Nisan 1917: Ekim devriminin önderi Lenin “sürekli devrim”e yazılıyor!

Bu yıl 100. yıldönümünü yaşadığımız Ekim devriminin başarıya ulaşmasında, işçi sınıfını iktidara taşıyan parti olan Bolşevik Partisi’nin önderi Lenin’in devrimin içinde kendi geçmiş fikirlerini gözden geçirerek yepyeni bir ufka kavuşması belirleyici bir rol oynamıştır. Lenin, ta 1903’ten itibaren savunduğu modeli sorgulayarak, Rusya’da devrimin ilki demokratik devrim, ikincisi sosyalist devrim olarak adlandırılan iki aşamadan oluşacağına dair şemayı terk etmiş, bu iki aşamanın Rus devriminde iç içe geçtiği bir yaklaşımı benimsemiştir. Lenin’in bu yeni kavrayışı, devrimin iki numaralı önderi Lev Davidoviç Trotskiy’in 1905’ten itibaren savunduğu “sürekli devrim” programına çok yakındır, sonunda onunla birleşir.

Gerçek’in geçen sayısında 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü’nde yaşanan büyük toplumsal hareketin, 20. yüzyılda bütün dünya tarihini belirleyen büyük Ekim devrimini tetikleyen olay olduğu anlatılmıştı. O zamanki Rus takvimi bugün kullanılan takvimden 13 gün geriden geldiği için, devrim 8 Mart’ta başlasa da “Şubat devrimi” olarak bilinir. Şubat devrimi Çar II. Nikolay’ın tahttan çekilmesine ve ülkenin istikrarsız bir döneme girmesine yol açmıştır. Ülke burjuva liberallerinin ve ılımlı işçi ve köylü partilerinin (Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler) desteklediği bir Geçici Hükümet tarafından yönetiliyordu. Buna karşılık işçiler ve askerler (daha sonra da köylüler) kendi içlerinden seçtikleri geriye çağrılabilir delegelerden oluşan konseyler (Rusça adıyla “sovyetler”) örgütlemişlerdi. Şubat devrimi patlak verdiğinde Lenin savaş döneminde sürgün yeri olarak seçtiği İsviçre’deydi. Bolşevik Partisi’nin Rusya’daki yöneticileri, Kamenev, Stalin ve diğerleri, Menşeviklere çok yakın bir politika güdüyor ve Geçici Hükümet’e yakın duruyorlardı. İşçi ve asker sovyetlerinin de Geçici Hükümet’i desteklemesi gerektiğini söylüyorlardı.

“Nisan Tezleri”

Rusya’daki Bolşeviklerin böyle davranmasına yol açan en önemli faktör, partinin ta 1903’ten beri Rusya’nın önündeki devrimi bir demokratik devrim aşaması olarak bellemiş olmasıydı. “Demokratik devrim”, Bolşevik programda “proletaryanın ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü” olarak gerçekleşecekti. 1914’te Cihan Harbi’nin patlak vermesiyle birlikte ortaya çıkan dünya devrimi potansiyelini adım adım izleyen Lenin ise 8 Mart’ta başlayan Rus devriminin bambaşka bir dinamik içerdiği kanısındaydı. Önce İsviçre’de iken kaleme aldığı “Uzaktan Mektuplar”da değindi buna. Sonra eski takvimle 3 Nisan’da (bugünkü takvimle 17 Nisan) Rusya’nın başkenti Petrograd’a indiğinde yaptığı konuşmayı, Rus devrimini “dünya sosyalist devrimi”nin girizgâhı olarak niteleyerek bitirdi. Ertesi gün ise tarihi önem taşıyan, “Proletarya’nın Devrimimizde Görevleri” başlığını, “Proletarya Partisi İçin Program Taslağı” altbaşlığını taşıyan ve 10 tezden oluşan bir programatik metni parti toplantısına sundu. Bu tezler tarihe “Nisan Tezleri” olarak geçmiştir. Daha sonra, aynı başlığı taşıyan ama çok daha uzun bir metin broşür olarak da yayınlanmıştır.

