İşçilerin can güvenliği lüks değildir!

Soma'da yaşanan katliamın üzerinden 9 gün geçti. Geçen günlerin aksine, acımız arttı ve öfkemize katıldı. Resmi rakamları baz alırsak 301 canımızı kaybetmemiz yetmiyormuş gibi, bunu olağan göstermeye çalışan bir başbakan ve onunla birlikte suçsuz olduğu yalanını söyleyen bir holding vardı. Bir başka vahim açıklama da Çalışma Bakanı Faruk Çelik tarafından dün yapıldı.

Gazetecinin konuya dair sorusuna Faruk Çelik şu sözlerle yanıt verdi: "Cari açığın büyük bölümü enerjiden. Maden ocaklarının kapatılması gibi bir lüksü yok Türkiye’nin.". Soma katliamını izleyen ilk günlerde kendisi hasta olma 'lüksünü' kullanarak ortalarda gözükmemişti halbuki. 

Türkiye'de madenler, üzerine toprak örtülmeye hazır birer mezar gibidir. Tek amacı 'ölümüne' kar yapmak olan sermaye sahipleri, işçi ve güvenliğini birer masraf kalemi olarak görür. Bunu yaparken başvurduğu iki yöntem vardır: işçinin maliyetlerini taşeron ile düşürür, güvenlik harcamalarını ise "bozacının şahidi şıracı" denetlemelerle sıfıra yakın tutar. Bu gerçekler, Soma katliamıyla kimsenin inkar edemeyeceği biçimde gün yüzüne çıkmıştır. 

Bilinen tüm bu gerçeklere rağmen, madenlerin kapatılmayacağını söylemek cinayetlere devam edileceğini ilan etmekle eş değerdir. AKP hükümeti, sermayenin çıkarları için yıllardır sürdürdüğü Neo-liberal politikaları devam ettirmek isteyecektir. Sermayeye hizmet eden bu çıkarcı politikalar, salt olarak işçi sınıfına ödetilecek bedeller üzerine kuruludur. Bu bedel yüzlerce can olsa bile!

Faruk Çelik'in işçi düşmanı politikaları  doğrultusunda olmasını istediğinin aksine, işçilerin can güvenliği lüks değildir! İşçilerin ölmesi, maden işinin doğal riski değildir. Türkiye'deki tüm madenler derhal işçi denetiminde kamulaştırılmalıdır. Ondan sonra her önlem, 'lüks' ya da değil, ancak işçilerin denetiminde alınabilinecektir.