Venezüella sınıf mücadelelerinde yeni dönemeç

Venezüella büyük bir krizle cebelleşiyor. Bu hem ekonomik hem de siyasi bir kriz. Ülkenin ihraç gelirlerinin %95’ini oluşturan petrolün fiyatındaki büyük düşüş, Venezüella yoksullarına büyük faydalar sağlamış olan “misyonlar”ın (belli yardım hizmetlerine Venezüella hükümetinin verdiği isim) işlemez hale gelmesine yol açmış, bu da iktidardaki Maduro ve PSUV’un (Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi), destekçilerini hızla kaybetmeye başlamasına neden olmuştu. Öyle ki, 2013 yılında, Chavez’in ölümünün ardından yapılan başkanlık seçimlerinden sürpriz denilebilecek bir biçimde zaferle çıkan Maduro ve PSUV, geçtiğimiz yıl gerçekleşen seçimlerde büyük bir yenilgi almış, parlamentonun üçte ikilik kısmı Amerikan destekli muhalefetin eline geçmişti.  Bu seçim zaferi ile Amerikan destekli muhalefet anayasayı değiştirebilecek güce ulaşarak, önemli bir mevzi ele geçirmişti.

Son bir yıllık dönemde kriz derinleşmeye devam etti. Temel besin maddelerine ulaşmada yaşanan sıkıntılar, komşu Kolombiya sınırları açtığında Venezüella halkının Kolombiya marketlerine akın etmesine yol açarken, enflasyon da dudak uçuklatacak bir hızla yükseldi. IMF’nin açıkladığı rakamlara göre enflasyon 2016 sonuna kadar %470’e, 2017’de ise %1660’a ulaşabilir. Elbette emperyalizmin aygıtlarından biri olan IMF’ye güvenmek mecburiyetinde değiliz, fakat Venezüella hükümetinin kendi açıklamaları ve alım gücü her geçen gün eriyen kitleleri biraz olsun yatıştırmak adına maaşlara yaptığı büyük zamlar, ülkedeki enflasyonun kontrol edilemez bir noktaya ulaştığını doğruluyor.

Bu bağlamda, şartların oluştuğunu düşünen muhalefet, Maduro’yu devirmek için harekete geçti. Başvurdukları ilk yöntem, Maduro’nun devrilmesi için bir referandum örgütlemeye çalışmak oldu. Venezüella yasaları, böylesi bir referandumun yapılabilmesi için, önce seçmen sayısının %1’inin imzasının toplanmasını, bu aşama geçildikten sonra ise seçmen sayısının %20’sinin imzasının toplanmasını gerektiriyor. Referandumda ise, devlet başkanının görevden alınması için verilen oyların %50’yi geçmesinin yanı sıra, devlet başkanının seçilirken aldığı oyu da aşması gerekiyor. Buradaki kritik bir husus da tarih meselesi. Muhalefetin bu referandumu 10 Ocak 2017 tarihinden önce tamamlaması gerekiyor. Zira referandum bu tarihten sonra gerçekleşirse, Maduro görev süresinin yarısını tamamlamış olacağı için, referandumla devrilmesi durumunda dahi, yerini kendisi de PSUV üyesi olan başkan yardımcısı alacak. Bu sebeple, referandumun yapılabilmesi kadar, hızla yapılabilmesi de muhalefet için önem taşıyor.

Şartlar böyleyken, muhalefet ilk aşamada gereken %1’lik imzayı topladıktan sonra, CNE yani Venezüella YSK’sı, imza toplama sürecindeki usulsüzlükleri gerekçe göstererek 21 Ekim’de referandum sürecini askıya aldığını açıkladı. Bu durumda, 10 Ocak’tan önce bir referandum yapılabilmesi neredeyse imkânsız. Bu karara muhalefetin cevabı, parlamentodaki güçlerini sahaya sürmek oldu. Muhalefetin parlamentodaki temsilcileri, Maduro’yu “iktidarını despotça kullanmak” ve “ekonomiyi felakete sürüklemek” ile suçladıkları bir soruşturma süreciyle, anayasaya aykırı davranılıp davranılmadığını araştıracaklarını söylediler. Tabii burada önemli bir ayrıntı var, Brezilya’da Rousseff’in devrilmesinde kullanılan “azil” mekanizması Venezüella’da bulunmuyor. Fakat sağcı muhalefetin işleri kılıfına uydurarak, Maduro’yu devirme işini parlamentoda başlatması ihtimal dâhilinde.

Bu oylamanın yapılacağı 23 Ekim günü, Maduro yanlısı bir grup, parlamentoyu bastı. Halkın Maduro’ya (1945’ten Arjantinli kitlelerin Peron’u, veya 2002’de Venezüellalı kitlelerin Chavez’i darbecilerden kurtardığı gibi) sahip çıktığı izlenimi vermek için sahnelendiği aşikâr olan bu hamle, garip başlayıp garip bitti. Parlamentoya giren birkaç yüz kişilik grup, biraz itişip kakışmanın ardından, bir hükümet milletvekilinin ricası üzerine parlamentoyu terk etti. Olay o kadar kısa sürede sonuçlandı ki, parlamento 23 Ekim seansına kaldığı yerden devam edebildi!

Muhalefet ise Maduro’yu devirebilmek için hamle üstüne hamle yapmaya devam ediyor. Bir polisin vurularak öldüğü, 120 kişinin ise yaralandığı, yüzbinlerce kişinin katıldığı 26 Ekim eylemlerinin ardından, muhalefet 28 Ekim için genel grev çağrısı yaptı. Bu hamleye karşılık vermek isteyen Maduro ise asgari ücrete %40 zam yaptığını ve greve giden tüm işletmeleri kamulaştıracağını açıkladı. Venezüella’yı ve Chavist iktidarı 21. yüzyıl sosyalizmi diye yere göğe sığdıramayanlar şapkasını önüne koyup düşünsün. 17 yıllık bir sosyalist iktidar, büyük işletmeleri kamulaştırmayı ancak iktidarını devirebilecek bir grev tehdidiyle karşı karşıya gelince gündemine alıyor! Ne var ki muhalefet grevle de yetinmiyor. Maduro, 1 Kasım’da soruşturma için parlamentoya çağrılırken, muhalefet anayasaya riayet edilmeye başlanmazsa, 3 Kasım’da Miraflores Sarayı’na, yani Venezüella başkanlık sarayına yürüyeceğini açıkladı. Ne var bunda, altı üstü bir yürüyüş diye düşünülebilir. Fakat 2002 darbesinin de Miraflores’e örgütlenen büyük bir yürüyüş ile başladığı ve 3 Kasım çağrısında bulunan muhalefetin çok tehditkâr bir ton kullandığı düşünüldüğünde, meselenin bu kadar masumane olmadığı anlaşılabilir.

2002’de darbecilerce kaçırılıp bir adaya hapsedilen Chavez’i Venezüella yoksulları devasa eylemlerle kurtarmıştı. Yeni bir darbe girişimine karşı, kitlelerin masaya yumruğunu vurması hala tek güvence, fakat bu sefer darbecileri tepelemekle yetinmeden, yıllardır petrol burjuvazisiyle iş birliği yapan PSUV iktidarını da defedip, iktidarı kendi ellerine alarak.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2016 tarihli 85. sayısında yayınlanmıştır.