Emperyalist tekel Cargill’in felsefesi: İşçiyi sömürün, köylüyü ezin, çevreyi katledin, yeter ki kâr edin!

Türkiye’de faaliyet gösteren ve ismi bir hayli tartışmaya karışan bir şirket var, pek çok kişi adını duymuştur: Cargill…

Türkiye’de faaliyet gösteren en büyük 100 şirket içinde, Ülker ile ortak. ABD kaynaklı, 150 yıllık bir emperyalist şirket. Dünya’nın en büyük ikinci tahıl firması. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında vurgunculukla zenginleşmeyi ihmal etmemiş tipik bir tekel.

Birazdan Türkiye için bahsedeceğimiz ekonomik, sağlık ve çevre zararları haricindeki sicili de bir hayli kabarık. Endonezya’da palmiye yağı üretimi için tropik ormanları yok ediyor bu şirket. Brezilya’da soya üretimi için Amazon ormanlarını yerle bir ediyor. 70’li yıllarda Irak’ta zehirli tahıl tohumlarını gıda piyasasına sürüp insanları zehirliyor. Suçlanınca üzerine kuru kafa resmi koyduklarını belirterek savunma yapıyor. ABD’de bile halka zarar veriyor, Salmonella bakterisi içeren et satıyor insanlar hasta oluyor. Yine ABD’de işçilerin sendika hakkına saldırıyor. Mali ve Fildişi Sahili’ndeki kakao bahçelerinde yasa dışı insan trafiği ile getirilmiş çocukları köle gibi çalıştırıyor. Özbekistan’da sefil koşullarda çalışan pamuk işçilerinin acımasızca baskı görmesi sayesinde sömürüyü ve aşırı kârlarını sürdürüyor.

Türkiye’de ise birinci sınıf tarım arazisi ve su havzası olan bölgelere fabrika kurması ile tanındı önce. Sonra da halk arasında mısır şurubu olarak bilinen nişasta bazlı şeker üretimi ile. Bu mısır şurubu satsın diye pancara kotalar getiriliyor ve tarım, çiftçilik bitiriliyor. Köylüler ne zorluklara sokuluyor. Şeker fabrikaları kapatılıyor, özelleştiriliyor ya da modernize edilmeyip atıl duruma terk ediliyor, kapasitesinin altında kullanılıyor. Bunun da ceremesini ilk elden buralarda çalışıp mücadele eden şeker işçileri ödüyor. Yani bu emperyalist Amerikan şirketi en başta memleketimizin işçisinin ve köylüsünün sırtında yüktür. Bu şirketin çıkarları için karar alan hükümet de masum değil. Ülke ekonomisinin çökertilmesinde birinci dereceden suçlu.

Mısır şurubu diye bilinen bu şekerlerin zararı daha yeni Sağlık Bakanlığı’nın hazırlattığı raporlara girdi. Aklınıza gelecek her türlü gıdanın içine giren hatta sahte bal üretiminde bile kullanılan bu şeker halkın sağlığı ile oynuyor. Detayına girmeye gerek yok. Doktorlar, bilim insanları sabah akşam televizyonlarda bu şekerlerin nasıl sağlığa düşman olduğunu anlatıyor. Çevreye ve doğaya da zarar veriyor bu şirket. Üretimde kullanılan kimyasal maddeler yüzünden kuşlar telef oluyor fabrikanın çevresinde. Üretilen şeker çuvallarının üzerine üşüşen arılar canlarından oluyor, yok oluyor.

Her gün yeni bir yatırım haberi veriyorlar basına reklam gibi. Arkalarına almışlar yerli ortaklarını, almışlar hükümeti, devlet bürokratlarını semirirler de sömürürler de. Ama işçiye hakkını vermeye gelince yine ortada yoklar. İşçilerin sendikal haklarını tanımıyorlar. Sendikalaşan işçileri işten atıyorlar. Aşırı kârlarını Bursa ve Balıkesir’de sömürdükleri işçilerin sırtından elde ediyorlar.

Bu ve benzeri emperyalist şirketlere artık dur demek lazım… Peki kim diyecek? Tabii ki sömürdüğü işçileri, tabii ki bitirdiği köylü, tabii ki şeker fabrikalarında özelleştirmeye karşı çıkan işçiler, tabii ki çevresi doğası yok edilen yerel halk, tabii ki sağlığıyla oynanan insanlar, tabii ki ülke ekonomisinin çökertilmesini istemeyen milyonlar.

Hepimiz birlik olalım, bu emperyalist şirketi def edelim. İddialar bağımsız kurumlarca araştırılsın, halk sağlığına, çevreye zarar vermesi, işçilerinin sendikal haklarını gasp ettiğinin görülmesi dolayısıyla şirkete ve fabrikaya devlet işçi denetiminde el koysun. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi dursun. Köylüyü komisyoncuya, emperyalist şirkete köle etmeyecek tarım politikası geliştirilsin. Kuşa, arıya, su havzasına, tarım arazisine sahip çıkalım. Yediğimiz içtiğimiz besinlerde zehir saçan maddeleri sağlığımız için devlet denetlesin, yasaklasın. Bunu yapmayan o koltuklarda oturmasın.