Konuşma kültürü için mücadele

Devrimci hareket içinde büyük strateji ve örgütlenme sorunlarını düşünmenin yeterli olduğunu, hayatın başka yönlerinin önem taşımadığını düşünen çoktur. Bunlar günlük ilişkilerde kabalığı, hoyratlığı neredeyse bir marifet sayarlar. İşçi sınıfının ve halkın tarihsel olarak daha ezilmiş kesimlerinin, en başta kadınların hayatın ve mücadelenin içine çekilmesi için onlara yer açmak, ortam yaratmak gerektiğini düşünmezler bile. Oysa gerçek büyük devrimciler, bu “küçük” sorunların da bilincinde olmuştur. Aşağıda, 1917 Ekim devriminin iki büyük önderinden biri olan Lev Trotskiy’in devrim sonrası Sovyetler Birliği’nde Marksistlerin günlük hayatın çeşitli yönlerine nasıl yaklaşması gerektiği konusunda kaleme almış olduğu bir dizi yazıdan birine yer veriyoruz. Yazı, Yazın Yayıncılık tarafından Yılmaz Öner’in çevirisi ile yayınlanan Gündelik Hayatın Sorunları. Bilim ve Kültür Üzerine Diğer Yazılar başlıklı kitaptan alınmıştır. Çeviri bazı yerlerde düzeltilmiştir.

Geçenlerde gazetelerden birinde okudum, "Paris Komünü" adındaki kundura fabrikasında işçiler genel bir toplantıda, küfürden kaçınma, ağzını bozanlara para cezası uygulama vs. gibi kararlar almışlar.

Günümüzün telaşı içinde ufak bir olay bu, ama çok anlamlı bir olay. Bunun önemi, kundura fabrikası yetkililerinin işçi sınıfıyla birleşme halinde kurduğu diyaloğa bağlıdır.

Kaba dil ve küfür etme adeti köleliğin, aşağılaşmanın ve insanın kendi onuru ve başkalarının onuru karşısındaki saygısızlığının mirasıdır. Rusya'daki küfür olayı özellikle böyledir. Rusça'dan başka bir dilde böylesine başıboş, ağdalı ve aşağılık küfürlere rastlayıp rastlamadıklarını bizim dil bilginleri ve folklor uzmanlarından duymak isterdim. Benim bildiğim kadarıyla Rusya dışında böyle bir şey veya bu kadarı yok. Rusça'da "alt tabakaların" ettikleri küfürler ümitsizliğin, çaresizliğin ve her şeyden önce hiç kaçışı kurtuluşu olmayan köleliğin bir sonucudur. Öte yandan yukarı sınıfların, eşrafın, resmi makam ve yetkililerin gırtlağından çıkan küfürlere gelince, bunlar sınıf hâkimiyetinin, köle sahibi olmanın, sarsılmaz gücün bir belirtisidir. Atasözlerinin, yığınların hikmet ve bilgeliğini yansıttığını söylerler. Rus atasözleri bunun dışında, yığınların batıl inançlarla ve bilgesizlikle dolu bilincini ve köleleşmişliklerini söyler. "Küfür insanın üstüne yapışmaz" der eski bir Rus atasözü, böylece köleliği bir olgu olarak kabullenmekle kalmaz, köleliğin aşağılayıcılığına da boyun eğer. Rusya'da sövgü, kara çalma ve küfrün iki akımı vardır -mütegallibenin, memurların, polisin dolgun yağlı küfürbazlığı, öte yanda aç, umutsuz, işkence çeken yığınların küfürbazlığı- bu iki akım, bütün bir Rus hayatını iğrenç deyimlerin en bayağı örnekleriyle etkisi altına alagelmiştir. Devrime geçmişten miras kalanlar arasında bu da vardı.

Nedir ki, devrim, her şeyden önce, kitleler içindeki insan kişiliğinin, o yok sayılan kişiliğin uyanışıdır. Yönteminde zaman zaman görülen gaddarlığa ve yöntemlerinin kana bulaşan acımasızlığına rağmen, devrim, insanlığın ileriye doğru uyanışıdır ve her insanın kişisel onuruna karşı artan saygıyla belirlenmiş, zayıflara karşı daima artan bir yakınlaşma ile vurgulanmıştır. Bir devrim bütün gücü ve imkanlarıyla, geçmişte iki kez, üç kez köleleştirilmiş, uşaklaştırılmış kadının ferdi ve sosyal ilerleyiş kafilesine katılmasına yardımcı olamazsa, o devrim, adına asla layık olamaz. Bir devrim uğruna yapıldığı geleceğin insanlığı olan çocuklara mümkün olan en yüksek özeni göstermezse adına asla layık olamaz. Efendilerin ve kölelerin sakınmadığı o sonu gelmeyen küfürler ortasında, ufak ufak adımlarla bile olsa, karşılıklı saygıya dayanan yeni bir hayat nasıl kurulur, kendine karşı saygıya, kadınların gerçek eşitliğine, kadınların işçi arkadaş olarak kollanmasına, çocukların etkili biçimde bakılmasına dayanan böyle bir yaşam nasıl yaratılır? "Ağzını bozanlar" ile mücadele, entelektüel kültürün bir şartıdır, pislik ve haşarata karşı mücadele nasıl sağlık kültürünün bir şartı ise tıpkı öyle!

