlar mı? Yeni kabinede ekonomiden sorumlu bütün bakanlar aynı kumaştan yapılmış. Bu başbakandan önce başbakan olarak adı geçen ama Selefi Nur Partisi’nin vetosundan kurtulamayan Uluslararası Koordinasyon Bakanı Ziya Bahaddin (o da Sosyal Demokrat!) ile Yatırım Bakanı, Mübarek döneminde Özel Bölgeler ve Yatırım Kurumu GAFI’nin başkanlığını yapmış insanlar. (Bu GAFI Türkiye’yi yabancı sermayeye pazarlama kurumu ISPAT’ın, Türkçe açılımı ile Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın Mısır’daki karşılığı.) Planlama Bakanı, Mursi hükümetinde de aynı işi yapmış, İMF ile pazarlığı yapan, yani gerekli tüketim maddelerinde sübvansiyonun kaldırılmasını kabul etmiş bir insan. İletişim ve Bilgi Teknolojisi Oracle’ın Mısır’daki şirketinin eski CEO’suna teslim. Sanayi Bakanı Mısır TOBB’unun yöneticisi. Kısacası, Mısır’ın yeni hükümeti, kitleler nezdindeki prestijini kullanarak Mısır halkına “acı ilaç” yutturmak ve Mısır’ı “küresel sistem”in sadık bir unsuru haline getirmek üzere kurulmuş bir makine.

Bu durumda, Mısır’ın en zengin ailesi, dev bir kapitalist grubun sahibi olan Saviris’lerin en büyüğü, kendisi de politika içinde olan Necip Saviris’in yeni dönem için müthiş iyimserliğini anlamamak mümkün mü? Aynen Doğan grubu gibi Mursi tarafından çok yüksek miktarda vergi şantajına maruz bırakılan Saviris ailesi şimdi “daha önce görülmemiş ölçüde” yatırım yapacağını (ve tabii istihdam yaratacağını!) ilan ediyor (Ahram Online/Reuters, Monday 15 Jul 2013).

Bu hükümetin (adı “Sosyal Dayanışma Bakanı” olan) çalışma bakanının da YAK döneminde aynı görevdeyken Mısır’da devletten bağımsız sendikaların kuruluşunun kanunen serbest olacağı vaadini yapan, ama parlamentoda bu yönde bir yasa çıkart(a)mayan bir politikacı olmasına şaşırmak gerekir mi?

Bu durumda, kabineye devrim kampından alınan ender isimlerden biri olan Mısır Bağımsız Sendikalar Federasyonu (EFITU olarak kısaltılıyor) başkanı, çok önemli işçi önderi Kemal Ebu Eyta’nın İşgücü Bakanlığı görevinde bir rehine olduğu açık değil midir? Ebu Eyta, daha önce YAK döneminde kendisine önerilen bakanlığı reddetmiş biri olarak aynı şeyi yapmalıydı. Şimdi İMF politikalarının işçi sınıfına kabul ettirilmesinin aktarma kayışı rolünü üstlenecektir. Devrim burada da bir mevzi yitirmektedir.

Karşı devrimcilerden mamul bir “devrimci” kabine!

Mısır’ın yeni hükümetinde bol bol eski hükümetlerde bakanlık yapmış isim mevcut. Mursi dönemindeki Hişam Kandil hükümetinden şahsiyetler Planlama, İletişim ve Bilgi Teknolojisi, Elektrik, Turizm, Eski Eserler ve en önemlisi İçişleri Bakanlığı’nı almışlar. İçişleri Bakanı, iki devrimciye işkence dolayısıyla ceza yemiş, ama sonra Mısır Yargıtay’ı bozmuş kararı. O kadar şaibeli biri! (Elektrik Bakanı’nın da Nil Deltası’nın ve Kızıl Deniz’in insanı kavuran yaz sıcağında sürekli elektrik kesintilerinden halkın iflahını keserek Mursi’nin düşmesinin ana nedenlerinden biri olan eski bakan olduğunu eğlenerek ekleyelim!)

