İşçilerin düşmanı

Bu, sadece Tayyip Erdoğan’ın değil, Türkiye’de liberal gelenekten gelen herkesin hesaplaşması gereken yaman çelişkilerden biridir. Bu sözde “demokrasi havarileri”nin baş kahramanlarından biri, Türkiye’yi ekonomik liberalizmin rayına sokmakta gerçekten çok önemli bir rol oynamış olan Turgut Özal, vahşi askeri bir yönetimin koltuğu altında yapmıştır bunu.

Turgut Özal’ın 19. ölüm yıldönümü yine Türkiye burjuvazisinin tarihinde müstesna bir yeri olan bu önemli yönetici ve sözcü için büyük övgülere yol açtı. Elbette Özal’ın etrafında dönen tartışmanın en ironik, en acıklı yanı, askeri diktatörlüklerin kararlı düşmanı (!), demokrasi havarisi (!), 12 Eylül’ün sonunu getiren (!) Tayyip Erdoğan’ın Turgut Özal hayranlığıdır. Bakın iki yıl önce, 2010’da, Turgut Özal’ın ölüm yıldönümünde yayınladığı açıklamada ne diyor Erdoğan:

“Cumhuriyetimizin aydınlık geleceğine uzanan yolculuğunda bir döneme damgasını vuran Turgut Özal, ülkemizin gelişmesine ve dünyayla bütünleşmesine çok önemli katkılarda bulunmuştur. Turgut Özal; her kademede yaptığı görevleri, izlediği değişim siyaseti, milletimizin refah ve özgürlük standartlarını yükselten hizmetleriyle daima hatırlanacaktır. Yaptıklarıyla milletimizin gönlünde müstesna bir yer edinen önemli bir devlet ve siyaset adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ı vefatının yıldönümünde rahmet ve saygıyla anıyorum."

Turgut Özal “her kademede yaptığı görevleri (...) ile daima hatırlanacak”mış! Tayyip Erdoğan bir ayrıntıyı unutmuşa benziyor: Turgut Özal sadece “Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı” değildi; bir “görevi” de 12 Eylül askeri diktatörlüğünün kurdurttuğu hükümette başbakan yardımcılığı idi. Ekonomiyi hallaç pamuğu gibi atıp yeniden yapılandırır ve “dünyayla bütünleşmesine çok önemli katkılarda bulunur”ken, askeri rejimin işçi hareketini ve solu ezmesine yaslanıyordu. Üstelik, o 1983-1989 arasında başbakan koltuğunda otururken de yarı-askeri bir rejim hüküm sürüyordu. Ayrıntıya girmeye gerek yok. Yalnızca bütün bu dönem boyunca Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatmak bile yeter.

Bu, sadece Tayyip Erdoğan’ın değil, Türkiye’de liberal gelenekten gelen herkesin hesaplaşması gereken yaman çelişkilerden biridir. Bu sözde “demokrasi havarileri”nin baş kahramanlarından biri, Türkiye’yi ekonomik liberalizmin rayına sokmakta gerçekten çok önemli bir rol oynamış olan Turgut Özal, vahşi askeri bir yönetimin koltuğu altında yapmıştır bunu. Burjuvazinin kendilerinden önceki yönetici kadrosunu oluşturan Kemalistleri “diktatörlük” eğilimleri dolayısıyla eleştiren İslamcı ya da değil liberallerin kendi rejimlerinin doğumunun da bir askeri diktatörlük olması, hiçbir zaman hesabı verilmemiş bir şeydir.

Her halükârda, işçi sınıfının bakış açısından Özal konusunda verilecek tarihi yargıyı, 1990-91 dönemecinde Türkiye tarihinin gördüğü en büyük işçi eylemlerinden birini örgütlemiş olan Zonguldak maden işçileri pratikte ifade etmişlerdir. Özal için madencilerin yeri göğü çınlatan sloganı bütün bir kuşağın hâlâ kulaklarındadır: “Çankaya’nın şişmanı, işçilerin düşmanı!”