Kutlu olsun, Kobani!

 

 

Kobani (Kobanê) kentinin DAİŞ (ya da öteki adıyla IŞİD) katillerinden tam olarak temizlendiği belirtiliyor. Ortadoğu’nun iki yeni siyasi biriminden Rojava’nın kendine İslam Devleti adı altında halifelik süsü veren DAİŞ’e karşı bu zaferi, sadece Kürt halkı için değil, genel olarak emekçiler ve ezilenler açısından önemli bir dönüm noktası olma potansiyeline sahip.

Kürt halkının kendi açısından Ortadoğu’nun bağrında vermekte olduğu özgürlük ve onur mücadelesinde şimdiye kadar elde edilmiş en önemli siyasi mevzilerden biri olan Rojava’nın bölge gericiliği eliyle yıkılması çabası püskürtülmüş oldu. Bunun önemi sadece Suriye Kürdistanı’nda bir devletin ön biçimlenmesinin güvence altına alınmasında değildir. Bu gelişme aynı zamanda Türkiye Kürdistan’ındaki özgürlük mücadelesinde Kürt halkının elindeki çok önemli bir mevzinin korunması anlamına geliyor.

Kobani’nin halkının, gençlerinin ve kadınlarının kahramanca direnişi sayesinde elde ettiği bu zafer, Ziya Paşa’nın ünlü şiirinde kullandığı deyimle “nice turfa müneccim”in gaflet uykusunda olduğunu bir kez daha gösterdi. Başbakanı Ahmet Davutoğlu Suriye devlet başkanı Beşar Esad’ın kısa süre içinde düşeceğini öngörmüştü. Şimdi Türkiye Suriye iç savaşının belalarını neredeyse kendi içinde yaşıyor. Tayyip Erdoğan’ın kendisi ise DAİŞ’in saldırısına maruz kaldığı ilk günlerde Kobani konusunda bir kehanette bulundu, “düştü düşecek” dedi. Ne kehanetmiş! Hani zamanını şaşırdı falan desek, hayır, Kobani erken ya da geç düşmedi, DAİŞ Kobani önünde yerlerde sürünüyor!

Ama beyefendi susmayı bilmiyor. İnsan bu kadar mahcup duruma düşmüşken dikkati üzerine çekmemek için susar bari. Yok, yine konuşuyor. Önce Kuzey Irak’mış, şimdi de Kuzey Suriye’ymiş, bu kadarı kabul edilemezmiş! İş başa düştü ha, Erdoğan! DAİŞ’in Kobani’de yenilgiye uğratıldığının bütün dünya basınında yer aldığı günün ertesinde böyle konuşarak açıkça umudunu DAİŞ’e bağlamış olduğunu itiraf etmiş oluyor cumhurbaşkanı! O yapamadı, biz yıkarız, diyor şimdi!

Ortadoğu’nun mezhepçi-tekfirci bir tehdit altında olduğu, Sünni-Şii çatışmasına sürüklenmekte olduğu bu dönemde Kobani’nin zaferi ayrıca Ortadoğu’nun bütün emekçileri ve ezilenleri için de olumlu bir gelişme kuşkusuz.

Ancak bu savaşın nasıl kazanıldığını bir an bile unutmamalıyız. Kobani halkı, başta Türkiye’nin Kürtlerinin ve onların dostlarının desteği olmak üzere, dünya halklarından Kürt özgürleşmesine bugüne kadar verilen destekle karşılaştırıldığında görülmemiş bir destek aldı. Erdoğan’ın “düştü düşecek” açıklamasının hemen ertesinde, 6-12 Ekim arasında Türkiye’nin Kürt halkı Kobani’deki kardeşleri için isyana durdu. Kobanili olmayan birçok Kürt’ün yanı sıra, Türk ya da başka ulustan savaşçı oraya savaşmaya gitti. Danimarka’dan Arjantin’e birçok ülkede çeşitli adlar altında yeni Kürdistan’la dayanışma komiteleri kuruldu.

Ama aynı zamanda ABD, DAİŞ’e karşı başlattığı savaş bağlamında hava bombardımanı ile Kobani’ye yardım etti. Askeri katkısı ne olmuştur, uzaktan değerlendirmek zor, ama Duhok anlaşmasından sonra Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Özgür Suriye Ordusu Kobani’ye asker yolladı. Şimdi DAİŞ tam olarak bölgeden kovulunca, bu desteğin faturası çıkarılacak Rojava’nın karşısına.

Şimdi Kürt halkı Diyarbakır’dan Yüksekova’ya Kobani’nin kurtuluşunu kutluyor. Kutlu olsun! Bugünler aynı zamanda ilginç bir rastlantıyla Rojava kantonlarında özerkliğin ilanının yıldönümü. Şimdi DAİŞ’in yenilgiye uğratılmasından sonra daha sinsi bir atmaca dolaşıyor Kobani göklerinde. Kantonların feshini, YPG’nin yerini Barzani peşmergesiyle birleşen bir başka silahlı kuvvetin almasını istiyor. Kobani’nin kahraman gençleri ve kadınlar da, kardeşleri için isyana duran ve 50’den fazla canı kurban veren Türkiye’nin yurtsever Kürtleri de uyanık olmak zorunda. Bu çok daha sinsi, çok daha zor bir savaş. Aman, askeri cephede elde edilen zafer siyasi cephede yitirilmesin!

Askeri zaferin kutlu olsun, Kobani! Ama siyasi zaferinin yıldönümü de!