YAK dönemi (Tantavi yönetimi) görevlisi de mebzul miktarda. Bu dönemde kurulan İssam Şerif kabinesinde görev yapan isimler arasında Başbakan’ın kendisi, Çalışma ve Tarım Bakanları var. Bu bir şey mi? YAK’ın üyesi iki komutan da kabinede! Biri “Birinci Başbakan Yardımcısı” ve Savunma Bakanı konumundaki güçlü adam El Sisi elbette. Öteki ise Askeri Üretim Bakanı. İsme dikkat! “Askeri Üretim”! Bu tuhaf bakanlık, bir kapitalist şirketler imparatorluğuna sahip olan Mısır ordusunun bu alanda OYAK’tan da güçlü olduğunu anlatıyor.

YAK ve Mursi dönemi bakanları geri kalan bazı bakanlar karşısında zemzem suyu ile yıkanmış kadar temiz kalır! Mübarek döneminin kalıntıları (“fülul”) da boy gösteriyor kabinede. Konut Bakanı Mübarek döneminin bakanı. Yerel Yönetimler Bakanı Mübarek’in uzun yıllar valiliğini yapmış, adı yolsuzluklara karışmış biri. İki bakanın Mübarek döneminde Mısır ISPAT’ının başkanlığını yapmış olduğunu yukarıda belirtmiştik. Daha önemlisi: Medyaya bakacak olan Haberleşme Bakanı, Mübarek döneminin iktidar aygıtı, bir bakıma Mısır’ın o dönemdeki “tek partisi” Ulusal Demokratik Parti’nin (UDP) Kadın Kolları yetkilisi! En önemlisi en sonda: Dışişleri Bakanı, Mübarek’in on yıl boyunca (1999-2008) Washington Büyükelçiliği yapmış biri! Mutemet adam!

Kısacası, Mısır devrimi Mübarek’i, Tantavi’yi ve Mursi’yi devirdi, ama her üçünün siyasi personeli şimdi Mısır halkını hep birlikte yönetiyor. Kerenskiy hükümeti, bu hükümetin yanında süper devrimci sayılır.

Bir bütün olarak yeni hükümet

Yeni hükümetin ana özelliklerini sentez biçiminde şöyle ifade edebiliriz:

·         Mısır’ı hemen olmasa bile yakın gelecekte İMF’nin kemer sıkma programına hazırlayacak neoliberal bir hükümet. (Hemen değil, çünkü Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’ten darbecilere gelen 12 milyar dolarlık hibe, Mısır ekonomisini uçurumun kenarından şimdilik kurtarmıştır.)

·         Mısır’ı “uluslararası topluluk” olarak anılan emperyalist Batı’yla iyi ilişkiler temelinde “küreselleştirecek” bir hükümet. Kabinenin bir özelliği de kozmopolitizmidir. Başbakan da dâhil olmak üzere, uluslararası kuruluşlarda veya yabancı üniversitelerde görev yapmış, hatta NewYork doğumlu (Dışişleri Bakanı) bakanların sayısı dikkat çekicidir. Tabii, bunların şahı, başbakanlığı Selefi Nur partisince veto edilince başkan yardımcısı yapılan ElBaradey’dir.

·         Darbeciler Mısır’ın bütün karşı devrimci hükümetlerinden şahsiyetleri bir araya getirerek Özal’ın “dört parti” formülünü kullanmış, bir yandan devrim kampı ile “fülul”u teyellerken bir yandan da Mursi kampını bölmeye çalışmışlardır.

·         Mursi kabinesinden devralınan bakanların hiçbirinin İslamcı olmadığı yorumları yapılıyor. Bunun muhtemel nedeni, darbecilerin İslamcıları kullanmak istememesi değildir, İslamcıları kullanılmayı reddetmesidir. Buna yedek çözüm şimdilik iki bakanın (tabii ki Vakıflar ve Kültür!) El Ezher Üniversitesi’nden alınmasıdır. Yani El Ezher Şeyhi’nin darbeye desteği devam ediyor.

