Halkın canını acıtan hükümetler çöplüğü

Düşen düşene! 2008’de başlayıp bütün şiddetiyle devam etmekte olan Büyük Depresyon, yani dünya çapındaki büyük ekonomik kriz ve buna karşı yükselen sınıf mücadeleleri Akdeniz’i devrimci bir havza haline getiriyor, diyoruz. Akdeniz ülkelerinin halkları ve yakın komşuları (bu durumda Bulgaristan) son iki hafta içinde bize bu saptamamızın doğruluğunu haykırdılar. Ekonomik kriz her geçen gün başka ülkede siyasi kriz halini alıyor. Bunlar elbette henüz devrim değil. Ama devrime girizgâh!

Akdeniz havzası, halkın canını acıtan hükümetler çöplüğü haline geliyor. Bir hafta içinde ardı ardına üç hükümet halkın baskısı altında düştü, iki hükümet de seçimlerde sandığa gömüldü. Bu ülkelerin dördü (Tunus, Kıbrıs, Slovenya, İtalya) Akdeniz ülkesi, biri de (Bulgaristan) denizimizin rüzgârının erişebileceği kadar komşu Akdeniz bölgesine. Ekonomik krize ve halkın mücadelelerine hükümet dayanmıyor. İşin özeti bu!

Bulgaristan neredeyse Şubat başından beri birçok şehirde on binlerin eylemleri ile sarsılıyordu. Mücadelenin dolaysız hedefi, elektrik üreticisi yabancı tekellerin çok yüksek faturalarla yaptıkları soygun. Ama ardında halkın yoksulluğa tepkisi yatıyor. Hükümet 20 Şubat’ta devrildi. Ama eylemler henüz sona ermiş değil. 24 Şubat Pazar günü ülke hâlâ sarsılıyordu.

Bulgaristan hükümetinin düştüğü gün, Tunus’ta da Hemadi Cibali hükümeti istifa etti. Cibali hükümeti kurulalı daha bir yıl olmuştu. Ama Tunus devriminin çelişkili ve sarsıntılı gelişimi, yoksulların ve işsizlerin tekrar tekrar patlak veren isyanları, en son Şubat başında bir sosyalist partinin önderi Şükrü Belaid’in öldürülmesi ve bunun ardından patlak veren büyük gösteriler, Cibali’nin İslamcı partisi Ennahda içinde çatlaklar yarattı, Cibali’yi partisiyle karşı karşıya getirdi ve istifa etmesine yol açtı. Varan iki!

Bulgaristan’dan çok daha önce sarsılmaya başlayan bir başka Balkan ülkesi Slovenya, tipik bir Akdeniz sendromuna tutulmuş durumda. Dünya ekonomik krizini (aynen Yunanistan, İspanya, İtalya, Portekiz vb. gibi) çok ağır yaşayan avro ülkelerinden Slovenya. Banka sistemi çöküşün eşiğinde. AB’ye kurtarma paketi için başvurmamak amacıyla kendi halkının kemerini kendi sıkıyor. Halk da aylardır hükümete isyan içinde. En sonunda 27 Şubat günü merkez sağ hükümet güvenoyu oylamasını yitirdi ve düştü. Varan üç!

Kıbrıs Cumhuriyeti, yani Güney Kıbrıs, Yunanistan’ın krizinden ağır biçimde etkilenen ve bir banka krizi yaşayan bir küçük ekonomi olarak geçtiğimiz Temmuz ayında AB’ye kurtarma paketi için başvurdu. Kıbrıs’ın kurtarma paketi talebi mutlak rakam olarak küçük ama ekonomisinin büyüklüğüne göreli olarak muazzam büyük bir rakama ulaşıyor. Ülkenin yıllık milli geliri 17 milyar avro civarında, ihtiyaç duyduğu kurtarma paketi de aynı büyüklükte hesaplanıyor! İnanılır gibi değil ama her an çökebilecek olan Kıbrıs ekonomisine AB yedi aydır zırnık vermedi. Bunun birkaç nedeni var, ama bizim şu anki amaçlarımız açısından en önemlisi, Avrupa’nın yeni Çariçesi Angela Merkel’in AKEL’den ve Hristofyas’tan kurtulup daha uzlaşmacı bir başkanı başa geçirmek istemesi. Sonunda geçtiğimiz günlerde seçim yapıldı, AKEL adayı yenildi, DİSİ partisinden Anastasiadis başkan seçildi, sen sağ ben selamet. Ama böylece kriz bir iktidar daha devirmiş oldu. Bu sefer sokakta değil sandıkta.

Tabii, bütün bu örnekler arasında (bir devrimin ürünü olduğu için Tunus’la birlikte) en büyük önemi taşıyan, Avrupa’nın dördüncü, dünyanın sekizinci büyük ekonomisi olan İtalya. Merkel Kasım 2011’de İtalya’da bir operasyon yaparak Mario Monti adında bir merkez bankacı başkanlığında bir “teknokratlar hükümeti” kurdurttu. Monti bir yılı aşkın bir süre İtalyan halkının canına okudu. Buna karşılık uluslararası burjuvazinin sözcüleri ve AB yönetici organları, burjuvazinin çıkarlarını bu kadar cansiperane koruduğu için Monti’yi göklere çıkardı. Sonunda Monti seçime girdi. Yüzde 20 beklerken yüzde 10’u zor aldı! Yani İtalyan halkı da kemer sıkma hükümetine bir tokat attı! Üstelik İtalyan siyasi sistemini kilitleyerek!

Düşen düşene! 2008’de başlayıp bütün şiddetiyle devam etmekte olan Büyük Depresyon, yani dünya çapındaki büyük ekonomik kriz ve buna karşı yükselen sınıf mücadeleleri Akdeniz’i devrimci bir havza haline getiriyor diyoruz. Akdeniz ülkelerinin halkları ve yakın komşuları (bu durumda Bulgaristan) son iki hafta içinde bize bu saptamamızın doğruluğunu haykırdılar. Ekonomik kriz her geçen gün başka ülkede siyasi kriz halini alıyor. Bunlar elbette daha devrim değil. Ama devrime girizgâh!