Kuzu postuna bürünmüş kurtlar


Üç günlük YSK macerasının en iyi özeti şu: Kürt halkı 2011 yılında seçime girebilmek için dahi ölmek zorunda! Şehit vermek zorunda! Bismil’de bağrına saplanan iki polis kurşunu ile hayatını yitiren gencecik İbrahim Oruç ile çeşitli Kürt kentlerinde ondan daha şanslı olduğu için hâlâ hayatta olan on binlerce, yüz binlerce Kürt direnmeseydi, BDP’nin desteklediği altı aday bugün seçime giremiyor olacaktı. Hakikat bu kadar açık! Normal olarak devrim için ölünür. Türkiye’de seçim için de ölünüyor! Ama sonunda Kürt halkı bütün haklarını “sö-ke sö-ke” alıyor!

AKP’nin kodamanlarının YSK’nın kararına verdiği tepki, bu partinin ünlü “demokrat”lığını bir kez daha teşhir etti. Parti genel başkan yardımcıları Hüseyin Çelik ve Ömer Çelik, kimsenin hiçbir şey yapmamasını savunarak AKP’nin BDP’nin Kürt illerindeki oylarını ve vekilliklerini akbaba gibi yağmalamak istediğini örtaya koydu. Dikkat edilsin, bunlar partinin genel başkan yardımcıları. Partinin genel başkanı, yani Tayyip Erdoğan da ağzını açıp tek kelime söylemediğine göre, partinin resmi tavrı bu. Bülent Arınç ya da Mehmet Ali Şahin gibilerinin mırıldanmaları bu tabloyu değiştirmez. Abdullah Gül’ün kendini Tayyip Erdoğan’dan ayırmak için hiçbir fırsatı kaçırmadığı gibi burada da farklı bir tavır gütmesi de. Unutmayalım, Gül artık AKP örgütünün çıkarlarını temsil etmiyor. Hatta denebilir ki, örneğin AKP’nin 12 Haziran seçimlerinden aşırı derecede güçlü çıkması Gül’ün aleyhine. Çünkü Gül’ün cumhurbaşkanlığı süresi de, ikinci bir dönem cumhurbaşkanı olup olamayacağı da kendisinin Erdoğan’a karşı muhalefetçe desteklenmesine bağlı. O zaman güçlü bir muhalefet Gül’ün lehine!

Ne var ki, YSK’nın kararına verilen tepkilerin en önemlisi parti genel başkan yardımcılarınınki değildi. Hiçbir açıklama, Burhan Kuzu’nun “YSK’nın çoğu kararı yanlıştır, ama bu kararı doğrudur” mealindeki beyanı kadar önemli değildir. Çünkü bu şahsiyet meclisin Anayasa Komisyonu’nun başkanıdır! O çok demokrat AKP’nin Anayasa Komisyonu’nun başına uygun gördüğü şahsiyet budur. Şimdi dikkat buyrun: 12 Haziran seçimlerinden sonra yeni bir anayasa yapılmasını savunan AKP şayet çoğunluğu elde etmişse Anayasa Komisyonu’nun başına yine bu şahsı getirecek. Çok demokratik yeni anayasamızı da bu şahsın başkanlık ettiği komisyon hazırlayacak. Bu beyefendinin Hatip Dicle ile Gültan Kışanak’ın, Leyla Zana ile Sebahat Tuncel’in olmasını istemediği bir mecliste, hazırlayacağı anayasa taslağı Kürt sorununu ne güzel çözer, değil mi?