Trump’a Nazım Hikmet’le cevap

 

ABD Başkanı Trump, Beyaza Saray’da Tayyip Erdoğan ile görüşmesinde söze Kore savaşı (1950-53) ile girmiş: ABD ile Türkiye arasında çok eskiye dayanan köklü ilişkiler olduğuna vurgu yaptıktan sonra, Kore Savaşı'nda Türk ve Amerikan askerlerinin yan yana savaştığını ve Türk askerinin orada yaptıklarını unutmadıklarını belirtmiş, Türkiye’nin Komünizme ve Sovyet yayılmacılığına karşı durduğunu hatırlatmış. “Savaşlarda Türklerin cesareti efsanevidir” diye de eklemiş. Bütün bunlar nedenmiş? ABD ile Türkiye ortak düşmana karşı yeniden birlikte mücadele edecekmiş.

Bir Amerikan başkanı Kore savaşından söz ederse, her Türk kulakları hemen kabartmalı, aklını çalıştırmalı ve “neden” diye sormalı! Türkiye tarihinin en utanç verici olaylarından birinde, AKP’nin bugün baş kahramanlarından olan Adnan Menderes, 1950 yılında Kore’de başlayan iç savaşa Birleşmiş Milletler adına asker yollayan Eisenhower yönetimine destek olmak amacıyla Kore iç savaşında çarpışmak üzere binlerce asker yollamıştı. Menderes’in amacı Türkiye’yi NATO’ya sokmaktı. Birçok Türk askeri Kore’de hayatını yitirdi, birçoğu sakat döndü, birçoğu da kayboldu. Türkiye’nin kapitalist sınıfı, NATO çatısı altına girerek kendini işçi sınıfı iktidarına karşı işte böyle güvence altına aldı! Bu politika aynı zamanda 1960’a kadar Menderes yönetiminin emperyalizme kölece tâbi olması anlamına geldi.

Bay Trump, siz Tayyip Erdoğan’a Türkler için “savaşta cesaretleri efsanevidir” demişsiniz. Herhalde yarın mezhep savaşlarında Ortadoğu savaş alanlarında onların sizin kirli amaçlarınız için can vermesinin planlarını yapıyorsunuz. Ya da belki yeniden Kore’ye mi yollayacaksınız bizim gencecik çocuklarımızı? Baksanıza, 1 Mayıs’ta “Kuzey Kore'ye karşı girişilecek büyük bir savaşta milyonlarca kişinin ölebileceği” uyarısında bulunanda siz değil misiniz? Bakıyoruz, Kuzey Kore’ye emperyalist bir savaş açacakken Türkleri yeniden bir özlemle hatırladınız! 

Türkiye’nin patronlar sınıfının politikacıları bu tür laflardan memnun olabilirler. Biz işçi sınıfının iktidarı için mücadele edenler, size Türkiye’nin dünya çapında gerçekten büyük bir temsilcisinin ağzından cevap verelim. 1953 yılında, Eisenhower’ın Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, ABD’nin en ucuz askeri Türkiye’den sağladığını, bir Türk askerinin Amerika’ya maliyetinin ayda 23 sente geldiğini söyleyince, bizim şairimiz Nâzım Hikmet ona ağır bir cevap vermiş. Biz de bu şiiri sizin suratınıza fırlatıyoruz!

Emekçi halkımızın ve gençliğin, “üst akıl” edebiyatıyla, sözde Batı karşıtı yavelerle oyalanan kesimlerini de bu şiiri dikkatle okumaya çağırıyoruz. Sorun Tayyip Erdoğan’a neden şöyle dememiş? “Sen ne diyorsun, efendi? Geçti o günler, ben sana Türk askerini senin devletinin amaçları için kullandırır mıyım?”

Türkiye’nin onurunu kim savundu dün, kim savunuyor bugün, anlamak için okuyun bu şiiri. Özellikle de son mısraını.

23 Sentlik Askere Dair

 

Mister Dallas, 
sizden saklamak olmaz, 
hayat pahalı biraz bizim memlekette. 
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, 
koyun eti, 
Ankara'da 23 sente, 
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek, 
elli santim kefen bezi yahut, 
yahut da bir aylığına 
yirmi yaşlarında bir tane insan 
erkek, 
ağzı burnu, eli ayağı yerinde, 
üniforması, otomatiği üzerinde, 
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır; 
belki tavşan gibi korkak, 
belki toprak gibi akıllı, 
belki gençlik gibi cesur, 
belki su gibi kurnaz, 
(her kaba uymak meselesi) 
belki ömründe ilk defa denizi görecek, 
belki ava meraklı, belki sevdalıdır. 
Yahut da aynı hesapla Mister Dallas, 
(tanesi 23 sentten yani) 
satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden 
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına, 
seksen beş onda altısını yahut, 
bir çift ıskarpin parasına. 

Yalnız bir mesele var Mister Dallas, 
herhalde bunu sizden gizlediler. 
Size yirmi üç sente sattıkları asker, 
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de, 
mevcuttu otomatiksiz filan, 
mevcuttu sadece insan olarak, 
mevcuttu, 
tuhafınıza gidecek, 
mevcuttu 
hem de çoktan mı çoktan 
daha sizin devletin adı bile konmadan. 
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu, 
mesela Mister Dallas, 
yeller eserken yerinde sizin New York'un, 
kurşun kubbeler kurdu o, 
gökkubbe gibi yüksek, 
haşmetli, derin. 
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek. 
Halı dokur gibi yonttu mermeri 
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına 
ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri. 

Dahası var Dallas, 
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz 
zulüm gibi, 
hürriyet gibi, 
kardeşlik gibi sözlerin, 
dövüştü zulme karşı o, 
ve istiklal ve hürriyet uğruna 
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek 
ve yarin yanağından gayri her yerde, 
her şeyde, 
hep beraber 
diyebilmek için, 
yürüdü peşince Bedrettin'in; 
O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir, 
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı, 
922 yılı 9 Eylül'üdür. 

Dedim ya, Mister Dallas, 
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler. 
Ucuzdur vardır illeti. 
Hani şaşmayın, 
yarın çok pahalıya mal olursa size 
bu 23 sentlik asker, 
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim, 
her millet gibi büyük Türk milleti.