Tinerci

Tayyip Erdoğan’ın meramı genç kuşağın iman sahibi olması falan değil. Bütün derdi, genç kuşağı sessiz, suskun, uysal, itaatkâr bir kuşak olarak yetiştirmek. Biz, tinerci çocuklara ve gençlere şöyle sesleniyoruz: Kendinizi uyuşturmayın! Sizi oraya iten koşulları değiştirin! Hayalinizde değil gerçekte güzel bir dünya yaratın! Bunun için birleşin! Sanrılarınızdan başka kaybedecek neyiniz var?

Politikada bazen bir adım fazla atmak, bir hamle fazla yapmak o ana kadar elde edilen bütün kozların yitirilmesi, kazanır durumdayken birdenbire kaybeder konuma geçilmesi anlamına gelir. Tayyip Erdoğan, “dindar gençlik” tartışmasında tam da bu hatayı yaptı. Bu tartışmayla CHP’yi zor duruma düşüreceğim derken, son aşamada bir hamle fazla yaptı, elini açtı ve kendi kendini teşhir etti. Derdinin dindar bir gençlik değil, kapitalistler için uysal, itaatkâr, suskun bir gençlik yetiştirmek olduğunu ortaya koydu.

 

Karşı manşette daha önce bunu yeterince teşhir ettik. Ama Tayyip Erdoğan’ın niyetini ele veren bir başka sözü var ki, onu da deşmek gerekiyor. “Dindar olmasın da tinerci mi olsun?” Soru bu.

Önce Erdoğan’a soralım: Beş yıla yakın İstanbul’un belediye başkanlığını yaptınız, tinercilerin yaşını da mı bilmiyorsunuz? Kimi daha büyük oluyor, ama hiç mi görmediniz, on iki yaşında, hatta dokuz yaşında tinerci olan çocukları? Ee, çocuk dokuz yaşında zaten tinerci olduysa, dini duygularla ne ilgisi var bu işin? O yaşta çocuk dini duygularından dolayı tinere karşı bağışıklık mı kazanacak?

Bu bizi daha genel sorumuza getiriyor: Çocuklar dindar olmadıkları için mi tinerci oluyorlar yoksa yoksul oldukları için mi, aileleri çöküntü içinde olduğu için mi, Kürt illerinde köylerinden sürülmüş, yerinden yurdundan olmuş ailelerin çocukları oldukları için mi?

Aklı başında tek bir insan, velev ki dünyayı en burjuva tarzda kavrasın, çocukların tinerci olmasının ardında sosyo-ekonomik, en azından politik sorunların yattığını yadsımaz. Tayyip Erdoğan’ın kurduğu ilişki, yani “dindar olmasın da tinerci mi olsun?” bütünüyle uydurmadır. Din çocuğu tinercilikten korumaz. O çocukların birçoğunun babası muhtemelen Cuma’ya gidiyordur. Korumaz, koruyamaz, çünkü yoksulluk ve fakrü zaruret insanı öyle bir yerle bir eder ki insanın içinde din türü duygulara yer kalmaz.

Eğer bu doğruysa, yani eğer tinercilik esas olarak yoksulluğun ürünüyse, Tayyip Erdoğan yine yoksulluğun üzerine bir şal örtmeye çalışıyor demektir. Yoksulun çocuğuna, gencine, “Tinerci olma, dindar ol” demek, “İçinde yaşadığın yoksullukla mücadele etme de ne yaparsan yap” demektir.

Yani bir kez daha, Tayyip Erdoğan’ın meramı genç kuşağın iman sahibi olması falan değil. Bütün derdi, genç kuşağı sessiz, suskun, itaatkâr bir kuşak olarak yetiştirmek. Biz, tinerci çocuklara ve gençlere şöyle sesleniyoruz: Kendinizi uyuşturmayın! Sizi oraya iten koşulları değiştirin! Hayalinizde değil gerçekte güzel bir dünya yaratın! Bunun için birleşin! Sanrılarınızdan başka kaybedecek neyiniz var?