Çok milli NATO mutabakatı

Dün Yenikapı’da her şey vardı, bir tek NATO ve ABD’nin darbede oynadığı rol yoktu. Darbeye karşı tam bir birlik varmış, tek yürek olmuşuz, 79 milyona selam söylermişiz falan filan. Bütün düzen medyası, televizyonu, radyosu, gazetesi ile milli birlikten, “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan”dan, bütün vatandaşların el ele verdiğinden dem vursun dursun. NATO’yu, İncirlik Üssü’nü, ABD’nin rolünü gündeme getirmeyen, suçluyu koruyor demektir. Türkiye’de bütün darbeler ve askeri müdahaleler ABD ve NATO’ya bağlılık yeminleriyle yapılmıştır. Bu sefer de öyle olmuştur.

Öyleyse, dün Yenikapı’da esas suçludan, NATO’dan, hesap sorulmamıştır. Demek ki Yenikapı darbeyle mücadele edemeyecektir. Demek ki Yenikapı Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığına ses çıkaramayacaktır!

Türk Silahlı Kuvvetleri düpedüz bir NATO ordusudur. Cemaatten söz ediyorlar. Ordunun cemaati NATO’dur. Bu sorunu çözmeden yola çıkacağım diyen nasıl “milli birlik” sağlar, nasıl “milli mutabakat” oluşturur?

Ne oldu da bu konuda yine dut yemiş bülbül oldu düzen politikacıları? Yeni Şafak gazetesi darbeci subaylara, Afganistan’da komutanlık yapmış ABD’li generalin adını vererek “Campbell’in adamları” diyordu. Sabah gazetesi ABD büyükelçisinin darbeden bir gün önce darbecilerden biriyle görüştüğünü (büyükelçinin daha sonra sahte olduğunu iddia ettiği) bir fotoğraf eşliğinde ileri sürüyordu. Tayyip Erdoğan sabah akşam “üst akıl”dan söz ediyordu. Nasıl oluyor da darbe karşıtı bir miting yapılıyor ve bunların hiçbirinden söz edilmiyor?

Kılıçdaroğlu ve Bahçeli Erdoğan’ın yolunu temizliyor

Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli artık açık açık Tayyip Erdoğan’a yardımcı yazıldılar. Bahçeli mitingdeki konuşmasında “Türkiye tek yürek olduğunu göstermiştir. Ayrımız, gayrımız yoktur” demiş. Geçen yıl 7 Haziran seçimlerinden, özel olarak da Tayyip Erdoğan Kürt savaşını yeniden başlattığından bu yana, Bahçeli’nin Erdoğan ile “ayrısı gayrısı olmadığı”nı zaten biliyoruz. Kılıçdaroğlu davaya daha yeni yazıldı. Miting konuşmasında “15 Temmuz’dan beri yeni bir Türkiye vardır” demiş. Bir ana muhalefet partisinin başkanı siyasi terminolojiyi boş yere kullanmaz. “Yeni Türkiye” Tayyip Erdoğan kampının adım adım inşa etmekte oldukları istibdad rejimine verdikleri addır.

Kılıçdaroğlu  bir “uzlaşma kültürü” geliştiğini söylüyor, bu daha da ileri taşınabilirse çocuklara güzel bir ülke bırakılabileceğini ileri sürüyor. Erdoğan-AKP kampı bugün darbe tehdidi karşısında kendilerini hem içeride hem dışarıda zayıf ve yalnız durumda gördükleri için bir “milli mutabakat” politikası benimsemiştir. 15 Temmuz gecesi, devletin neredeyse bütün silahlı güçlerinin kendilerine karşı harekete geçmiş olduğuna dair belirtiler vardır. Genelkurmay ve MİT’in darbecilerle ilişkisinin ne olduğu hâlâ bilinmiyor. Polisin içinden binlerce görevli ıskartaya çıkarılmıştır. Bütün bunların ardında NATO güçlerinin olduğuna dair kuşkular vardır. Arap dünyası ise darbe girişimine neredeyse sempatiyle yaklaşmıştır. Bu kadar köşeye sıkışmış bir iktidarın muhalefeti yanına almaya çalışması kadar olağan bir şey olabilir mi? Yarın Erdoğan-AKP kampı güçlensin, bakın size neler edecek!

Kılıçdaroğlu artık tam bir mehter yürüyüşündedir!

Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak!

AKP şimdi kuzu postuna bürünmüş kurttur. Genel Merkeze asılan dev Atatürk posteri daha etkisini yeni yapmıştı. Şimdi Yenikapı’da sahnenin iki yanına Atatürk ile Erdoğan’ın aynı boy büyüklükte resimleri asılıyor. Binali Yıldırım’ın konuşmasına bakın: “16 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrılırken ne kadar umutluysa milletimiz bugün o kadar umutludur. 6 Ekim 1923'te geldikleri gibi giden düşmanın arkasından ne kadar coşkuluysa bugün de o kadar coşkuludur.”

