Avrupa’da kriz ve sınıf mücadeleleri


Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kitlelerin ekonomik sömürüye karşı, özgürlükler uğruna mücadelesi sürerken, Akdeniz’in kuzey yakasında da derin ekonomik kriz devam ediyor, bu krizin kışkırttığı sınıf mücadeleleri ülkeden ülkeye yayılıyor. Bu mücadele bazen işçi sınıfının ileri atılımı biçimini alıyor (aşağıda Britanya örneği), bazen gericiliğin yükselişi (Fransa örneği), bazen burjuvazinin atağına işçi sınıfı cevabı (Brüksel örneği). Ekonomik krizin derinleşmesi (Portekiz ve İrlanda) bu mücadelelerin de sertleşeceğini gösteriyor.

 

Brüksel: Rekabet Paktı’na karşı Dayanışma Paktı

Brüksel’de yapılan AB liderler zirvesi gösterilerin hedefi oldu. 24 Mart’ta yapılan toplantıyı engellemek için yaklaşık 20 bin gösterici toplantının yapıldığı AB Konseyi binasını kuşatmak istedi. Polisin gaz bombaları ve tazyikli su ile yaptığı sert müdahaleler nedeniyle binaya ulaşamayan göstericiler, şehrin anayollarını trafiğe kapatarak binanın bulunduğu bölgeyi kuşattılar. Sendikaların çağrısıyla düzenlenen eylemlerle eş zamanlı olarak İspanya, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde de dayanışma amacıyla çeşitli gösteriler düzenlendi.

Eylemlerin hedefinde özellikle Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ikilisi tarafından yapılan ve “Rekabet Paktı” adı verilen yeni bir yapılanma önerisi yer alıyordu. Emeklilik yaşı, ücret politikaları ve sosyal güvenlik sistemine ilişkin AB ülkelerinin bütününde düzenlemeler içeren bu öneri 24 Mart’ta yapılan toplantıda kabul edildi. Bu doğrultuda AB, emeklilik yaşını yükseltme, işçi ücretlerini düşürme yönünde kriz gerekçesi ile tek tek ülkelere baskı yapabilecek. Bunun anlamı, Avrupa ülkelerinde köklü sendikal hareketin uzun yıllar süren mücadeleler sonucu elde ettiği kazanımların AB eliyle sökülüp alınmasıdır. Alın size işçi hakları karşısında AB’nin işçi düşmanı karakteri!

 

Britanya: Yüz binler kemer sıkma tedbirlerine hayır dedi

Britanya’da 26 Mart Cumartesi günü hükümetin kemer sıkma politikalarına karşı polisin ifadesine göre 200 binin üzerinde, sendikalara göre ise 500 bine yakın işçi ve emekçinin katıldığı kitlesel bir eylem düzenlendi. Bu eylem, 2003 yılında Irak Savaşı’na karşı gerçekleştirilen eylemlerden beri son sekiz yıldır yapılan en kitlesel gösteri. Eylemi, altı milyonun üzerinde üyesi bulunan ve 58 sendikanın dâhil olduğu, ülkenin en büyük işçi örgütü konumundaki TUC (Sendikalar Kongresi) düzenledi.

26 Mart’tan önceki hafta içi de bir dizi sektörde TUC’a bağlı çeşitli sendikalar greve giderken, özellikle üniversite öğrencileri de işgallerle işçilere destek oldular. %8 resmi işsizlik oranı ile son 17 yılın en yüksek işsizlik rakamına ulaşılan İngiltere’de, eylemin ana sloganı da bu durumun kaçınılmaz olmadığını vurgulamak, başka bir seçeneğin daha olduğunu öne çıkarmak amacıyla “Alternatif için yürüyüş- İş, Büyüme ve Adalet” olarak belirlenmişti. Eylemde iş güvencesi en fazla öne çıkan talep oldu.

