Danışıklı dövüş değil gerçek bir toplu sözleşme için kamu emekçileri greve!

Hükümet bir kez daha kamu emekçilerinin grev hakkı olmadığını söylüyor. Oysa Türkiye’nin taraf olduğu bağlayıcı uluslararası sözleşmeler grev hakkının hukuki zeminini oluşturuyor. KESK’in öncülüğünde daha önce gerçekleştirilen grevler ise bu hakkın pratikte de rahatlıkla kullanılabildiğinin kanıtıdır. Şimdi de de kamu emekçileri hem hak gasplarını önlemek hem de kazanım elde etmek için grev hakkını kullanacak ve 23 Haziran Çarşamba günü ülke çapında greve çıkacaklar.

Kamu emekçileri ile işveren (yani hükümet) arasında bu yıl ilk defa Toplu İş Sözleşmesi yapılıyor. Bundan önceki yıllarda yapılan toplu görüşme ile bu yılki TİS arasındaki tek fark ise isminin farklı olması.Daha önce de son söz hükümete aitti, şimdi de öyle.

Memurları sözde temsil eden 7 kişilik heyette başkan dahil 4 kişi Memur-Sen, 2 kişi Kamu-Sen, 1 kişi de KESK üyesi. Ve öyle görünüyor ki, daha önceki yıllarda kamu emekçisine sefaleti reva gören hükümet önce 2,5+3 sonra 3+3 sonra da 3,5+3,5 önererek toplu pazarlık değil dayatma peşinde olduğunu gösterdi. Zira son bir yılda doğalgaza %34, kömüre %26, akaryakıta %24, elektriğe %19, milletvekili maaşına %45, üst düzey bürokrata %35 zam yapılmıştı.

Uzunca bir süredir kendine bağlı bir şube gibi çalışan Memur-Sen’i koruyup kollayan hükümet şimdi Toplu İş Sözleşmesi sürecini bir danışıklı dövüşe çevirmeye çalışıyor. Memur-Sen önerilen zam teklifine tabii ki karşı çıkıyor ancak gerçek bir kazanımın yolu kamu emekçilerinin hizmet üretiminden gelen güçlerini kullanmalarından yani grevden geçiyor.

Bunu bilen hükümet bir kez daha kamu emekçilerinin grev hakkı olmadığını söylüyor. Oysa Türkiye’nin taraf olduğu bağlayıcı uluslararası sözleşmeler grev hakkının hukuki zeminini oluşturuyor. KESK’in öncülüğünde daha önce gerçekleştirilen grevler ise bu hakkın pratikte de rahatlıkla kullanılabildiğinin kanıtıdır. Şimdi de de kamu emekçileri hem hak gasplarını önlemek hem de kazanım elde etmek için grev hakkını kullanacak ve 23 Mayıs Çarşamba günü ülke çapında greve çıkacaklar.

KESK’in talepleri sadece ücret zamlarından ibaret değil. Grevli toplu sözleşmeli bir sendika yasası, kamuda sözleşmeli ve taşeron çalıştırmaya son verilmesi, çalışanların maaşlarının zaman zaman yarısına kadar yükselen ek ödemelerin emekli aylıklarına yansıtılması, ücret zammının vergi dilimindeki artışla erimemesi, kadın kamu emekçilerine pozitif ayrımcılık ve sendikal baskıların son bulması KESK’in başlıca talepleri.

Elbette burjuvazinin temsilcisi olan; sömürmeye, ezmeye, baskılamaya programlanmış bir hükümetin kamu emekçileri için insanca bir zam oranı açıklaması beklenemezdi. Ancak kendisine dayatılan yoksulluğu gören, hatta yaşayan kamu emekçilerinin, hükümete dünyayı dar etmesi pekâlâ beklenebilir.

Çünkü bu zam oranına sessiz kalmak sadece yoksulluk getirmez. Aynı zamanda “kafasına vurulup ekmeği alınan” birinin onur kırıklığını, haksızlığa karşı sesini çıkaramayanların can sıkıntısını da getirir. Çünkü gerek masaya getirilen zam oranı gerekse diğer taleplerin görmezden gelinmesi açıkça kamu emekçisi ile dalga geçmek anlamına gelir.

TİS oyununa karşı, “zavallı memurlar” olarak görülmeye karşı, yasaklara, baskılara, sözleşmeli ve taşeron çalışmaya karşı, artan iş yükümüze rağmen dayatılan sefalet ücretine karşı 23 Mayıs’taki bir günlük grevi, kamu emekçilerinin yükselen mücadelesinin yeni bir başlangıç noktası yapılması gerekiyor. Bir günlük grevin taleplerimiz karşılanıncaya kadar sürecek bir greve dönüşmesi için çalışmak gerekiyor.

Başbakan Erdoğan sefalet ücretlerini savunurken “Yunanistan gibi mi olmamızı istiyorsunuz” demişti. Bugün Yunanistan’da krizi yaratan sermaye olduğu halde tüm fatura emekçilere kesiliyor ve kemer sıkma politikaları dayatılıyor. Yani Erdoğan Yunanistan ve AB sermayesi ile aynı politikayı güdüyor üstelik de krizin teğet geçtiğini iddia ettiği Türkiye’de. Tayyip Erdoğan’ın esas korktuğu ise Yunanistan gibi işçi ve emekçilerin ayağa kalkarak bu politikaları reddetmesidir.

Türkiye’nin her yerinde bazen ayağa kalkan, bazen de şimdilik sadece huzursuzlanan, kıpır kıpır,  rahatsız ama bir araya gelmeye cesaret edemeyen, yine de 1 Mayıs’ın kitleselliğinde kendini gösteren işçi sınıfının, önümüzdeki süreçte muhakkak ki yükselecek olan mücadelesinin adımlarından biri olabilir kamu emekçilerinin yükselen sesi. Bu 23 Mayıs grevinde, sistemden, zam oranından, çalışma koşullarından rahatsız olan bütün kamu emekçileri grev yapıp alanlara çıkarsa, hem kendileri hem de onlara zerre kadar değer vermeyen hükümet, kamu emekçilerinin aslında ne kadar büyük ve kendi yaşamını kendisi belirlemeye muktedir bir güç olduğunu görecektir. Bu gücün sonuç alması isteniyorsa tüm kamu emekçileri bir günü aşan ve talepler karşılanıncaya kadar sürecek olan uzun soluklu grevlere hazırlık yapmalıdır.