Cam kırılır, grev kırılmaz

Metal işçilerinin greve çıkmasından neredeyse günü gününe 39 yıl önce, bir başka grev başladı bu topraklarda. O zaman da patronların bugün önerdiği ile tıpatıp aynı koşulların yer aldığı bir sözleşme vardı ortada. Tesadüf bu ya, üç yıllık bir toplu işkolu sözleşmesiydi o da. Ve ona karşı işçilerin biriken tepkisi 31 Ocak 1966 tarihinde başlayan Paşabahçe grevinin taşlarını döşedi.

Cam işkolunda bir gelenek yaratan, Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihine damga vurmuş belli başlı deneyimlerden biri olan Paşabahçe grevinin üzerinden neredeyse 40 yıl geçti. Ama o grevin dersleri hala geçerli. Paşabahçe işçisinin nasıl kazandığını hatırlamak, tıpkı Kavel grevi gibi, bugün metal işçisinin nasıl kazanacağını gösterdiği için önemli.

1964 yılında cam işkolunda MESS'in muadili olan Türkiye Cam Sanayii İşverenleri Sendikası, Cam-İş ile işkolu sözleşmesi imzalamıştı. Bu sözleşmeyle çok düşük ücret artışları alındığı gibi, çalışma koşullarında olumsuz bazı kurallar kabul edilmişti. Sözleşmenin yarattığı tepkiyle Paşabahçe işçileri Kristal-İş sendikasına üye oldular. Kısa süre içinde sendika, Paşabahçe'de yetkiyi aldı ve işkolu sözleşmesinin kabul edilemez olduğunu ileri sürerek Paşabahçe patronu ile işyeri düzeyinde sözleşme yapmak istedi. Paşabahçe yönetiminin bu talebe karşılık vermemesi üzerine sendika, 16 Ocak 1966 tarihinde grev kararı aldı ve on beş gün sonra da greve çıktı.

Paşabahçe grevi ile ilgili vurgulamamız gereken en önemli şeylerden birisi, ilk gününden itibaren işçi ve emekçileri harekete geçiren, seferber eden bir niteliği. Paşabahçe grevi bir yandan konfederasyon olarak Türk-İş'in ve ona üye sendikaların dayanışma amacıyla kurduğu Grev ve Koordinasyon Komiteleri aracılığıyla büyük bir sendikal dayanışma örneğidir. Yaptıkları bütün faaliyetleri, halkı da dayanışmaya çağıracak şekilde organize ediyorlardı. O kadar güçlü bir kampanya örgütlenmişti ki, mesela erzak yardımı toplandığında kamyonlarla geziyorlardı, işçiler ses araçlarının tepesinde yardım çağrısı yapıyordu. Sonuçta ortaya çıkan görüntü 35 tonluk erzak yardımını taşıyan koskoca bir konvoydu. Diğer yandan grev, semte de adını veren Paşabahçe fabrikasının işçileri ile dayanışma için bütün bir muhiti seferber etmiştir. Beykoz'daki başka işçilerin yaptığı destek yürüyüşlerinden dolmuşların bir günlük hasılatlarını grevci işçilere bağışlamasına, grev boyunca dolmuşların önüne bağladıkları dayanışma pankartlarından ev sahiplerinin kiraları ertelemesine birçok örnek vermek mümkün. 

Grev, işçilerin mücadele kararlılığı ve dayanışmayla sürerken Türk-İş'in desteği 20 Mart'a kadar devam etti. Türk-İş, TİSK ile imzaladığı bir protokol işçilerden tepki görünce, 21 Mart'ta konfederasyon yönetimi düzeyinde grevden desteğini çekti. Ancak Türk-İş üyesi 12 sendika daha sonra geçici süre ile ihraç edilmelerine sebep olacak bir açıklama yaparak greve desteklerinin devam ettiğini ifade etti. Paşabahçe yönetimini, Türk-İş'in işçilere dayattığı protokol de kurtarmayınca bu kez imdadına dönemin başbakanı Demirel yetişti. Grev "halk sağlığını tehdit ettiği" gerekçesiyle 20 Nisan günü bir ay süreyle ertelendi, yani yasaklandı. Paşabahçe yönetimi bir yandan işbaşı çağrısı yaparken diğer yandan kimleri işe geri alacağına da kendisinin karar vereceğini söylüyordu. Bakanlar Kurulu kararına rağmen işçiler, hiçbir arkadaşlarını dışarıda bırakarak işe dönmeyi kabul etmedikleri için karar beş gün boyunca uygulanmadı. İşçiler, "grev hakkımızdan feragat ettik, şimdi bizden onurumuzu da bırakmamızı istiyorlar. Bunu kabul etmiyoruz, bir tek eksikle bile işbaşı yapmıyoruz" diyerek kararlılıkla greve devam edince Paşabahçe yönetimi pes etti ve istisnasız tüm işçileri işe almak zorunda kaldı.

Paşabahçe işçisi her türlü engele, erteleme adı altındaki yasağa rağmen grev hakkını ve taleplerini grevde ısrar ederek savundu. Bu ısrar, dayanışmanın da gücüyle kararlılıkla sürdürülünce bakanlar kurulunun kararının bir kâğıt parçasından ibaret kalması, işçiler için yok hükmünde olması doğal elbette. Paşabahçe işçisinin istediği zaman greve çıkıp, talepleri karşılanınca işbaşı yapması da.

O gün Paşabahçe işçisinden grev hakkından feragat etmesini isteyenler, bugün de metal işçisinden istiyor. Grev hakkımızdan feragat edebilir miyiz? Ya onurumuzdan? O halde 1963'te Kavel işçisinin henüz yasal olmayan grev hakkını kullandığında açtığı yoldan, erteleme adı altında grevi yasaklayan bakanlar kurulu kararını yırtıp atan Paşabahçe işçilerinin izinden yürümekten başka yol yok!