Hükümetten savaşa davetiye

Seçimler sona erer ermez Erdoğan’ın bu sefer de dönerek Kürtlere barış eli uzatacağı iddiaları fazlasıyla kolaycı. Bir kere, MHP’nin misyonunu omuzlayarak iktidara gelen bir başbakan o temelde seçilmiş milletvekillerine bambaşka bir politikayı kolay kolay kabul ettiremez. Unutulmasın ki, Erdoğan bu milletvekillerinden başkanlık sistemini onaylamalarını bekliyor. Ayrıca, Suriye devrimi ile birlikte Kürt sorununun verileri de değişmiş durumda. Bütün bunlar, Öcalan’ın yaptığı uyarılar da göz önüne alınırsa, seçim sonrasında savaşın yeniden ve bütün şiddetiyle yükselmesi olasılığını ciddi hale getiriyor.

Devlet Kürt sorununda baskı ve şiddetin dozunu yükselterek karanlık bir çözümsüzlük tablosu yaratıyor. Başbakan Erdoğan “Kürt meselesi yoktur, Kürt vatandaşlarımın meseleleri vardır” demecini verdikten hemen sonra YSK’nın bağımsız adaylara yönelik veto kararı gelmişti. YSK’nın kararı Erdoğan’ın talimatıyla verilmiş olmasa da bu sözler seçimlere giderken sadece AKP’nin değil tüm kurumlarıyla devletin Kürt sorununa nasıl yaklaşacağının da bir işareti olmuştur. Nitekim hükümetin emrindeki polis, YSK kararlarına yönelik protestolara şiddet, gözaltı ve tutuklamalarla cevap vermiş, bir süre boyunca Kürt halkının çözüm arayışının adresi haline gelmiş olan demokratik çözüm çadırlarını sökmeye girişmiştir.

Sadece Mayıs ayı başından itibaren (bir aydan kısa bir sürede) 3000’in üzerinde insan eylemlerde ya da baskınlarda gözaltına alındı. Boğaziçi ve Marmara Üniversitesi’nde yapılan operasyonlar ve öğrencilerin hiçbir delile dayanmaksızın KCK kapsamında gözaltına alınmaları tüm gelişmelere açıkça bir “cadı avı” görüntüsü verdi.

Nihayet önce Tunceli’de (Dersim) yedi gerillanın daha sonra da Şırnak’ın (Şirnex), Uludere (Qilaban) ilçesinde 12 gerillanın askeri operasyonlarla öldürülmesi, ölümlerin yanı sıra Kürt halkında yarattığı tepki ile de bu sürecin en keskin dönemeç noktaları oldu.

Erdoğan’ın “Kürt meselesi yoktur, Kürt vatandaşlarımın meseleleri vardır” diyerek benimsediği anlayış bizzat Kürtler tarafından sokaklarda, meydanlarda, en sonunda da sınırda ve sınırın ötesinde ayaklar altına alınıyor. Kürtler sorunlarının bireysel değil tam tersine kolektif ve daha siyasi bir deyimle ulusal olduğunu, gösterdikleri kitlesel direnişle ortaya koyuyorlar.

Devletin politikası hâlâ ve ısrarla Kürt sorununu değil Kürtleri çözmeye, ya da Erdoğan’ın aynı konuşmasında kullandığı terimle Kürt hareketini “çökertmeye” yönelik. Devlet, “Kürt sorunu yok, PKK sorunu var” demeye devam ediyor. Askeri ve siyasi operasyonların temelinde bu yaklaşım ve PKK’yi tasfiye etme girişimleri var. Ancak Kürt halkı her aşamada canını siper ederek bu yaklaşıma karşı duruyor. Öyle olunca da baskı ve şiddet pratik olarak tüm bir halka yöneliyor.

Bütün bu politika, AKP’nin Kürt hareketini “çökertme” konusunda “açılım” denen kurnaz yöntemleri terk ederek yüzünü düpedüz askeri yöntemlere çevirmesi anlamına geliyor. Bunun ardında elbette Erdoğan’ın bu seçimde MHP ile Gülen arasındaki çekişmeden ve kaset politikasından da yararlanarak MHP’yi baraj altında bırakma yönelişi yatıyor. Ama seçimler sona erer ermez Erdoğan’ın bu sefer de dönerek Kürtlere barış eli uzatacağı iddiaları fazlasıyla kolaycı. Bir kere, MHP’nin misyonunu omuzlayarak iktidara gelen bir başbakan o temelde seçilmiş milletvekillerine bambaşka bir politikayı kolay kolay kabul ettiremez. Unutulmasın ki, Erdoğan bu milletvekillerinden başkanlık sistemini onaylamalarını bekliyor. Ayrıca, Suriye devrimi ile birlikte Kürt sorununun verileri de değişmiş durumda. Bütün bunlar, Öcalan’ın yaptığı uyarılar da göz önüne alınırsa, seçim sonrasında savaşın yeniden ve bütün şiddetiyle yükselmesi olasılığını ciddi hale getiriyor.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2011 tarihli 20. sayısında yayınlanmıştır.