Gute nacht, Frau Merkel!

 

Yunanistan’da seçimin resmi sonuçları ilan edilmemiş olsa da durum kesinleşti. Syriza oyların yüzde 36,3’ünü aldı, 149 milletvekili çıkardı. En yakın takipçisi sağcı Yeni Demokrasi ise yüzde 27,8 oyla 76 milletvekili çıkarabiliyor. Yani son günlere kadar kamuoyu yoklamalarında yaklaşık 3-4 puan önde görünen Syriza rakibine 8,5 puan fark attı ve ezici bir seçim zaferi kazandı. Buna rağmen tek başına hükümet olmak için gerekli olan 151 sandalyeye erişemedi.

Seçimin sonuçları ve gelecekte ne tip olasılıkların gündeme geleceği konusunda uzun analizler mutlaka gerekir ve yapılacaktır. Ama bu erken aşamada bu tarihi seçimden ortaya çıkan en önemli sonuçları hiçbir kafa karışıklığına yer vermeden özetlemek gerekir.

1) Seçim emperyalist Avrupa Birliği (AB) burjuvazisinin Yunan işçi sınıfı ve emekçileri karşısında müthiş bir yenilgisidir. Sadece Yunan halkına değil, 2010-2011 dönemecinden beri bütün Güney Avrupa ülkelerinin işçi sınıfı ve emekçilerine çok sert kemer sıkma programlarıyla taarruz eden AB burjuvazisi ve kurumları ağır bir tokat yemiştir. Syriza’nın açık ara birinci parti olmasının dışında, kemer sıkma Memorandumlarına karşı olan solun toplam oyu yüzde 43 dolayındadır. Burjuva Memorandum karşıtı parti Anel’in oyu da yüzde 5’e yaklaşmaktadır. Yani halkın yarısı açıkça Memorandum karşıtı partilere oy vermiştir. Bazı başka partilerin de AB karşıtı olduğu hatırlanırsa, çoğunluk açıkça Memorandumlara karşı çıkmıştır. AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve İMF’den oluşan ve bütün kemer sıkma programlarının celladı olan Troyka’nın prestiji yerlerdedir.

2) Yunan işçi sınıfının ve halkının bu seçim zaferi, yedi yıla yakın bir süredir devam eden uzun bir sınıf mücadeleleri dalgasının hak edilmiş ürünüdür. Aralık 2008’de Yunan Berkin’i Aleksis Grigoropulos’un polis tarafından öldürülmesi sonucunda yaşanan bir aylık halk isyanı, 2010’dan itibaren kemer sıkma Memorandumlarına karşı yapılan 15 genel grev ve bunlara eşlik eden büyük kitle gösterileri, 2011 Mayıs-Haziran döneminde Atina’nın merkezi meydanı Sindagma’nın haftalarca işgali ve daha küçük ölçekli başka mücadeleler hep bu dalganın parçasıdır. Seçim zaferi gökten düşmemiştir, sınıf mücadelesinin sonucudur.

3) AB çapında bir politik konjonktürün sonuna gelinmiştir. Başını Almanya’nın çektiği bir güçlüler koalisyonu, artık hükümet kurup hükümet yıkamayacaktır. Dün gece Atina meydanlarında yükseltilen Almanya şansölyesi Angela Merkel’e iyi geceler dileyen pankart bunun için çok anlamlıdır.

4) Avrupa çapında yeni bir dönem açılmaktadır. Üçüncü Büyük Depresyon’un, ekonomik krizin faturasının emekçi halkın sırtına yıkıldığı ilk döneminden sonra şimdi özellikle Avrupa’nın Akdeniz kıyısındaki ülkelerinde mücadelenin yükseleceği, burjuvazinin savunmaya geçmek zorunda kalacağı bir döneme girilmektedir. 2011 meydanlar hareketinin ürünü olan Podemos partisinin kamuoyu yoklamalarında birinci sıraya yükseldiği, Katalonya’da büyük bir bağımsızlık hareketinin gündemde olduğu İspanya ikinci sıradadır. Bu yeni dönem salt bir seçimin değil, daha önce verilmiş sayısız toplumsal mücadelenin ürünüdür.