·         Kabinede yer verilen az sayıda kadın bakan, Mısırlı kadınların da, Batı’nın da gönlünü okşamaya yarayacaktır ancak. Bunlardan biri Batılı STK dünyasının “ilericiliği”ni tatmin etmek için özellikle seçilmiş gibi duruyor: Çevre Bakanı Leyla Raşid İskender muhtemelen Mısır’ın doğasını korumak yerine kozmopolit bir “sosyal girişimci” olarak Batı’nın “ilerici” çevreleriyle halkla ilişkiler uzmanı olarak çalışacaktır. Bir başka kadın bakan olan Sağlık Bakanı ise hastanelerin özelleştirilmesinde çalışan biri olarak eleştirilmektedir. UDP’nin Kadın Kolları Başkanı’ndan kim kadınlar adına bir şey beklerse yanılır!

Bu sefil tablo karşısında devrim kampının en büyük siyasi odağı olan Ulusal Selamet Cephesi’nin hükümetin göreve başlamasından bir gün önce “kabineye devrimci bakan da alınsın” diye umutsuz bir son dakika manevrası yapması ironilerin en büyüğüdür. (Bir bölüm basın bu cephenin adını Ulusal Kurtuluş Cephesi olarak yanlış çevirmeye devam ediyor. “Ulusal kurtuluş” siyasi terminolojide sömürgeciliğe veya emperyalizme karşı mücadele veren hareketlere denir. “Selamet” ise bir devrimin doğru yola sokulması için Fransız devriminden beri kullanılan bir terimdir.) Darbeye verilen açık çekin en büyük sorumluluğu 30 Haziran’ı düzenleyen iki güce, yani Temerrüd (Asi) ile Ulusal Selamet Cephesi’ne düşer. Bu durumda kendi düşen ağlamaz deyimi herhalde uygun olacaktır! Kabinede yukarıda sözü edilen EFITU başkanı Kemal Ebu Eyta dışında, gerçekten devrimci cepheden gelen pek az insan vardır. Kendisi devrimci olmamakla birlikte onun içinden yürüyen ElBaradey dışında, onun partisinin (Destur Partisi, basın bunu da İngilizce’den çevirerek Anayasa Partisi diyor) eski bir üyesi, Nasırcı Eğitim Bakanı ile Mübarek’e muhalif kamptan kadim burjuva partisi Vefd’in üyesi, Ulusal Selamet Cephesi Genel Sekreteri olan Sanayi Bakanı, bizim saptayabildiğimiz nadir isimlerdir. Arap devrimleri “thawra-yüş şebab”, yani “gençlik devrimi” diye adlandırılır aynı zamanda. Ama bu kabinedeki bakanların çoğu 60 yaşının üzerindedir, başbakanın kendisi 76 yaşındadır!

Ulusal Selamet Cephesi, ElBaradey’in yanı sıra iki de bakanlık almış. Fransız devrimcileri, burjuva hükümetlerine destek veren sol partilerin önüne böyle yem gibi atılan göstermelik bakanlıklar için “koltuk” anlamına gelen “chaise” deyimini kullanmazlar, Türkçe tam karşılığı olmayan “strapontin” derler. (Mesela tiyatrolarda tam koridor kenarındaki koltuğa yapışık, kalkık olarak duran, biri oturacakken indirilen arkalıksız yer.)  Biz “tabure” diye Türkçeleştirelim. Ulusal Selamet Cephesi’ne bu politikasıyla bu kabinede iki “tabure” fazla bile!

Yoldaşlar, Ulusal Selamet Cephesi’nden kopun!

Yukarıdaki resme iyi bakın. Orada Mısır solunun trajedisini görüyorsunuz. Ulusal Selamet Cephesi’nin kodamanları basının karşısına geçmiş. Üç şahsiyet. İkisi, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu başkanı, Nobel Barış Ödülü sahibi ElBaradey ve Mübarek’in eski Dışişleri Bakanı, uzun yıllar Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa. Üçüncü kim? Mursi’nin seçildiği Haziran 2012 başkanlık seçiminin ilk turunda Mursi ile Mübarek’in adamı Ahmet Şefik’ten sonra çok az farkla üçüncü gelen Hamdin Sabbahi. Sol Nasırcı. Hayatı boyunca işçileri ve köylüleri savunmuş ve örgütlemiş bir anti-emperyalist.

