Önce THKO kurucusu, ardından Trotskist: Gülay Ünüvar’ı yitirdik

1968 kuşağının önemli isimlerinden, Türkiye’nin kadın devrimcileri arasında yüz akı, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) kuruluş aşamasında örgüte katkıda bulunan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil ve diğerlerinin yoldaşı Gülay Ünüvar’ı (Özdeş) yitirdik. Gülay kendini bildi bileli devrimci idi, hayatının sonuna kadar da devrimci kaldı. 1968 kuşağının sonradan liberalleşen veya Kemalist saflara geçen birçok unsurundan farklı olarak, Gülay devrim uğruna mücadele etmekten ve Marksizmden hiçbir zaman vazgeçmedi.

Gülay THKO davasından yargılandıktan ve 15 yıl hapse mahkûm olduktan sonra 1974’te çıkan affın Anayasa Mahkemesi tarafından eşitlik ilkesi uyarınca teşmil edilmesiyle hapisten çıktı. 12 Eylül’den sonra 1981 yılında yurtdışına giderek İsveç’e yerleşti. Türkiye solunun çoğunluğu Gülay’ın siyasi hayatının ilk aşamasından sonrasında ne yaptığını, ne düşündüğünü görmezden geliyor. Pek az unsuru ise Gülay’ın hayatının bundan sonrasında da devrimci faaliyetini yaşadığı topraklarda sürdürdüğünden söz ediyor. Ama onlar da Gülay’ın hayatının bu aşamasında devrimci Marksizme, Trotskizme geçtiğini saklıyorlar. Gülay uzun yıllar boyunca İsveç’te örgütlü bir devrimci militan oldu. İngilizce adıyla Workers’ Power adıyla bilinen bir uluslararası Trotskist grubun İsveç seksiyonunda mücadele etti.

Gülay Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP) de dostuydu. Bu genel olarak Trotskistlerin yakınlaşmasının ötesine geçerek işbirliği biçimini de almıştı. Devrimci Marksizm dergisinin Temmuz 2007 tarihli 4. Sayısı kadın sorununun incelenmesine ayrılmıştı. Gülay o sayıya İsveçli bir yoldaşı olan Gunnar Westin ile birlikte İsveç kadın hareketi üzerine bir yazı hazırladı. Kendisi kadınların ezilmesine karşı mücadelenin önemine inanmıştı, ama İsveç’te feminizmin bir kadın partisi çatısı altında yaptığı fahiş hataları da çok ciddi biçimde eleştiriyordu. Gülay bir süre sonra DİP’in Gazi mahallesindeki bürosunda yapılan bir 1968 kutlamasında da bir konuşma yapmıştı.

Gülay 1981’de gittiği İsveç’ten yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra, 2014’te Türkiye'ye, İstanbul'a döndü. Maalesef gelir gelmez bir hastalığa yakalandı. Dolayısıyla siyasi olarak faal olamadı. Hastalığı atlattıktan sonra tam yüzünü siyasi hayata dönmeye karar vermişti ki, son hastalığı geldi.

Gülay gençken Türkiye sosyalizminin reformizmden koparak devrimci bir yola girmesinde Deniz’lerle, Mahir’lerle, İbo’larla birlikte rol aldı. Ama olgunluk döneminde de devrimci Marksizmi keşfetti, onun militanı oldu. Bir proletarya enternasyonalisti, bir devrimci militan olarak öldü. 30 yıldan uzun bir süre boyunca Trotskist olduğunu saklamak kimseye bir fayda getirmez. Güneşi hâlâ balçıkla sıvamaya çalışanların varlığı şaşırtıcıdır.

Gülay, Türkiye Trotskizminin onur anıtlarından biridir. Bir kadın devrimci olarak örnek bir görev yapmıştır. Anısı her zaman yolumuza ışık olarak düşecektir.