5) Bu, yaklaşık altı ay içinde AB’nin yaşadığı ikinci şoktur. Mayıs 2014 Avrupa Parlamentosu seçimleri proto-faşist hareketlerin (ön-faşizm) bütün Avrupa ülkelerinde muazzam bir sıçrama yaptığı, üç ülkede birinci sıraya yükseldiği bir merhale oldu. 2015 ise sosyalist solun yükselişi ile açıldı. Devrimci İşçi Partisi’nin 2008 Eylül’ünde Üçüncü Büyük Depresyon döneminin başladığı andan itibaren öngördüğü faşizm ile sınıf mücadelesi ve devrim eğilimlerinin depresyon döneminde paralel olarak yükseleceği öngörüsü dakik biçimde doğrulanıyor.

6) Yunanistan proto-faşist hareketin kendini en ileri biçimlerde, açık Nazi sembolleriyle ortaya koyduğu iki AB ülkesinden biridir (öteki Macaristan). Nitekim bu seçimde de Altın Şafak adlı faşist parti, yüzde 6’nın üzerinde oy alarak üçüncü sıraya yerleşmiştir. Sağ eğilimli seçmenler arasında Syriza’nın başa geçmesini engelleme amacıyla en büyük sağ parti Yeni Demokrasi’ye oy verme basıncına ve partinin lideri Mikailoliakos ile bazı başka yöneticilerin hapiste olmasına rağmen Altın Şafak pek az oy yitirmiş ve 2012 başarısından sonra ikinci seçimdir üçüncü parti konumunu elde etmiştir. Bu, geleceğin nasıl tehlikelerle dolu olduğuna ilişkin önemli bir uyarıdır. Bir başka faşist parti olan LAOS da yüzde 1 oy almayı başarmıştır.

7) Yunan seçimleri, 2012’de başlayan bir eğilimin derinleştiğini gösteriyor. Sosyal demokrasi tarihi bir gerileme dönemine girmiştir. Depresyon devam ettiği takdirde bu eğilimin (ülke ülke önemli farklar görülse de) bütün Avrupa’da derinleşmesi beklenebilir. Yaklaşık 40 yıl boyunca ülkenin iki büyük iktidar partisinden biri olan heybetli PASOK, şimdi seçimden 7. parti olarak çıkmıştır! (Bunda partinin eski liderlerinden Yorgo Papandreu’nun bu seçime başka bir parti ile girerek oyları bölmesi de rol oynamıştır kuşkusuz. Ama bu rastlantı değildir, aynı kriz olgusunun bir başka görünümüdür.)

8) Syriza’nın elde ettiği milletvekili sayısının 149’da kalması Çipras’ın tarihi şansıdır. Çipras ve Syriza önderliği, halka vaat ettikleri programı uygulamaktan koalisyon mazeretiyle kaçınma olanağını elde edebilirler. Elbette bu, uygun bir koalisyon ortağı bulunabilirse geçerlidir. Syriza’nın koalisyon ortağı en yüksek olasılıkla, bir televizyonu sunucusu tarafından kurulan, orta sol olarak anılan AB yanlısı To Potami (Nehir) partisi olabilir. Seçimi Altın Şafak’ın hemen ardından dördüncü sırada bitiren To Potami’nin 17 milletvekili, Bir Syriza koalisyon hükümetinin rahatça iktidarda kalmasını sağlayabilir. To Potami, bu seçime daha küçük bir liberal parti ile birlikte girmiştir, yani kapitalist sınıfla aktif bir ilişki içindedir. İkinci olası ortak, küçük bir ihtimalle, sırf başkanı Venizelos PASOK’u hükümet partisi yaparak kendi konumunu korumak isteyebileceği için, PASOK olabilir. Son yıllarda Memorandumlara boyun eğmiş bir parti ile halkın Memorandumlara karşı olduğu için oy verdiği bir parti arasında böyle bir koalisyon neredeyse doğaya aykırı olur.