İşte bu Sabbahi, Mısır halkının beşte birinin oyuyla sivrilince, seçimden sonra eski partisi Kerama (Onur) Partisi’nden vazgeçerek yeni bir parti kuruyor (Mısır Halk Cereyanı) ve bunun etrafında bir cephe örüyor. Güzel. Bu cephede sol Nasırcılar, düpedüz Nasırcılar ve sosyalistler var. Güzel. Ama Sabbahi bunlarla yetinmiyor. Oy potansiyeli, halk nezdinde prestiji ve militan gücü son derecede sınırlı olan birtakım burjuva partileriyle (Mısır burjuvazisinin kadim liberal partisi Vefd, ElBaradey’in Destur’u, Amr Musa’nın Kongre Partisi, Ayman Nur’un Ğad’ı, hatta Saviris’in Özgür Mısırlılar Partisi!) de kaderini bağlıyor. Devrimci halkın umudunu bağladığı Sabbahi, kaderini mesela Koç ile birleştiriyor! Bununla da yetinmiyor. ElBaradey’i cephenin sözcüsü yapıyor. Vefd temsilcisi, Mısır işverenler kuruluşu yönetim kurulu üyesi birini (şimdi Sanayi Bakanı) genel sekreter yapıyor. Sonra basın toplantılarına Batı’nın sevgilisi ElBaradey ve Arap dünyasının krallarının, şeyhlerinin, emirlerinin ve diktatörlerinin sevgilisi Amr Musa’yla birlikte çıkıyor.

Sosyalistler de Sabbahi’nin arkasında!

Devrimci bir yükseliş döneminde sureti haktan görünen burjuva partilerine yapışan solcuların yaptığına verilen tarihi ad Halk Cephesi’dir. Bu, Komintern’in devrimci döneminde, 3. ve 4. Kongreleri’nde Lenin ve Trotskiy önderliğinde geliştirilmiş olan, Trotskiy’in Hitler Almanya’da iktidara yükselmeden önce savunduğu, bütün ezilenleri burjuvaziye karşı bir araya toplayan Birleşik İşçi Cephesi’nin karşıtı bir taktiktir. Stalinizmin 1930’lu yıllarda “demokrat burjuvazi” olarak gördüğü Britanya ve Fransa burjuvazileriyle işbirliği için İspanya devriminde ve tarihin o ana kadar gördüğü en büyük genel grev olan 1936 Genel Grevi’nin sarstığı Fransa’da uyguladığı taktiktir.

Mısır solu 70 yıl sonra bu hastalığa yakalanmıştır. Tarihin en büyük devrimci kalkışmalarından biri olan 30 Haziran dalgası, bu yüzden Mısır burjuvazisinin düzeninin dişlileri arasında parçalanmaktadır. Mısır sosyalistleri ne yapmalıdır? Hamdin Sabbahi’ye Ulusal Selamet’ten kopması için çağrı yapmalıdır. Sabbahi tutarlı bir devrimci olduğu için değil. Halk kitleleri Sabbahi’ye bakıyor olduğu için. Sabbahi olmasa da sol Nasırcılık Mısır devriminin muhtemelen sonuna kadar bir unsuru olacağı için. Mısır’ın sosyalist hareketi, Mısır devriminin burjuvaziden bağımsız önderliğini inşa etmek üzere adımlar atmadığı takdirde, 21. yüzyılın ilk büyük devriminin başarısız kalması kaçınılmazdır.

Bu devrim muazzam bir enerjiye sahiptir. Daha uzunca bir süre halk kitlelerini eve sokmak mümkün olmayacaktır. Yani Mısır sosyalizminin önünde hâlâ zaman vardır. Mısır sosyalizmi Lenin’in ve Trotskiy’in yolunu tutarsa başarı garanti değildir. Ama tutmazsa devrimin yenilgisi garantidir.