Haydi, Kasımpaşalı delikanlı, görelim raconunu!

Kürt sorunu ancak siyasi olarak çözülür. Bunun bir boyutu da savaşın sona erdirilmesidir. Savaşı sona erdirmek, yazmaktan bıktık, savaşan tarafların işidir. Yani Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile PKK’nin. Bunların görüşmesine suç diyene, bu görüşmeyi yapan hükümetin başı “değil” diyebilmelidir.

 Özel yetkili savcılık, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadesini almak istiyor. Neymiş, MİT Müsteşarı olarak PKK’nin şehir örgütlenmesi KCK ile görüşmüş. Savcının dosyasında PKK-MİT Oslo görüşmelerine dair ses kayıtları yer alıyormuş. Ne gerek var? Kimsenin kuşkusu var mı bu görüşmelerin yapıldığı konusunda?

Başka ne yapmış Hakan Fidan? Öcalan’ın PKK’nin çeşitli organlarıyla mektup yoluyla haberleşmesinde kurye rolü üstlenmiş. Kimsenin kuşkusu mu olabilir? İnternete düşmüş olan ses kaydında devlet kanadının temsilcileri Hakan Fidan ve Afet Güneş PKK temsilcilerinin Öcalan’a yollayacağı mektubu almaya hazırlanıyorlar. Tek itirazları PKK’lilerin de, Öcalan’ın da uzun yazmaları! İnternette yayınlanan ses kaydına kimse doğru dürüst itiraz edemedi. Demek ki doğru.

Başka ne yapmış Hakan Fidan? PKK ile mutabakata girmiş, dokuz maddelik bir metin hazırlamış. Hatta şöyle yazmış haberler doğru ise: “Taraflar (...) Kürt sorununun çözümünde diyalog ve müzakere yolunun esas alınması konusunda görüş birliğine ulaşmış ve bir an evvel müzakerelere başlamanın gerekliliğine inanmaktadırlar.” Cümle bozukluğu devletin. Ama bu komik cümlenin söylediği, iki tarafın müzakerelere başlamaya karar verdiği. Daha başlamamışlar!

Bu komedi baştan aşağıya bir yalan üzerine kurulu. PKK ile görüşen MİT değil. Hükümet. Gerçek gazetesi bunu ses kaydı internete sızdırılır sızdırılmaz yazdı. Herkes MİT-PKK görüşmelerinden söz ederken Gerçek Ekim 2011 sayısında şu manşeti attı: “Dezenformasyona hayır! MİT-PKK görüşmeleri değil, hükümet-PKK müzakereleri”. Bunun kanıtlarını o zaman ortaya koymuştuk. Şimdi bunları o yazıdan naklen hatırlatalım:

  • Toplantıda MİT adına bulunan asıl kişi, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, Hakan Fidan’ı açıkça “Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı” olarak tanıtıyor. Hakan Fidan gerçekten de MİT’e 17 Nisan 2010’da Müsteşar Yardımcısı olarak atanmadan önce, yani tam “açılım” döneminde Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı idi.
  • Hakan Fidan toplantı sırasında kendisinin başbakanlıkta görevli olduğunu açıkça belirtiyor. Örneğin RTÜK’ün başbakanlığa yolladığı dosyaları başbakanlıkta “benim başkanlığımda bir komisyon” olarak andığı bir organın onayladığını dile getiriyor.
  • Buna benzer sayısız kanıtı buraya sığdırmak mümkün değil. Bütün hepsinden önemlisi, Hakan Fidan’ın ilk söz aldığında ağzından çıkan şu laflardır: “Müsteşar yardımcısıyım ama sayın başbakanımızın özel temsilcisiyim.” Fidan yalan söylüyor ya da durumu yanlış adlandırıyor olsa, Erdoğan, ses kaydı ortaya çıktıktan sonra bunu yalanlayabilirdi. Yapmamıştır. Dolayısıyla, bu görüşmede devleti MİT falan değil, başbakanın özel temsilcisi ve aynı zamanda başbakanlığın iki numaralı bürokratı olan kişi temsil ediyor. Toplantı hükümet-PKK toplantısıdır.

Yani, bütün yapılanlar başbakanın siyasi sorumluluğu altında yapılmaktadır. Ve ses kaydı internete sızdığından bu yana geçen altı aylık sürede başbakan yukarıda yazılı hiçbir şeyi yalanlamamıştır.

Öyleyse, başbakana düşen dürüst biçimde ortaya çıkarak “temsilcimin yakasını bırakın, bunların siyasi sorumlusu benim” demektir. Başbakan yeri geldiğinde “Kasımpaşalılığı” ile övünüyor. Kasımpaşalılık, yaptığı birçok olumsuz çağrışımın yanı sıra, aynı zamanda “mertlik”, “dürüstlük”, “açık sözlülük” gibi özellikler de çağrıştırır. Haydi, Kasımpaşalı delikanlı, bu özellikleri taşıdığını göstermenin zamanıdır.

Bu söylediklerimiz, CHP ve MHP’nin ortak olarak ileri sürdükleri rezilliğin tam tersini ifade ediyor. Onlar, savcının başbakanı da ifadeye çağırması gerektiğini savunuyorlar. Biz ise, ne Hakan Fidan’ın sorguya gitmesinin, ne de başbakanın salt PKK ile görüşme başlattığı için suçlu olduğunu düşünüyoruz.

Kürt sorunu ancak siyasi olarak çözülür. Bunun bir boyutu da savaşın sona erdirilmesidir. Savaşı sona erdirmek, yazmaktan bıktık, savaşan tarafların işidir. Yani Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile PKK’nin. Bunların görüşmesine suç diyene, bu görüşmeyi yapan hükümetin başı “değil” diyebilmelidir.