26 Mart’taki eylemin üzerinden bir hafta bile geçmeden, 1 Nisan’da bu kez sağlık çalışanları meydanları doldurdu. Sağlık haklarının tırpanlanması ve sağlıkta özelleştirme ile sonuçlanacak olan sağlık reformuna karşı TUC tarafından örgütlenen “Ulusal Sağlık Hizmeti için Hep Birlikte” kampanyası çerçevesinde çeşitli kentlerde gösteriler düzenlendi. Eylemlerde sağlık emekçileri “bugün 1 Nisan ama biz şaka yapmıyoruz” diyerek yasanın geçişine izin vermeyeceklerini ifade ettiler.

Avrupa’yı saran grev ve eylem dalgası yakın zamanda Britanya’da harç zamlarına karşı öğrencilerin militan gösterileri ve işgalleri ile yankısını bulmuştu. Ülke, şimdi de işçilerin eylemleri ile sarsılıyor. Neoliberal saldırılar sürdüğü müddetçe de mücadelenin nabzı düşeceğe benzemiyor.

 

Fransa: Sarkozy’nin boşluğunu faşistler dolduruyor

Mart ayının 20’sinde ve 27’sinde yapılan yerel seçimlerde, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin düşüşü devam etti. Yerel seçimleri kazanan esas olarak adı Sosyalist Parti olan sosyal demokrat parti oldu. Ama, Gerçek’in daha önce işaret etmiş olduğu gibi, faşist Front National’in (FN, Ulusal Cephe) yükselişi de bir kez daha belirginleşti.

Sarkozy’nin Libya’yı bombalamaktaki telaşının nedenlerinden biri, Fransız halkında Arap ve Müslümanlara karşı kışkırtılmış olan ırkçı önyargıya oynama hevesiydi. Yerel seçimler tam Libya bombardımanının orta yerinde yapıldığı halde, Sarkozy savaş sayesinde bile belini doğrultamadı. Buna karşılık, FN’in yeni başkanı Marine Le Pen, bayrağı babası Jean-Marie Le Pen’den devraldıktan sonra girdiği bu ilk seçim sınavından başarıyla çıktı. İlk turda % 15 oy alan FN, ikinci turda bazı bölgelerde oylarını 10 ila 17 yüzde puanı oranında arttırdı.

Faşizmin yükselişi hiç de Fransa’ya özgü değil. Hollanda, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Avusturya, Britanya, Norveç ve bir dizi Doğu Avrupa ülkesi, son dönemde ekonomik krizin etkisi altında ırkçılığın ve faşizmin canlanmasına tanık oluyor.

 

İrlanda sarsılmaya devam, Portekiz sırada

Avrupa kapitalizminin devlet borçları krizi derinleşerek devam ediyor. Bilindiği gibi Yunanistan ve İrlanda zaten AB-İMF-Avrupa Merkez Bankası (AMB) üçlüsünün yardımına muhtaç duruma düşmüştü. İrlanda’da kriz ayrıca hükümeti de devirmiş, erken seçimi gerekli kılmıştı. Şimdi Portekiz’de de borç krizi hükümetin çekilmesine yol açtı. Ülkenin krizini AB-İMF-AMB yardımına başvurmadan sert kemer sıkma önlemleriyle aşmaya çalışan Başbakan Socrates, önerileri muhalefet tarafından reddedilince istifa etmek zorunda kaldı. Portekiz’in en az 100 milyar dolarlık bir yardım paketiyle ayağa kaldırılması konuşuluyor. AB’nin Portekiz konusunda çok duyarlı davranmasının bir nedeni de, bu ülkenin yaşayacağı bir çöküntünün, ardından Avrupa’nın beşinci büyük ekonomisi İspanya’yı da sürükleme ihtimali. Portekiz bankalarının borçlarının çok büyük bölümü, zaten kendisi de zor durumda olan İspanya’ya. Portekiz böyle sürünürken, İrlanda’dan gelen bir haber Avrupa burjuvazisine bir tokat daha oldu: birkaç ay önce kurtarılmış olan İrlanda bankalarının ilave bir 24 milyar avro (35 milyar dolar) finansmana ihtiyacı olduğu ortaya çıkmıştı!