Tayyip Erdoğan’ın epistemolojik sorunları

Tayyip Erdoğan “ustalık” döneminde felsefi konuşmaya başladı. Türkiye’nin siyasi hayatının önde gelen şahsiyetleri arasında en entelektüeli olan Ecevit bile böyle konuşmamıştır: “CHP ontolojik sorunlar içerisinde.” Okuyucularının hemen hepsi mürekkep yalamış insanlardan oluşan Radikal bile parantez içinde “varoluş” yazmak zorunda hissetmiş kendini. 

Ontoloji varlıkla ilgili felsefe alanına verilen ad. Ontolojik de sıfat hali kelimenin. Ontoloji, felsefede hep epistemoloji ile yarışmıştır. Epistemoloji de bilginin, bilmenin teorisi demek. Tayyip Erdoğan kullandığı ontolojik kelimesine ne kadar hâkimdir bilmiyoruz, ama bizim başlıkta sözünü ettiğimiz epistemolojik sorunlar felsefeye değil, politik hayatın çok somut yönlerine ilişkin. Tayyip Erdoğan felsefeyi ne bilmek zorunda ne de felsefe paralamak, ama bunları bilmek zorunda.

 

Bir. Erdoğan ve çevresindeki “muhafazakârlar” güruhu, hukuki haklar da dahil bütün hakların bütün tarih boyunca her yerde hukukun mevcut çerçevesinin zorlanmasıyla alındığını artık öğrenseler iyi olacak, çünkü bundan sonra da hep karşılaşacaklar bu tür mücadelelerle. Erdoğan, CHP zinhar böyle “çirkin” şeyler yapmayacağına göre, BDP için şöyle demiş: “Biz, oy tabanımızı, bize gönül verenleri sokaklara dökmedik. Herkese ‘hukuk içinde halledeceğiz’ dedik.” Konuşmasında biraz önce de “hukuk içinde, demokrasi içinde, meşruiyet içinde” demiş. Bu kadar çok yanlış nasıl sığdırılabilir bu kadar kısa bir konuşmaya?

Oy tabanının sokağa dökülmesi, bu deyim her ne demekse, ne zamandan beri “hukuk dışında” oldu? Kitle gösterisi, Türkiye’de bile hukukun tanımladığı bir haktır ve her yerde ifade özgürlüğünün en ileri biçimidir. Kitle gösterisi ne zamandan beri demokrasiye aykırı oldu? Tam tersine demokrasinin asli unsurlarından biridir. Boykot türü eylemler, ne zamandan beri demokrasiye, hukuka, meşruiyete aykırı oldu? Eğer öyleyse, haydi çalıştır bakalım savcıları Erdoğan, ne suç bulabiliyorlar vekiller meclise gelmedi diye?

İki. Erdoğan demiş ki: “Ak Parti hükümetleri döneminde yargı, millet adına karar verir, hiç kimseden de emir ve talimat almaz.” Şu işi bir türlü anlayamadı Erdoğan. Yargı kararları konusunda iktidar sahipleri demeç verirse, hele hele durum kesinleşmeden, sorun kapanmadan yaparsa bunu, bu, mahkemelerin iradesine gölge düşürür. Kimseden emir ve talimat almadığını söylüyor mahkemelerin Erdoğan. Ama aynı konuşmada bakın ne diyor? “ ‘Nasıl olsa kanunları esnetiriz, hukuku çiğneriz’ anlayışıyla sonuçları bilerek, keyfice aday gösterenler...” Bu tür lafları Erdoğan daha önce de söyledi. Bir ülkenin, daha yirmi gün önce % 50 oy almış, yani normal koşullar altında dört yıl daha ülkenin başında kalacak olan başbakanı, tutuklu milletvekillerinin salıverilmesinin “hukuku çiğnemek” olduğunu söylerse, bunun mahkemeleri etkileyebileceğini anlamak için çok zeki olmak gerekmiyor. Zaten ortada bir başka “epistemolojik” sorun var: Neden 2007’de aynı durumda olan Sebahat Tuncel salıverildi de şimdi birçok farklı mahkeme tersinde ısrar ediyor?

Üç. En önemlisi. Erdoğan “gelmeseler de meclis çalışır” demiş. Kendine özgürlük ve hak aşığı süsü veren AKP taraftarı liberal “aydınlar” da televizyonlarda pişkin pişkin gülerek “AKP erken seçim yapar, bu sefer % 55 ile gelir” diyorlar. Bunlar başını oy sandığından çıkarıp etrafına bakmayanlardır. Kürt halkı böyle muameleyi kabul etmez. Bunu son aylarda fazlasıyla kanıtlamıştır. Erdoğan burada gerçekten epistemolojik bir sorun yaşıyor.

Anlamıyor. O kadar.

Erdoğan’ın metinlerinde “ontolojik” gibi kelimeler paralayan aydınları, felsefeden başlarını kaldırıp Kürt halkına bir baksalar, belki Erdoğan’a daha büyük iyilik etmiş olurlar!