Cihan Yılmaz’la Atina’da uluslararası dayanışma!

Halk isyanında Antalya’da oynadığı öncü rol dolayısıyla devletin hışmını üzerine çeken ve üç aya yakın bir süredir cezaevinde bulunan yoldaşımız Mustafa Cihan Yılmaz’a geçtiğimiz hafta sonu komşumuz Yunanistan’ın başkenti Atina’da düzenlenen uluslararası toplantıda  dayanışma ve destek verildi. Türkiye ve Yunanistan’ın yanı sıra, İtalya, Arjantin ve Brezilya’dan konuşmacıların söz aldığı toplantıda, Cihan ile dayanışma amacıyla hazırlanmış olan posterler salonun çeşitli köşelerine asıldı. Yoldaşımız Sungur Savran’ın, Cihan’ın ve onun gibi birçok “çapulcu”nun devletin baskısı altında hapishanede bulunduğunu anlattıktan sonra söylediği “onları mutlaka devletin tutsaklığından kurtaracağız” sözü büyük alkış aldı.

Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu’nun (DEYK-CRFI) Yunanistan seksiyonu Ergatiki Epanastatiki Komma (EEK-Devrimci İşçi Partisi) tarafından düzenlenen toplantı, bir hafta boyu süren DEYK çalışmalarını taçlandırmak amacıyla yapılıyordu. Toplantıda, EEK dışında, Arjantin’den Partido Obrero (PO-İşçi Partisi), Brezilya’dan Tribuna Classista (Sınıf Kürsüsü), İtalya’dan Partito Comunista dei Lavoratori (PCL-Komünist İşçi Partisi) ve Türkiye’den Devrimci İşçi Partisi (DİP) adına konuşmalar yapıldı.

İlk konuşmayı DİP sözcüsü Sungur Savran yaptı. Savran, Haziran ayında tam Gezi olayları ve halk isyanı sırasında Atina’da halka açık bir toplantıda olayları analiz etmiş olduğunu hatırlatarak, isyanın Haziran’dan sonraki gelişimi üzerinde durdu. İsyanın ilk dalgasının şimdilik sona erdiğini, ama sonuçsuz kalmak bir yana, AKP hükümetinin temsil ettiği iktidar blokunu paramparça ettiğini ve hükümeti sallantıya düşürdüğünü vurguladı. Tam da Atina toplantısının yapılmakta olduğu günlerde patlak vermiş olan yolsuzluk depreminin hükümeti 30 Mart’tan önce dahi devirebileceğinin altını çizdi. Önemli olanın bu krize işçi sınıfı ve ezilenler adına bir çözüm bulmak olduğuna işaret ederek, depreme karşı en emniyetli yerin sokak olduğunu belirtti. Cihan ve arkadaşlarının da yakında hapisten kurtulacağına olan inancını ifade ettikten sonra, Akdeniz devrimi çerçevesinde bütün bölgeyi, Yunanistan’ın ve Türkiye’nin neredeyse tam merkezinde yer alacağı bir toplumsal sarsıntının beklediğini vurgulayarak konuşmasını dünya devrimini ve Dördüncü Enternasyonal’i selamlayarak bitirdi.

İtalya’dan PCL temsilcisi Franco Grisolia konuşmasına İtalya’nın son yıllarda ekonomik olarak derin bir krizden geçmekle birlikte sınıf mücadeleleri bakımından durgun olduğunu belirterek başladı. Bunda hem eski Stalinist Komünist Partisi’nin ana gövdesinin bütünüyle burjuva bir partiye (şimdi iktidarın ana bileşeni olan Demokratik Parti) dönüşmesi dolayısıyla solun genel olarak zayıflamasının, hem de çok güçlü bir işçi konfederasyonu olan (6 milyon üye) CGIL’in bürokrasisinin krizin ilk aşamalarındaki mücadeleleri çıkmaza sürüklemesinin rolü olduğunu belirtti. Özel olarak Fiat’ın çeşitli fabrikalarındaki mücadelelerin yarattığı potansiyelin CGIL’in merkezindeki metal sendikası FIOM’un sol bürokrasisi tarafından harcandığının altını çizdi. Tam bir proleter partisi olan ve Fiat otomobil firmasının çeşitli fabrikalarında da örgütlü olan PCL, şimdi FIOM ve CGIL bağrındaki sol muhalefetin içinde aktif biçimde çalışıyor, CGIL’in 6-8 Mayıs arasındaki kongresine hazırlanıyor.