9) Koalisyon hükümeti kurulamaz veya Çipras partilerden birinden dışarıdan destek sözü alamazsa, 2012’de olduğu gibi bir ya da birkaç ay içinde ikinci bir seçim gündeme gelebilir.

10) Yunanistan’ın Şubat sonu-Mart başına önemli miktarda dış borç ödemesi olduğu göz önüne alınırsa bu ilave zorluklar yaratacaktır.

10) Yunan solu Syriza’dan ibaret değildir. Syriza dışındaki sosyalist partilerin aldığı oyun toplamı yüzde 6,5’tir. Yani 6 kişi Syriza’ya verdiyse, 1 kişi de öteki sola oy vermiştir. Burada en önemli aktör geleneksel olarak güçlü bir parti olan Yunan Komünist Partisi’dir (KKE). Bu partinin daha önce başlamış olan gerilemesi durmuştur, hatta 2012 seçimlerine göre oyunu 1 yüzde puanı arttırmış, 15 milletvekili seçtirmiştir. İlk bakışta Syriza ile KKE’nin oluşturacağı bir koalisyon, toplam 164 milletvekili ile birlikte muazzam bir atak yapabilir, Yunanistan’ın tozunu atabilir. Ama KKE AB’ci Syriza ile koalisyona girmeyeceğini, ayrıca kuracağı hükümete güvenoyu da vermeyeceğini seçimden önce kesin bir dille açıklamıştır. Burada çok ciddi bir sorun vardır. İki sosyalist parti birleşik bir işçi cephesi kurabilecekleri halde birbirleriyle diyaloga dahi girmeye yanaşmamaktadır. Evet, programlar ayrıdır, ama en azından mecliste sermayenin hareket olanaklarını elinden adım adım koparacak, işçi, emekçi ve yoksul halkın haklarını büyük ölçüde ilerletecek yasaları geçirmek için işbirliği yapabilirler. Bundan uzak durulması vahim bir tutum olur.

12) Solda Syriza oylarını bölmeme konusunda var olan büyük basınç dolayısıyla, devrimci sosyalistler (çoğu Antarsya’ya verilen) toplam yüzde 1’i aşmayan bir oyla yetinmek zorunda kalmışlardır. Kardeş partimiz EEK de eski seçimlerden daha az başarılı bir sonuç almış, yüzde 0.1’in altında kalmıştır. Ama şimdi bu güçlere büyük bir görev düşüyor. Syriza bir koalisyondur. Bu koalisyonun içinde bazı güçler, daha şimdiden Çipras’ı bir Yunan Lula’sı yapmayı kafaya koymuşlardır: yani Syriza’yı kapitalist bir ülkeyi soldan yönetmeye aday olarak görmektedirler. Bu, yedi yıllık uzun mücadelelerle Avrupa ve Yunan burjuvazisinin karşısında büyük bir zafer kazanan halkın bu atılımdan çok az bir kazanımla, hatta yarı yolda kalacak tutarsız önlemler sonucunda ekonomik ve politik bir kaos ortamı doğarsa faşist hareketin ve derin devlet güçlerinin kuvvetlenmesine yol açacak gelişmeler sonucunda zararlı çıkması anlamına gelebilir. Halkı sürekli olarak mücadeleye sevk etmek için aralıksız bir çaba, birlikte yürüme ama daima uyarma görevi, devrimci solun ve en başta EEK’in üstlenmesi gereken bir görevdir. Büyük mücadelelerle dolu, umut kadar tehdidin de olduğu bir yeni döneme giriyoruz.

Yunan sınıf kardeşlerimizi Avrupa burjuvazisinin atmacalarını yenilgiye uğrattıkları için candan kutluyor, mücadelelerinin daha ileriye taşınması çabasında dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz.