Pınar Selek davasında karar siyasidir

9 Temuz 1998 günü Mısır Çarşısı’nda yaşanan patlamayla ilgili Pınar Selek hakkındaki yılan hikâyesine çevrilen davada Yargıtay skandal bir karara imza attı. Yerel mahkemenin verdiği beraat kararını bozarak Selek hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi gerektiğini belirtti.

Hatırlanacağı gibi Pınar Selek davanın başlangıcında iki buçuk yıl tutuklu kalmış; gözaltında kaldığı süre içerisinde de işkenceye maruz kalmıştı. Dosya’nın, poliste Selek aleyhine ifade vermiş olan tek tanığı ise mahkemede, polisin hazırladığı tanık ifadesini işkence altında imzaladığını belirtmiş ve bu ifadeyi reddetmişti. Dosyaya giren toplam on bir inceleme ve bilirkişi raporunun dokuzu patlamanın bombadan kaynaklanmadığını ortaya koyarken; ikisi patlamanın bombadan dolayı olabileceğini belirtmişti. Olumsuz raporlardan birisi dosyaya taraf bile olmayan Emniyet Genel Müdürlüğü ve İç İşleri Bakanlığı’nın imzasız(!) bir raporu, diğeri ise bu konuda herhangi bir uzmanlığı bulunmayan jandarma raporudur. Zaten yerel mahkeme de beraat kararını patlamanın bombadan kaynaklanmadığını belirten uzman bilirkişi raporlarına dayandırmıştı.

Yargılama sürecindeki bu çelişkiler ve şaibeler ile işkence iddiaları ve son olarak da Yargıtay’ın asıl incelemeyi yapan yerel mahkeme kararının aksine verdiği bozma kararı, adı değişen, mantığı baki kalan DGM’lerin işlevini açıkça ortaya koymaktadır. Yargılama süreci boyunca İç İşleri Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü’nün mahkemeye doğrudan müdahaleleri; bunun yetersiz kaldığı yerde de Yargıtay’ın “DGM”yi asıl işlevine döndürme çabası, Pınar Selek’in politik kişiliği de düşünülünce, verilen son kararın da siyasi bir karar olduğunu açıkça göstermektedir.

Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri (DGM)’ler Hukuksuz Yargılamaların Simgesidir

Pınar Selek, muhalif kimliği, kadın kurtuluş mücadelesi içerisindeki yeri ve Kürt halkının mücadelesine verdiği destek ile tanınmaktadır. Düşünce ve ifade haklarını ezilen kesimlerin yararına kullanan birçok aydın gibi Pınar Selek’in bu yargılamaya maruz kalma nedeni de bu muhalif kimliğidir. Her ne kadar bu olayda (sonradan Yargıtay tarafından tersine çevrilen) istisnai bir beraat karar çıkmış olsa da, “DGM”lerin halen varlık nedeni de işte budur. Bu mahkemelerde yargılananlar eylemlerinden değil, siyasi kişiliklerinden dolayı yargılanırken; işkenceci polisler ve kontrgerilla tetikçisi katiller bu mahkemelere bile çıkarılmadan zaman aşımından kurtarılırlar. 19 Aralık “Hayata Dönüş” yargılaması ve Kemal Türkler davasında olduğu gibi.

Yargı alanında hâkim kliklerin kopardığı iktidar kavgasında ne “yargıda demokratikleşme” yi savunan AKP’nin, ne de “yargı bağımsızlığı” nı savunan CHP’nin ağızlarına bile almadıkları DGM’ler aslında “yargıda hukuksuzluğun” simgesidir; egemenlerin hukukunun teminatıdır. Burjuvazinin çatışma içindeki iki farklı kanadını temsil eden bu iki ve bunların muadili düzen partilerinin uzlaştığı mantık DGM mantığıdır, işkence mantığıdır, F Tipi mantığıdır, hukuksuzluk mantığıdır.

Biz biliyoruz ki, bu yargılamalarda yargılananlar sadece aydınlar değil; tüm sosyalistler, devrimciler, ezilenler ve sistem muhalifleridir. DGM yargılamaları, devletin bu kesimler üzerindeki onlarca baskı aygıtından bir tanesidir. Bu nedenle bu anlayışa ve tüm baskılara karşı hukuk ve toplumsal mücadele alanında kavgamız sürecek.

Pınar Selek, İsmail Beşikçi, Ragıp Zarakolu, Şiar Rişvanoğlu ve diğerleri yalnız değildir!