Brezilyalı Osvaldo Coggiola, konuşmasında ana vurguyu bu yaz Gezi olayları ve halk isyanının hemen ardından o ülkede başlayan büyük halk hareketine yaptı. Hareketin ilk günlerindeki sloganının “Aşk bitti, burası artık Türkiye!” olduğunu hatırlattı. Bunun anlamı, 2003 başından beri geçmişine ihanet ederek emperyalizmin ve Brezilya kapitalizminin çıkarları doğrultusunda politikalar izleyen Lula önderliğindeki Brezilya İşçi Partisi (PT) hükümetine halkın rest çekmesi idi. Yani Brezilya halkı Türkiye’deki gibi sağcı, İslamcı bir partinin değil, sözde “solcu” bir partinin hükümetine karşı ayağa kalkmıştı! Ülkenin işçi, emekçi ve gençlerinin yaklaşık 600 kentte sokağa çıktığına, 500 dolayında kentte isyanın tetikleyicisi olan şehir içi ulaşım ücretlerinin düşürülmek zorunda kaldığına işaret etti Coggiola. Gelecek yaz Brezilya’da yapılacak dünya kupasında, kitlelerin futbola son derecede düşkün olmasına rağmen önemli olanın stadlarda bulunacak kalabalık değil, dışarıda protestolarda toplanacak kalabalık olacağının altını çizdi.

Gecenin merakla beklenen konuşması elbette Arjantin’dendi. Partido Obrero, Ekim ayında yapılan seçimlerde başka devrimci Marksist partilerle birlikte kurmuş olduğu Solun ve Emekçilerin Cephesi (Frente de Izquierda y de los Trabajadores-FİT) listeleriyle girdiği seçimlerde muazzam bir zafer kazanmış, oylarını iki yıl içinde 600 binden 1 milyon 200 bine çıkarmanın yanı sıra üç milletvekili seçtirmişti (FİT’in, ülkenin sanayi merkezlerinden ikinci kent Cordoba’da dördüncü bir milletvekili ise seçim hilesine kurban gitmişti) (bkz. http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/arjantinde-devrimci-marksizmin-tarihi-zaferi). Aralık başında yapılan yemin töreninde FİT milletvekilleri işçi sınıfı ve sosyalizm adına yemin ederek, mecliste uslu çocuklar gibi davranmayacaklarının ilk işaretini vermişlerdi (bkz. http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/arjantin-meclisinde-sosyalizm-icin-yemin-ettiler). PO sözcüsü Pablo Heller, kazanılan zaferin Arjantin ve Latin Amerika işçi sınıfı açısından tarihi bir anlam taşıdığını vurguladı. Arjantin açısından bu zafer, Peronizm adını taşıyan burjuva milliyetçiliğinin altmış yıldır Arjantin işçi kitleleri üzerinde kurmuş olduğu hegemonyanın bir Marksist parti tarafından kırılması yolunda ilk kez dev bir adım atılması demekti. Latin Amerika işçi sınıfı açısından ise, Chávez’in adıyla simgeleşen bir burjuva milliyetçi akımlar dizisinin 2000’li yılların başından beri çeşitli ülkelerde (Venezüella’nın yanı sıra Arjantin, Bolivya, Ekvador, Peru, Nikaragua vb.) kurmuş olduğu üstünlüğün tükenmesi yolunda bir ilk adım olarak anlam taşıyordu. PO’nun milletvekilleri, Şubat ayında muhtemelen bir Avrupa turu çerçevesinde Türkiye’yi de ziyaret edecek.

Yunanistan DEYK-CRFI seksiyonu EEK için 2013 özel bir yıldı. Bir kere, bu yıl partinin kuruluşunun 50. yıldönümü idi. Bu yıldönümü bir dizi etkinlikle kutlanıyor (bkz. http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/eek-dunya-devrimi-icin-mucadele-ile-gecen-50-yil ve http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/cocuklarimiz-icin-sevimli-yunuslarimiz-icin). Ayrıca, son yıllarda ışık hızıyla yükselen faşist hareket Hrissi Avgi (Altın Şafak) EEK’in önderi Savas Mihail Matsas’a karşı “Yahudi-Bolşevik bir komplo”nun mimarı olduğu iddiasıyla büyük bir karalama kampanyası başlatmış, hukuk yoluna başvurmuş, “demokratik” Yunanistan’ın mahkemeleri de bu başvuruyu kabul ederek Savas yoldaşımız hakkında dava açmıştı. Eylül başında görülen bu davada yoldaşımıza uluslararası destek yağdı (bkz. http://gercekgazetesi.net/genel-haberler/turk-ve-kurt-solu-savas-matsasa-destek-oldu). Savas yoldaşımız savunmasını faşizme karşı bir iddianame haline getirdi (bkz. http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/savas-mihail-matsas-davasi-basliyor-fasizme-karsi-devrimci-marksizm). Ve dava beraatle sonuçlandı (bkz. http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/uluslararasi-dayanisma-fasizmi-yendi-savas-matsasa-beraat). Atina’daki toplantıda Savas Mihail, bunların yanı sıra dünya, Avrupa ve Yunanistan krizlerini, Akdeniz devrimci havzasının potansiyelini ve Dördüncü Enternasyonal’in yeniden inşasının önemini vurguladı.

Uluslar ve dinler/mezhepler arasındaki çatışmaların insanlığı kanlı bir geleceğe sürüklediği bu kriz çağında, ezilen uluslara ve dinlere/mezheplere eşit haklar sağlayacak bir proleter enternasyonalizmi, insanlığın tek kurtuluş yolu olacaktır.