İğrenç konuşma tarzını kökünden yok etmenin, hele frenlemesi olmayan konuşma tarzının psikolojik sebeplere dayandığı ve kültürden yoksun ortamlardan doğduğu göz önüne alındığında, hiç de kolay bir iş olmadığı ortaya çıkar. Kundura fabrikasındaki girişimi elbette selamlarız ve yeni hareketin öncülerine her şeyden önce sabır diliyoruz. Nesilden nesile geçen ve hayatın tüm atmosferini dolduran psikolojik alışkanlıklar çok inatçıdır. Ama Rusya'da çok kez başımıza gelen bir şey var: Önce ileriye doğru şiddetli bir atılım yapıyor, güçlerimizi birleştiriyoruz, sonra işleri yine eski haline bırakıyoruz.

Ümit edelim ki işçi kadınlar -öncelikle komünist olanları- "Paris Komünü" fabrikasındaki girişimi desteklesinler. Kural olarak -ki istisnaları elbette vardır- ağzını bozan erkek, kadını aşağı görmekte, çocuklara saygı duymamaktadır. Bu yalnız eğitimsiz yığınlara özgü değildir, aynı zamanda ilerici ve hatta bugünkü sosyal düzenin sorumlusu dediğimiz kişiler için de böyledir. Dilde devrim öncesi eski formların bugün Ekim'den bu yana altı yıl geçtiği halde bile kullanılageldiği ve "baştakiler"in ağzında moda olduğu inkar edilemez. Şehirdekiler, özellikle Moskova'dakiler çoğu zaman böyle küfrü bol bir dil kullanmayı kendi görevlerinin gereği sayıyorlar, böyle konuşmakla köylülerle daha iyi temas kurduklarını sanıyorlar.

Bizim Rusya'daki hayat -ekonomide olduğu kadar her şeyde de- çok vurucu zıtlıklardan oluşuyor. Ülkemizin göbeğinde, daha Moskova'nın bitişiğinde geçilmesi imkansız kilometrelerce bataklık yollar var; hemen onun bitişiğinde, teknik donanımları açısından bir Avrupalı veya Amerikalı mühendisi bile şaşırtacak nitelikle bir fabrika görüyorsunuz birdenbire. Millî hayatımız böylesine zıtlıklarla dolu. Bugünkü nesil içinde yeniden hayatına kavuşan vurgun düşkünü o eski tip çıkar despotlarıyla, örtülü ve meşru kazanç yollarından dalaveresini sürdüre sürdüre, devrimin ve mülksüzleşme sürecinin içinden nasılsa geçerek o kenar mahalle bayağılık ve oburluğunu sindire sindire bugünlere varan fırsatçıların yanı sıra, bugün kendini işçi sınıfına adamış en iyi komünist tiplerini; hayatlarını dünya proletaryasının yararlarına bağlamış olanları görüyoruz. Bunlar herhangi bir anda, belki haritada bile yerini bilemedikleri herhangi bir ülkede devrim uğruna çarpışmaya hazır kişilerdir.

Bu sosyal karşıtlıkların -budalaca vahşet ve en yüksek devrimci idealizm- yanı sıra aynı insanda düşünce yönünden psikolojik karşıtlıklara da çok kez tanık oluyoruz. Adam aklı başında, kendini davasına adamış bir komünist olduğu halde kadın onun için sadece bir "dişi", asla ciddiye alınamayacak bir yaratık oluyor. Veya her yönüyle güvendiğimiz bir komünist, millî konuları tartışırken, ağzında ipe sapa gelmeyen reaksiyoner kavramlar geveliyor. O bakımdan hatırlamamız gerekir ki, insan bilinci bütün yönleriyle birlikte değişip aynı anda bu değişmeye paralel olarak gelişemiyor. Bu gelişme sürecinde belirli bir tutuculuk gösteriyor. İnsan psikolojisi, doğası gereği çok tutucudur. Hayatın gereklerinden ve etki gücünden doğan değişiklikler, aklın önce kendisini doğrudan doğruya ilgilendiren kesimlerini etkileyebiliyor, öbür kesimlerini çok sonra.

