Sedye ve insanlık

Recep Pazarlıoğlu isimli bir işçinin başına Türkiye’de her gün onlarca işçinin başına gelen iş kazalarından biri geldi. Bir sitenin kanalizasyon giderinde tek başına çalışan Pazarlıoğlu, beton kapağın ayağına düşmesi sonucu yaralandı. Çalıştığı esnada güvenlik önlemleri alınmamıştı. Her gün tekrarlanan diğer iş kazalarının neredeyse hepsinde olduğu gibi. Haberin bu kısmında olağandışı bir şey yok. Ne de olsa iş kazaları işin fıtratına bağlıdır (!) işçilerin kaderinde var!

Haberin devamında yaralanan işçi Pazarlıoğlu’nu hastaneye sevk etmek için ambulans geliyor. Ambulans geldiğinde ise işçi "Sedye berbat olur, gerek yok" deyip yanına gelen sedyeye binmek istemiyor. Asgari ücretle, kanalizasyonların pisliği içinde ailesini geçindirmek için alınteri döken, ekmeğini kazanma derdinde bir işçinin psikolojisi bu. Yıllarca pisliğin, çamurun içinde çalışmış, işi gereği üstü hep kirli olan fakat kalbi tertemiz olan bir işçinin psikolojisi. Hayatı boyunca ezilmiş bir işçinin hastane kapılarında, devlet daireleri kapılarında itilip kakılmasından dolayı, devlete karşı olan o alışılmış çekingenliğin, alışılmış ezilmişliğin bir ifadesi bu.

Fakat sen boynunu eğme işçi Pazarlıoğlu! Biz işçiler her gün işyerlerimizde, devlet kapılarında insanlık dışı muamelelere tutuluyoruz, ama dünya yalnız biz işçilerin emeğiyle dönüyor. Biz omuz omuza durup örgütlenirsek, başımız dik yürürsek üzerine, ancak o zaman bu pislik, ölüm ve insanlık dışı muameleler düzeni son bulacak! Ya burjuvalar! Onlar, bırak kirlenecek diye sedyeyi reddetmeyi, tedavi gördükleri hastane beş yıldızlı olmasa burun kıvırırlar!