“Nisan Tezleri”nde Lenin birkaç sayfa içinde Rus devriminin çarpıcı bir tablosunu sunar. Burada en önemli yöntemsel nokta, devrimin, iktidarın burjuvazinin elinde olduğu bir ilk aşamadan proletaryanın iktidarı alması gereken bir ikinci aşamaya geçme süreci içinde olduğudur. Lenin bu ilk aşamada iktidarı ele geçiren sermaye devrilmediği takdirde savaşı bitirmenin olanaksız olduğunu ileri sürer. Bu yüzden devrim ancak iktidar Geçici Hükümet’ten işçi sovyetlerine, yani proletaryanın eline geçerse ilerleyebilir. Lenin buradan devrimin programını türetiyordu: toprakların kamulaştırılması, bütün bankaların tek bir bankada birleştirilerek sovyetin denetimine verilmesi, sosyalizme derhal geçiş olmasa da toplumsal üretimin ve ürünlerin dağıtımının yine sovyetin kontrolüne verilmesi, yeni bir Enternasyonal.

“Bir delinin saçmalamaları”

Lenin’in “Nisan Tezleri” Menşevikler arasında öfkeyle, Bolşevikler arasında ise şaşkınlıkla karşılanacaktır. Ünlü Plekhanov “Bunlar saçma sapan düşler” diyecektir. Menşevik Bogdanov Lenin’in fikirlerini “bir delinin saçmalamaları” olarak niteleyecektir. Stankeviç adlı bir sosyalistin yargısı da çok uzak görüşlüdür(!): “Bu kadar aptalca şeyler söyleyen biri tehlikeli olamaz.” Lenin’in başlangıçtan itibaren yanında yer alan Kamenev ise, 8 Nisan’da parti gazetesi Pravda’da şöyle yazacaktır: “Lenin yoldaşın genel planına gelince, bu plan burjuva demokratik devrimi tamamlanmış gibi sunduğu ve bu devrimin hemen sosyalist devrime dönüşeceği varsayımına dayandığı ölçüde bize kabul edilir gibi gelmiyor.”

Lenin sadece Menşeviklere karşı değil, kendi partisinin tutucularına karşı da bir savaşa girecektir. 8-13 Nisan tarihleri arasında kaleme aldığı “Taktik Üzerine Mektuplar”da Lenin kendi arkadaşlarından eski formüllere tutunanlar için şöyle der:

“Bugün, proletaryanın ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünden başka bir şeyden söz etmeyen biri, hayatın gerisinde kalmış, bu yüzden de pratik olarak küçük burjuvaziye katılmış demektir; bu kişinin devrim öncesine ait ‘Bolşevik’ âsarı atîka arşivine (buna “eski Bolşevikler” arşivi de denebilir) kaldırılması gerekir.”

Nisan ayı içinde (yeni takvimle Mayıs başı) yapılan Bolşevik Partisi Konferansı’nda Lenin çoğunluğu ikna ettiği için “Bütün iktidar Sovyetlere!” politikası partinin resmi hattı haline gelmiştir.

Lenin haklı çıkıyor

Tarih Lenin’in sözlerine “deli saçması” diyenleri değil, Lenin’i haklı çıkarmıştır. Burjuvazinin elindeki Geçici Hükümet, Nisan ayından Ekim’e (yeni takvimle 7 Kasım’a) kadar (yani altı ay boyunca) ne köylüye toprak verebilmiş, ne Kurucu Meclis’i toplayabilmiş, ne işçilere bir şey verebilmiş, ne de savaşı sona erdirebilmiş olduğundan Rus toplumunun bütün sorunlarının ancak proletarya tarafından çözülebileceği pratik olarak ortaya çıkmıştır. İşte Ekim devriminde Bolşeviklerin öncülüğünde iktidarın işçi ve asker sovyetlerine geçmesinin siyasi temeli tam da budur. Lenin’in devrimden öğrenerek uyguladığı hat sayesinde proletarya iktidara geçmiştir. Trotskiy’in sürekli devrim perspektifi doğrulanmış, demokratik devrimin görevlerini yerine getirebilmek için proletaryanın iktidarı alması gerektiği ortaya çıkmıştır.

Öyleyse, Lenin ile Trotskiy Ekim devrimince birleştirilmiş olmaktadır. Bu yüzdendir ki, 1903’ten beri ayrı çatılarda yürüyen bu iki önder, 1917 yılı içinde Trotskiy Bolşevik Partisi’ne katıldığında bu partinin Merkez Komitesi’nde nihayet buluşmuştur.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2017 tarihli 90. sayısında yayınlanmıştır.