Son birkaç on yılın sosyal ve siyasi gelişmeleri Rusya'da hiç beklenmedik yollardan yürüdü, şaşırtıcı atılım ve sıçramalar yaptı, ki bugün sadece ekonomiye ve politikaya özgü olmayan bu kargaşa ve düzensizlik de oradan ileri geliyor. Aynı kusurlar pek çok insanın kafasında var. İlerici, iyice oturmuş politik görüşlerin alışkanlıklarla, psikolojik durumlarla karman çorman edilmesinden doğuyor bu kusurlar; bir ölçüye kadar, atalardan miras kalan aile yasalarının miras bıraktığı fikirler yol açıyor bu sapmalara. Eğitimin ve kendini eğitmenin genel olarak ve en önemlisi partimiz yönündeki eğitimin en doğru formülü, baştakilerden başlayarak ideolojik cepheyi aynı düzeye getirmektir, yani bilincin bütün alanlarını Marksist yöntemi uygulayarak yeniden yoğurup işlemektir. Ama burada da pek karmaşık bir mesele var ki yalnız okullarda ve kitaplarda öğrenilecek cinsten değil: Çelişkilerin ve psikolojik tutarsızlıkların kökleri, aslında halkın içinde yaşadığı şartlara özgü kargaşa ve düzensizlikte yatmaktadır. Sonuç olarak psikolojinin hayat tarafından belirlenir. Ama bu belirlenme yalnızca mekanik ve otomatik değildir; aktiftir, karşılıklıdır. Sonuç olarak, meseleye değişik yollarla yaklaşmak gerekiyor, "Paris Komünü" fabrikasındaki uygulama bunun bir örneğidir. Dileyelim ki onlar başarılı olsun.

Ağzı-bozukluğa karşı mücadele, aynı zamanda, Rus dilinin arılığı, temizlik ve güzelliği yolundaki mücadelenin bir bölümüdür.

Odun kafalı reaksiyonerler devrimin, Rus dilini berbat etme süreci içinde olduğunu söylüyorlar, hatta şimdiden batırdığını bile. Gerçi bugün, pek çoğu hiç işe yaramayan, bazıları dilin ruhuna bile aykırı düşen bir sürü taşra kelimesi var, bunlar rastgele doğmuş terimlerdir. Ama şu taş-kafalı reaksiyonerler -her şeyde olduğu gibi- Rus dilinin geleceği konusunda da yanılıyorlar. Devrim fırtınasından çıktıktan sonra, dilimiz güçlenip gençleşecek, çok daha büyük bir esneklik ve zarafet kazanacaktır. Devrim öncesi, o kireçlenmiş bürokratik ve liberal basın dili bile bugün yeni yorumcu biçimlerle geniş çapta hareket kazanmış, yeni, çok daha kesin ve dinamik ifadelere kavuşmuştur. Nedir ki, bütün bu fırtına yılları boyunca dilimiz elbette engellemeye uğratıldı. Kültür yolundaki ilerleyişimiz, yararsız kelime ve deyimleri konuşmalarımızdan atmakla kendini gösterecektir. Dilin ruhuna ters düşenler çıkarılacak, devrim döneminin, dildeki, hiç tartışılmayacak, kıyas edilemeyecek başarıları korunacaktır.

Dil düşüncenin aletidir. Sözlerdeki kesinlik ve doğruluk da doğru ve kesin düşünmenin kaçınılmaz şartlarıdır. İşçi sınıfı ülkemizde tarihte ilk kez, iktidarı almış bulunuyor. İşçi sınıfının elinde hayat tecrübesi ve bu tecrübeye dayanan zengin bir dil var. Ama bizim proletaryamız, bırakın edebiyat eğitimini, en basit okuma-yazma bakımından yeterli eğitim görememiş. İşte bu sebepledir ki, gelecekteki Rus dilinin bütünlük ve büyüklüğünün tabii ve güçlü bir bekçisi ve güvencesi olan iktidardaki işçi sınıfı, bugün her şeye rağmen, o yararsız, o korkunç yeni kelimeler ve deyimlerin dile girmesine karşı ayağa kalkmamaktadır.

Bazıları konuşurken (birkaç hafta, birkaç ay yerine) "bir çift hafta", "bir çift ay" vs. diyor. Bu aptalca olduğu kadar da çirkindir, dili zenginleştirecek yerde fakirleştiriyor: "çift" kelimesi, süreç içinde (bir çift kundura örneğinde görülen) anlamını yitiriyor. Yanlış kelime ve deyimler, dilimize yabancı kelimeleri yanlış telaffuz etmekle girmiştir. Proletarya, hatta içlerinde bilgili olanları bile, mesela "mahkeme" diyor "muhakeme" yerine, "fluoresan" yerine "filosan" vs. diyor. Böyle yanlış telaffuzlar devrim öncesinde, geçmişte hiç de az rastlanır cinsten değildi. Ama şimdi bir çeşit yurttaşlık hakkı kazanmışa benziyorlar.

Bu kusurlu deyimleri kimse bir böbürlenme duygusuyla düzeltmeye kalkmasın. Bu yanlış olur. Eğitim ve kültür yolundaki mücadele, işçi sınıfının ileri unsurlarına Rus dilinin bütün kaynaklarını tüm zenginlik ve inceliğiyle sağlayacaktır. Dilin büyüklüğünü korumak için günlük dilden bütün yanlış kelime ve deyimleri atmalıyız. Konuşmanın da temizliğe, sağlığa ihtiyacı vardır. Ve işçi sınıfının böyle sağlıklı bir dile ihtiyacı öbür sınıfların ihtiyacından az değil daha fazladır. Çünkü işçi sınıfı, tarihte ilk kez, tabiat hakkında, hayat ve hayatın temelleri hakkında bağımsızca düşünmeye başlıyor ve düşünmeyi başarmak için temiz keskin bir dil biçiminde bir alete ihtiyacı var.

[15 Mayıs 1923]