“Aile Sigortası”: Halkın kaderi dilencilik mi?

CHP’nin 2011 seçiminde baş kozu olarak kullanacağı proje açıklandı: Aile Sigortası. Projenin adı yeni olabilir, içeriği eski. Basit ve eskiden beri tartışılan yoksula devlet yardımından başka bir şey değil. AKP’nin tepkisi, hemen “kaynak göster” tarzında oldu. Bunun üzerine Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında kimin aritmetiğinin daha iyi olduğuna dair saçma sapan bir tartışma başladı. Oysa mesele çok daha derinde yatıyor. Soru şu: İşçi sınıfının çalışarak insanca yaşayabileceği bir düzen mümkün mü, değil mi?

Aile sigortası, yoksulluk sınırının altında yaşayan ailelere nakit yardımını öngörüyor. Aile en yoksul nüfus kesimlerinden ise, kadının banka hesabına her ay bir miktar para yatırılacak. Kılıçdaroğlu projeyi 17 Şubat’ta bir basın toplantısında açıklayalı beri, herkes “CHP her yoksul aileye 600 TL yardım yapacakmış” diye konuşuyor. Bu, yoksul halk kesimleri nezdinde CHP’ye ilgiyi arttırabilir. Ama aslında doğru değil.

Aileye ödenecek para, çocuk sayısına, bunların kaçının okula gidiyor olduğuna, çocukların özürlü olup olmadığına, ailenin bakmakla yükümlü olduğu bir yaşlı insanın olup olmadığına bağlı olarak değişiyor. Aileye verilecek para 125 TL ile dahi sınırlı olabilecek. 600 TL alabilmek için ailede tam dört çocuk olması, dördünün de okuyor olması gerekiyor! Düşünsenize, ne büyük paralar bunlar! Altı nüfus, 600 TL ile gül gibi geçinip gider, değil mi?

Dini hayır işine karşı resmi sadaka

Aslında CHP’nin bu önerdiği, AKP’nin yıllardır süren uygulamasının değişik bir biçiminden başka bir şey değil. AKP yıllardır yoksula yapılan yardımlar dolayısıyla eleştiriliyor. Bu parti, bazen belediyeler ve valilikler aracılığıyla, bazen de İslami hayır kurumları vasıtasıyla yoksullara kömür, makarna, şeker, hatta beyaz eşya yardımı yaparak onları kendi yanına çekiyor. Şimdi CHP bunu bir sisteme kavuşturacağını, yardımı ayni olarak değil nakdi olarak yapacağını söylüyor. Yani, öyle ya da böyle sadakayı hâkim sınıfların her iki partisi de işçi ve emekçileri kendi yanlarına çekmek için kullanıyor. 

CHP’nin yaptığı işi, solda çeşitli sosyal demokrasi yanlısı aydınlar, “vatandaşlık geliri” ya da “asgari gelir hakkı” gibi süslü bir takım kavramlarla savunadursunlar, bu tür devlet sadakası hiç de yeni değildir. Gelişmiş kapitalist ülkelerde, İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu uygulama evrensel hale gelmiştir. Ama ta 19. yüzyılda bile Britanya’da “Yoksul Yasaları” adı altında bilinen yoksula yardım uygulaması vardı. İşçi sınıfının büyük düşünürü Karl Marx bunu “resmi dilencilik” olarak adlandırıyor. Resmi dilenciliği şöyle tanımlıyor Marx: “...işçi sınıfının, varlık koşullarından (emekgücünün satışı) yoksun kalmış ve devlet sadakasıyla bitkisel hayat yaşayan kısmı.” 

Aile sigortası uygulaması, aynen yaygın olarak uygulandığı başka toplumlarda (örneğin Brezilya’da) olduğu gibi, yoksul işçi ailelerini düzene el açan, kendi kaderini kendi eline alma inisiyatifini geliştirmesi olanaksız, uysal ve boynu eğik insanlar haline getirecektir. 

Alternatif: herkese istihdam!

İşçi sınıfı dilenciliğe mahkûm değildir. Yapılması gereken, insanları 125 TL ya da altı nüfusa 600 TL gibi rakamlarla uyutmak değil, çalışabilecek durumda olan bütün işçilere, güvenceli, kayıt içi, sendikalaşmanın olanaklı olduğu tarzda istihdam yaratmaktır. Bunun yolu açıktır: çalışma sürelerinin ücretlerde düşüş olmaksızın kısaltılması ve vardiya sayısının arttırılması yoluyla varolan işlerin paylaştırılması ve geniş bir kamu yatırımları seferberliğiyle yeni istihdam yaratılması. AKP ve CHP bunu yapamaz, çünkü bu kapitalistlerin çıkarına dokunur. O yüzden onlar halkı dilencileştirmeyi bir kader gibi sunarlar. 

CHP aile sigortası politikasıyla işçilere iş verecek politikalar izleyemeyeceğini ilan etmiş oluyor. O halde, işçi sınıfının yüzünü kapitalist sınıfın çıkarlarından koparak kendi çıkarlarına hizmet edecek politik güçlere çevirmesi gerekiyor.