İşte gerçek “çözüm süreci”!

Tayyip Erdoğan Mesud Barzani ile Diyarbakır’da buluşuyor. Yanlarına da birer müzisyen alacaklarmış. Kürt tarafından Şivan Perwer, Türk tarafından İbrahim Tatlıses. Bu buluşmanın ne için gerçekleştirildiğini de, ne anlama geldiğini de iki taraf da henüz açıklamadı. Ama buluşmaya en azından Türk tarafından büyük önem verildiği kolayca görülebilir. Madem taraflar neden buluşuyor olduklarını açıklamıyorlar, madem bu buluşmaya her iki ülkede de çok popüler olan iki türkücüyü davet ederek bir halkla ilişkiler operasyonuna girişiyorlar, ortada açıklanması gereken bir durum var demektir. Böyle halkla ilişkiler operasyonlarının ardında önemli art niyetler yatar. Meseleye önce Tayyip Erdoğan açısından bakalım. Erdoğan, her şeyden önemlisi, Barzani’yi Diyarbakır’a davet ederek “benim esas muhatabım sensin” demiş oluyor. Kürt hareketlerinin kendi aralarındaki ilişkileri hiçe sayarak, yani Türkiye’nin Kürt hareketi ile Barzani arasında zaten ilişkiler olduğunu görmezlikten gelerek doğrudan doğruya Barzani’yi Diyarbakır’a davet etmesi, Diyarbakır’ı da Barzani’nin çizgisine teslim etmek gibi bir anlam taşıyor. Erdoğan “gel, ikimiz birlikte Diyarbakır’ın isyanını durduralım, kontrol altına alalım” demiş oluyor. Böylece, kendi “çözüm süreci”nin gerçek anlamını da ister istemez gözler önüne seriyor. Gerçek gazetesi “çözüm süreci” diye bilinen yaklaşım açığa çıkar çıkmaz bunun Türk devletinin Musul-Kerkük politikası olduğunu, Irak’ın bu bölgelerinin petrollerinden pay alma arzusunun açık ifadesi olduğunu söyledi. Geçmişte “açılım”, şimdi ise “çözüm süreci” denen şey bunun önündeki engelleri kaldırma operasyonudur. İşte şimdi gerçek “çözüm süreci” suretini göstermiştir! Tayyip Erdoğan’ın açısından Barzani ile buluşmanın bir başka anlamı da var. Bir sene önce AKP kongresini yaptığında yükseklerde uçan Erdoğan, o zamandan bu yana büyük darbeler yedi. Reyhanlı ve benzeri olaylara Beyaz Saray’da Obama’nın Suriye’ye ilişkin kendi politikasını Erdoğan’a dayatması eklenince Suriye politikası tam anlamıyla çöktü. Ağustos’ta Şam’da kimyasal silah kullanıldığında bile istediği politikayı kabul ettiremeyen Erdoğan-Davutoğlu ikilisi tam bir iflas halinde. Suriye iflasına Mısır konusundaki büyük sarsıntı eşlik ediyor. İhvan’ın iktidardan devrilmesi ve ardından Türkiye’nin Ortadoğu’da ve dünyada yapayalnız kalması sarsıcı bir gelişme idi. Bunu Tunus’taki müttefik Ennahda’nın yaşadığı güçlükler izledi. Erdoğan’ın yeni Ortadoğu’nun lideri havası boşalmış durumda. Ama tabii asıl büyük sarsıntı içeriden geldi. 31 Mayıs’ta patlak veren halk isyanı Erdoğan’ın prestijini yerle bir etti. Bütün müttefikleri, hatta kendi partisinin yöneticileri adım adım Erdoğan’dan uzaklaşmaya başladı. İşte Barzani-Şivan Perwer-İbrahim Tatlıses şovu bu vahim durum karşısında yeni bir Ortadoğu politikasının parlatılması niteliğini taşıyor. Başka bir şekilde ifade edecek olursak, Erdoğan uzun süredir sadece “Gezi” sayıklıyordu. Şimdi yeni bir atılımla yeni bir ufuk açmaya çalışıyor kendine, yeni bir gündem yaratmaya çalışıyor. Zaman zaman sözü edilen seçim yatırımı meselesi, ancak bu faktörlerin arkasından gelir. Bu buluşma çok daha agresif ve iddialı bir