Tayyip Erdoğan ise şöyle demiş: “Gazi Mustafa Kemal’in İstiklal harbini başlatmasını ve zafere ulaşmasını sağlayan inancın bir benzeri 15 Temmuz’da Türkiye’nin tüm şehirlerinde adeta kol geziyordu.”

Bütün bunlar sadece CHP’yi değil, Sözcü gazetesini de mest ediyor! Onlar Erdoğan’ın ağzından “muasır medeniyet” sözcüklerini duyunca daha da coşmuş olabilirler. Biz bir küçük ayrıntıya işaret edelim. Kemal Atatürk, hedefi, “muasır medeniyetler seviyesine erişmek” olarak koymuştu. Tayyip Erdoğan ise “Muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak”tan söz ediyor. Aradaki farkı açıklayan nedir biliyor musunuz? İstiklal Marşı’nda Mehmet Akif’in kullandığı bir kavram: “Medeniyet denen tek dişi kalmış canavar”. Erdoğan kendi İslamcı birliğinin, kendi Rabiacı hedefinin Batı medeniyetinin üzerine çıkacağını söylüyor.

Erdoğan-AKP kampında bir tek değişiklik var. Atatürkçülüğe eskiden sırt dönmüşlerdi. Bugün onu sıçrama tahtası olarak kullanıyorlar.

Asıl sınıf sömürüsü kalkınca yepyeni bir medeniyet doğacak

Biz ise ne Batı’yla bütünleşmeyi, ne tekfirci-mezhepçi bir Sünni-İslam birliğini hedefliyoruz. Biz bütün dünyanın işçisinin, emekçisinin sınıf kardeşliği temelinde el ele vererek sömürüyü ve yoksulluğu yeryüzünden kazıdığı, geleceğin medeniyeti için mücadele ediyoruz. İnsanlık o uygarlığa ulaşınca ne geçmişte Osmanlı’nın yaptığı gibi köylüyü, ne bugün emperyalist kapitalizmin yaptığı gibi işçiyi limon gibi sıkıp sömürecek. İnsanlığın gerçek tarihi ancak o zaman başlayacak. Bütün “geçmiş medeniyet” ve “muasır medeniyet” tarih öncesi olacak!

Yenikapı denizden dolma alandır!

Dün Yenikapı’da çok güçlü bir miting yapıldığını yadsımaya gerek yok. Olgular açıkça gösteriyor: Amerikan muhalefetinin Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki izdüşümü olan güçlerin düzenlediği darbe geri tepmiş ve Türkiye’nin iç siyasi dengeleri açısından Erdoğan-AKP kampının güçlenmesine yol açmıştır. CHP’si ve MHP’si ile düzen muhalefeti de Erdoğan’ın yardımına koşunca, halkın darbeye tepkisi, başlangıçta belki kısmen Erdoğan-AKP kampı lehine iken şimdi bütünüyle oraya destek biçimini almıştır. Dün Yenikapı’daki kalabalığın sayısı konusunda spekülasyon yapmaktansa bunu saptamak daha doğrudur.

Ama politikada bu tür anlar aldatıcı izlenimler yaratabilir. Türkiye mayın tarlasında yürüyor. Ne zaman nereden ne tür bir tehlike ile karşılaşacağını bilmek zordur. Dün iktidarı ve muhalefeti ile düzen güçlerinin Erdoğan etrafında yaratmaya çalıştıkları destek aniden dağılabilir. Yenikapı’nın esas gösterdiği, burjuva düzen güçlerinin Rabiacılıkla, istibdad rejimiyle, tek adam yönetimi ile mücadelede soluğunu çoktan yitirmiş olduğudur. Buradan çıkarılacak sonuç da açıktır. Sınıf temelli bir muhalefet Türkiye’de demokratik mevzilerin korunması için de, emperyalizme karşı dik durabilmek için de, işçilerin hak ve mevzilerini savunabilmek için de, halkların kardeşliği için de tek mümkün yöneliştir.

Yenikapı’da kurulmuş olan “milli mutabakat” sahtedir, sunidir. CHP tabanı milyonlar, Kılıçdaroğlu’na Erdoğan’ın arkasına dizilsin, mehter yürüyüşüne geçsin diye oy vermemiştir. Erdoğan istediği kadar 80 ilden, 79 milyon insandan bahsetsin, 5-6 milyon oy alan HDP o mutabakatta yoktur. Bu suni “milli mutabakat”, aynen üzerinde kurulduğu Yenikapı alanı gibi dolgudur, hormonludur, kırılgandır. İşçi sınıfının bir atılımı, CHP’ye alternatif bir siyasi odaklaşma, hem mutabakatı paramparça eder, hem CHP’de deprem yaratır.

O halde tehlikeyi görmezden gelmeden alternatif işçi cephesini oluşturmak için kolları sıvamak gerekiyor.