Başyazı: Krizi yaratan bedelini ödesin!

Operasyon yok, sınıf kavgası var!

Kriz “geliyorum” dedi. Gazetemizin sayfalarında bunu defaatle söyledik, uyardık. İşçi sınıfını, sendikaları, solu hazırlık yapmaya çağırdık. Sermaye gelen krize hazırlığını mümkün mertebe yaptı.

Zorunlu Bireysel Emeklilik Soygunu ve Varlık Fonu ile kaynakları halktan alıp sermayeye aktaracak düzenlemeler çoktan yapıldı. Sırada kriz döneminde işçiyi maliyetsizce işten atıp şirketin kârlılığını korumak için kıdem tazminatının da kaldırılıp fona devredilmesi var. Bunun altyapısını da kiralık işçilik yasasıyla oluşturdular. İşten atılanlar özel istihdam bürolarının eline düşecek. Bu işçi simsarları aracılığıyla emek gücü piyasasında, işçiyi işçiye kırdırarak ücretleri iyice aşağı çekecekler.

İşçinin emekçinin dövizi yok ama dövizdeki tırmanış onu doğrudan etkiliyor. İthal ürünler otomatik olarak pahalılaşıyor. Akaryakıta zam geliyor. Oradan da yerli yabancı tüm ürünlerin fiyatları artış eğilimine giriyor. Hükümet asgari ücreti açlık sınırının üstüne taşımakta ayak direrken aynı sebebi, ekonomideki dalgalanmaları gerekçe gösteriyor. Realitelere uygun hareket etmek gerek diyor. Oysa işçinin realitesiyle patronunki birbirine taban tabana zıt. Sermaye, hükümeti kullanarak istediklerini yaptırıyor. İşçinin emekçinin çıkarlarını koruyabilmesi ve krizin faturasını ödememesi içinse örgütlenmesi ve kendi bağımsız siyasetini oluşturması gerekiyor.

İktidar krizin siyasi faturası kendisine kesilecek diye korkuyor. Bunun için faiz lobisi, dış operasyon gibi komplo teorilerine başvuruyor. Hepsi yalan. Krizi yaratan kârı, insan ihtiyaçları için üretimin önüne koyan kapitalist sistemdir. AKP iktidarı, uyguladığı liberal ekonomik programla ve bilhassa özelleştirmelerle devletin ekonomideki etkisini adeta sıfırladı, piyasanın anarşik yapısını körükledi. Kumarhane kapitalizminde yıllarca düşeş atarken keyfi yerindeydi. Şimdi zarlar hep yek gelmeye başladığında hile var diye bağırmaya başladılar.

Hile, komplo, operasyon falan yok. Sınıf kavgası var. Patronlar ve işçi sınıfı arasında. Hem de dişe diş bir kavga. Patronlar kârdan zarar etmemek için işçiyi emekçiyi açlığa mahkûm etmekten çekinmeyecekler. Bu adaletsizliğe isyan edenleri de iktidar eliyle faiz lobisinin oyununa gelmekle, dış güçlerin maşası olmakla suçlayacaklar. İşçinin insanca yaşayacak ücret yoksa, üretim de yok deme hakkını elinden almak isteyecekler. Daha önce yaptıkları gibi grevleri yasaklayıp milli güvenliği gerekçe gösterecekler. Bunların hepsi sermayenin işçilere karşı verdiği sınıf kavgasının birer aracından ibaret. İşçi sınıfı bunu görmeli ve kendi mücadele araçlarına sıkı sıkıya sarılmalı. 2015 yılının fiili metal grevleri gideceğimiz yolu önceden çizmiştir. Krizi yaratan yerlisiyle, yabancısıyla sermayedir. Bedelini de onlar ödemelidir. Emeğimizi sömürüp bize açlığı reva görenlere, kıdem tazminatı başta olmak üzere kazanılmış haklarımıza göz dikenlere vereceğimiz cevap sendikal ve siyasal olarak örgütlenmektir, işgaldir, grevdir, direniştir. 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Aralık 2016 tarihli 86. sayısında yayınlanmıştır.