Bir “gazetecilik” hikâyesi: Press

1990’lı yıllarda gazetecilere uygulanan baskı ve zulüm, medyanın tek sesliliği, o dönem ölen gazetecilerin adlarının bile anılmaması düşünüldüğünde “Acaba günümüzde nasıl bir basın özgürlüğü var?” sorusu akıllara geliyor. Bugün hararetle basın özgürlüğü tartışılıyor. Özellikle Ahmet Şık üzerinden alevlenen gazetecelerin tutukluluk tartışmaları gündemi fazlasıyla sarsıyor.   Hrant Dink, Metin Göktepe, Musa Anter gibi gazetecilerin cinayetleri araştırılıyor, yüz binler sokağa çıkıyor. Öte yandan bugün 68 gazeteci tutuklu bulunuyor fakat bu gazetecilerden sadece beş tanesinin medyada adından bahsediliyor. Peki, adlarını işitmediğimiz diğer 63 kişi kim? Tabii ki Kürt ve sosyalist basından birçok isim.

Sedat Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı önemli ve çarpıcı bir film olan ve Kürt hareketinin özgür basın geleneğinin ilk halkası olan Özgür Gündem gazetesinin 90’lı yılların başlarında karşılaştığı baskıları konu alan Press, tam da böyle bir dönemde vizyona girdi. 2008'de çekilen “Fırtına'” ve “Min-dit” gibi filmlere olan ilgisizlik düşünüldüğünde belki de vizyona giriş zamanlaması nedeniyle basında adından epeyce söz ettirmeyi başardı.

 

Özgür Gündem gazetesi 1992 yılının Mayıs ayında yasal olarak yayınlanmaya başlıyor. Gazete özellikle Kürt sorununa ilişkin gerçekleri bütün çıplaklığıyla kamuoyuna aktardığı için daha ilk günden itibaren devletin saldırı ve baskısına maruz kalıyor.

Kendisi Kürt olmayan, daha önce hiç Diyarbakır'a gitmemiş bir sosyalist olan Sedat Yılmaz; Özgür Gündem’in Diyarbakır bürosunda, Hizbullah ve Jitem'in tehdidi altında mesleğini yapmaya çalışan hevesli ve genç gazetecilerin her türlü baskıya karşı direnişini, soğukkanlı, içten ve çarpıcı bir şekilde işlemiş. Filmde, küçücük bir büroda, teknik imkânsızlıkların had safhada olduğu gazetede, dünyaya gerçekleri duyurmaya kararlı bir avuç cesur gazetecinin etrafında tehditler, dayaklar ve cinayetlerle daralan çember işlenmiş. Tüm bu yaşananlar, her şeye rağmen gazeteci olma hayalinden vazgeçmeyen 17 yaşındaki ofis elemanı Fırat’ın gözünden veriliyor. Senaryo gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Bu günlerde ‘basın’ kelimesi bir emir kipi olarak nasıl ki hafızamızda yer etmişse, 'press’ de, 90’larda Kürt illerinde basını değil baskıyı tanımlıyordu.

Mekân sorunlarına, sivil polislerin baskılarına rağmen filmlerini bitirmeyi başaran Sedat Yılmaz ve ekip arkadaşları, tıpkı Özgür Gündem çalışanları gibi, gazeteyi her türlü yıldırmaya rağmen dağıtan bayiiler ve Kürt çocuklar gibi inatla çalışarak filmi tam zamanında vizyona sokmayı başardılar. Kürt sorununu başarılı bir şekilde irdeleyen filmin, Antalya Film Festivali'nde Sedat Yılmaz'ın Kürtçe konuşması nedeniyle aldığı tepkiler, Kürt sorununda, sokakta barış sağlanmadığı sürece hiçbir kalıcı barışın sağlanmayacağını birkez daha kanıtladı.

Filmin sonunda yer alan, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in “bunlar gazeteci kılığında militanlar, birbirlerini vuruyorlar. Devlet cinayet işlemez” şeklindeki beyanının, Recep Tayyip Erdoğan'ın “Hangi gazeteci basın faaliyetinden dolayı tutukludur? Bir tanesi bile gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevinde değil” sözleriyle benzerliği, aradan geçen onca yıla rağmen zihniyetin değişmediğini gösteriyor.

Bu filmin ilk olarak Türkiye'nin görmezden geldiği, inkâr etmeyi alışkanlık haline getirdiği Kürt Sorunu'na parmak basması, meselenin görünürlüğünü arttırması açısından önemli. Ayrıca, yerinde bir zamanlamayla, bu tarz filmlere gösterilen ilgisizliğe karşın adını duyurmayı başarmış olması da anlamlı. Bir diğer önemli yanı ise Türkiye'deki sahiplenilmemiş gazeteci cinayetleri, uğradıkları saldırılar ve öldürülmelerinin aydınlar tarafından yetirince sahiplenilmemiş olmasının sıkıntısını çok iyi yansıtması. Press, Özgür Gündem gazetesi çalışanlarının maruz kaldıkları şiddet karşısında, elinde kamuoyuna açık kanallar olan insanların yeterli hassasiyeti göstermemesine karşı bir tepki olarak da okunabilir.

Kendisine gazeteci diyen birçok kişinin, iktidarın kalemşörlüğünü yaptığı günümüzde, Press filmi ezilenlerden yana gazeteciliğin önemini ve ödemek zorunda kaldığı bedelleri bizlere açıkça gösteriyor.