Hem samimiyetsiz hem de ilkeli bütünlük?

Bu yazıyı yazarken, gün içinde Kobanê’ye destek ziyareti yapan Sebahat Tuncel son 2 gündür süren çok yoğun çatışmalar sonrasında YPG ve YPJ’nin IŞİD saldırılarını kırdıklarını ifade ediyordu. Tuncel, yaptığı açıklamada, IŞİD’in püskürtülmesine rağmen tehlikenin geçmediğine vurgu yapma ihtiyacı da hissetti. “Tehlike” Kobanê’nin düşmesi, hatta IŞİD’in şehirde bir katliama girişme ihtimali demek.

Sıcak savaş sürerken, çatışmalara ilişkin haberler çelişik olabiliyor. Nitekim, önceki gün IŞİD’in Kobanê’ye girdiği haberleri gelmeye başlamıştı. CNN International şehrin güneybatısını (Tal Shair bölgesi) IŞİD’in kontrol ettiğini söylüyor ve tarafların karşılıklı sokak savaşlarına hazırlandığını belirtiyordu. Hatta, YPG’nin yanısıra Özgür Suriye Ordusu’ndan da 300 askerin IŞİD’le çarpıştığı gelen haberler arasında idi.

Birkaç gün öncesine gidelim, Ahmet Davutoğlu’nun Samsun gezisi dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandırırken dediklerini hatırlayalım: “Çözüm süreci Ortadoğu’daki tek başarı hikayesi. Bu noktada öyle bir aşamaya geldik ki geri dönüşün maliyeti yüksek olur… PYD… samimiyetsiz. Bugün gelinen nokta onların eseri. PYD rejimle işbirliği yaptı. Eğer zamanında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte hareket etselerdi IŞİD orada yer edinemezdi.”

Yukarıda belirttiğim gibi, doğruluğu ikinci bir kaynaktan kanıtlanmamış olsa da, son gelen haberler ÖSO’nun da Kobanê’de IŞİD’e karşı savaştığını söylüyor. AKP’nin tezkeresi de TBMM’den güya IŞİD ile savaşmak için geçirilmedi mi? Davutoğlu, “Kobanê’nin düşmesine izin vermeyiz” demedi mi?

Tezkere sonrası TC hükümeti ne yapmaktadır?  Kobanê’nin düşmesini açıkça beklemekte ve palazlandırdıkları IŞİD’in Rojava deneyimini boğmasına göz yummaktadır. IŞİD ile sıcak temas (o da eğer olacak ise) şimdilik çeşitli nedenlerle ertelenmektedir. Gelinen noktada, IŞİD’in bu kadar hızlı gelişiminin kimin eseri olduğu konusunda bir fikir birliği yok. Ama, sadece bugün takınılan tavırlar bakımından bile kimin samimiyetsiz davrandığı ortada.

***

KCK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, IŞİD’in Kobanê’ye düzenlediği saldırılar hakkında “Kobanê saldırısı ile Kuzey’deki süreç aslında bitmiştir. Son sözü başkan Apo söyleyecektir” değerlendirmesini yaptıktan sonra, hep beraber Öcalan’ın ne diyeceğini beklemeye başladık. Nitekim, tezkerenin TBMM’de görüşüldüğü gün Öcalan’ın mesajı da yayımlanmıştı, hatta bir kısmı TBMM’de de okundu.

Kobanê’de yaşananlar hakkında Öcalan: “kuşatma.. sıradan bir kent kuşatması olmanın çok ötesinde, sadece Kürt halkının demokratik kazanımlarını hedeflemekle kalmayıp Türkiye’yi de yeni bir darbe sürecine sokacaktır… Bu katliam girişimi amacına ulaşırsa çözüm sürecini sonlandıracaktır” dedi. Dolayısıyla, mesajın bu yanı Karayılan’ın önceki değerlendirmesi ile uyum içinde gözüküyordu. Fakat, dikkatli okunduğunda Karayılan’ın “saldırı.. ile .. süreçbitmiştir” dediğine Öcalan “katliam girişimi amacına ulaşırsa” süreç bitecektir diyordu.

Aylardır geciktirilen, çözüm sürecinin olmazsa olmazı izleme komisyonunun yasal bir zeminde oluşturulmasına ise, AKP hükümeti ancak tezkere görüşmelerinin hemen öncesinde zaman bulabilmişti! Zamanlama fazlasıyla manidardı. Tezkere için HDP’nin desteği alınamamıştı ama Öcalan’ın sürece umutlu bakması sağlanmıştı:

“…yol haritasının eylem planı da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Artık birincil öneme haiz olan şey bu yol haritası ve eylem planının anlamlı bir ilkeler bütünlüğü ile çerçevelenmesidir. Çünkü en ideal eylem planı bile ilkesel bir bütünlükle ele alınmazsa kuru bir metin olmaktan öteye geçemez. Bu ilkelerin belirleneceği zemin ise, başta kurullar ve komisyonlar olmak üzere müzakere organlarının oluşmasıyla mümkündür … bu çerçevede, bakanlar kurulu kararı haline gelen müzakere iradesinin pratikleşmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştır.

Öcalan’ın fazlasıyla iyimser konumunu şimdiye kadar çekilen acıları biraz olsun bilen herkes anlayışla karşılayacaktır.  Yine de, yukarıda Öcalan’ın müzakerelerin geleceğine ilişkin çıkardığı sonucu kendi çizdiği çerçeve içinde bile çıkarmakta zorlanıyorum.

Çünkü, müzakere sürecinin önünde aşılması çok güç iki büyük engel vardır:

·         AKP’nin Suriye ve Rojava’ya ilişkin planlarının son derece karanlık ve hayalperest oluşu;

·         HDP’nin veya Öcalan’ın AKP ile, eğer şimdiye kadar deklare ettikleri görüşlerden ciddi tavizler vermezler ise, herhangi bir ilkesel bütünlük çerçevesinde müzakere yürütmelerinin zor gözükmesi.

Keşke, yanılsam ve müzakerelerle düze çıkabilsek.

Bu yazı, daha önce 5 Ekim 2014 tarihinde sendika.org sitesinde yayınlanmıştır.