politikanın ifadesidir. Basit bir seçim taktiğine indirgenemez. Ama elbette yerel seçime dört buçuk ay kala, Barzani gibi bir Kürt liderinin desteği kuzeyin Kürtleri üzerinde ilk anda Erdoğan’a bakışları açısından mutlaka olumlu bir etki yaratacaktır. Ama Türkiye Kürtleri şunu unutmamalıdır: Erdoğan’ın Barzani ile buluşması aslında Kürt hareketiyle “çözüm süreci”ni tıkamış olan bir politikacının bu meselenin üstünü örtme yolunda bir çabadır. Erdoğan Barzani’yi bir Kürt liderini onurlandırmak için davet etmemiştir; Kürt halkının bir bölümünün haklarını vermemek için başka bir bölümünün temsilcisiyle şov yapmaktadır. Aslında bir değil iki: Hem Türkiye Kürtlerinin haklarını vermeye yanaşmıyor, hem de Rojava’nın özgürlüğünü reddediyor. Kürtleri bölerek zayıflatmaya çalışıyor. Erdoğan’ın Barzani’yi onurlandırmasını bir büyük jest olarak değil, bir kamuflaj olarak görmek gerekiyor. İşe Barzani’nin açısından bakmak esas Kürt hevallerimize düşer. Onlar haklı olarak Barzani’nin Diyarbakır’a gelme hakkını, bu kentin onun da yurdu olduğunu vurguluyorlar. Tersini söylemek kimin haddine düşmüş! Ne var ki, Barzani Diyarbakır’a daha önce de gelebilirdi. O kadar çok fırsat vardı ki. Newroz’a defalarca davet edilmişti. Ama o, bir milyon Kürdün davetini değil, bir başbakanın davetini anlamlı bulmuş olmalı ki ilk kez gelmeye karar verdi. Sadece Diyarbakır’a gelmeyi değil, davet Türkiye Kürtlerinden gelince onlarla bir Kürt Ulusal Kongresi’nde aynı masaya oturmayı da reddediyor Barzani. Rojava’nın liderlerinden Salih Müslim’e kapılarını kapatıyor. Bu yüzden hem Türkiye’nin, hem Suriye’nin Kürtlerinin öfkesini üzerine çekiyor. Bizim açımızdan bakıldığında aslında hakikat anı geldi. Biz hep söyledik, on yıldır. Barzani, Kürt halkının özgürlüğünün önderlerinden biri değil. Sadece Güney Kürdistan’ı ABD’nin ve onun müttefiklerinin himmetiyle belirli bir noktaya getiren biri. Ama tam da bu nedenden Kürdistan’ın öteki bölümlerinin kurtuluşunun karşısına dikiliyor. Bugün bu hakikat ortaya çıkarken, Barzani Erdoğan’ın davetinin üstüne atlıyor. Türkiye’nin Kürt hareketinin sözcüleri, geleneksel nezaketleriyle Barzani’yi Erdoğan’la Kürt hareketine karşı komplolara girişmeme konusunda uyardılar. Ama insan bir kez bütün varlığını ABD’nin NATO müttefiki Türkiye’nin himayesine bağımlı kılarsa nasıl direnebilir ki? Öyleyse, iki taraf da iyi şeyler peşinde değil. Bu buluşma Ortadoğu’da, Türkiye’de, Irak’ta ve Suriye’de gerici çözümlerin önünü açmaktan başka işe yaramaz. İbrahim Tatlıses’in bununla sorunu olamaz. Ama Şivan Perwer? En başta Kürt halkı olmak üzere, sayısız ulustan devrimci, ilerici, demokrat insanın yıllardır, on yıllardır hayranlıkla dinlediği, insanlığı yücelten bir müziğin yaratıcısı, Kürt halkının onuru Şivan Perwer’in bu senaryonun içinde işi ne? Ey Şivan, sen en güzel şarkılarından birinde soruyordun: “Kine em?” Yani “Kimiz biz?” Sonra cevap veriyordun: Cotkar û karker Gundî û rêncber Hemû proleter Gelê kurdistan. Yani, kardeşin Türk halkının diliyle: Çiftçi ve işçi, Köylü ve emekçi, Tümden proleterdir Kürdistan halkı. Şimdi soruyoruz sana: Kimsin sen, Şivan, Erdoğan ile Barzani’nin oyununu oynayacak insan mısın? Ne işin var bu senaryonun içinde?