Kılıçdaroğlu Gülen’e (ve yeni Osmanlıcılığa) göz kırpıyor!

Fethullah Gülen, kendi hareketine balans ayarı verdi. Kürt sorununda AKP’den daha sert, daha savaşçı bir üsluba ve pratiğe (KCK tutuklamalarında polisin ve yargının rolünü düşünün) sahip olan cemaatin, son gelişmeler karşısında yanlış yapmasını engellemek için Kur’an’dan “Sulh hayırdır!” sözünü çekti aldı ve hükümetin Öcalan ile başlattığı görüşmelere destek vermiş oldu.

Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Utku Çakırözer bunun üzerine Kılıçdaroğlu’na Gülen’in bu çıkışını nasıl değerlendirdiğini sormuş. Kılıçdaroğlu’nun cevabı şu: “Türkiye’ye barış ve huzur gelmesi için herkes katkı yapmalı. Sorumluluk üstlenmeli.” Çakırözer bunu şöyle yorumluyor ve alt başlığa çıkarıyor: “Fethullah Gülen’in açıklamasına destek”. Kılıçdaroğlu, birkaç yıl önce ilk paketlenip pazarlandığında 70’li yılların Ecevit’ine, “Karaoğlan”a benzetilmişti. Başına Vakko’dan alınmış bir köylü kasketi geçirilmişti. Oysa anlaşılıyor ki, o, ikinci Ecevit’i, yaşlanan, tutuculaşan Ecevit’i taklit ediyor. Ecevit 1999 seçimlerini cemaatin desteğiyle kazanmıştı. Kılıçdaroğlu da Erdoğan ile Gülen arasındaki çelişkileri göz önüne alarak Pensilvanya müftüsüne göz kırpıyor.

Kırpıyor da, Gülen’in “Sulh hayırdır” sözünü ettiği konuşma gerçekten “barış ve huzur”a mı hizmet ediyor. Kılıçdaroğlu ve kurmayları bir konuşmayı yorumlamaktan bu kadar mı âciz? Gülen o konuşmasında her şeyden önce Hudeybiye barışından söz ediyor. Yani İslam’ın peygamberi Muhammed’in Mekkelilerle imzaladığı, ağır koşullar içeren barış antlaşmasından. Neden? Çünkü bu barış sayesinde Müslümanlar iki yıl sonra Mekke’yi fethediyorlar. Yani stratejik bir üstünlük sağlama adına taktik bir barış adımından, daha iyi saldırabilmek için geçici bir ricattan söz ediyor. Bunu anlayamayan politikayı bıraksın!

Peki amacı ne? Neden “bu kadar getirisi varken, bu kadar varidatı varken” barışa yanaşmamanın yanlış olduğunu, bunun için “el de etek de öpülebileceğini” söylüyor? Neymiş o getiri? Gizli söylemiyor Gülen, açık açık ifade ediyor: Devlet-i Âliyye! Yani Osmanlı! Hemen arkasından da tanımlıyor ne demek istediğini bu terimle: 250 milyon nüfuslu bir imparatorluk, ama “safkan Türk” (kelimeler Gülen’in!) sadece 11 milyon. Yani, birincisi, Osmanlı’yı yeniden kurma yolunda Kürtlerle barış mubahtır. İkincisi, biz barış yapar gibi görüneceğiz ama onları yöneteceğiz. Osmanlı’nın sömürgeleştirdiği halkları yönettiği gibi.

Fethullah Gülen devletin Öcalan ile görüşmenin (aynen daha önceki “açılım”da ve “Oslo süreci”nde olduğu gibi) güney Kürdistan’ın (kuzey Irak’ın) petrolü için bir açılım olduğunu kavramıştır, onun için destekliyor. Ya Kılıçdaroğlu? Türkiye Kürdistanı’ndan sonra Irak Kürdistanı üzerinde de hâkimiyet kurmayı, geri çekilip sonra daha güçlü saldırmayı, Osmanlı’yı hortlatmayı o da mı destekliyor? Anlaşılan öyle!

Yukarıda “bunu anlamayan politikayı bıraksın” dedik. Şimdi ekliyoruz: bunu anlayıp da destekleyen ise solcuyum demeyi bıraksın!