Gayri toplumsal sendikacılık

Ey sendikalar, neredesiniz? Çalışma hakkının şovenist gruplarca ayaklar altına alınmasına ve işçi sınıfının orta yerinden bölünmesine karşı sesinizi neden çıkartmıyorsunuz?

Bitmek bilmiyor. 14 Temmuz Silvan (Farqîn) çatışmasında 13 askerin hayatını yitirmesinden sonra, Anadolu’nun dört bir köşesinde Türk bayrakları açıldı, linç girişimleri arttı, İstanbul Zeytinburnu da bu olayların üzerine tüy dikti. Buraya kadar epeyce tanıdık gelişmeler. Ama bir mesele var ki işçi sınıfı içinde veya adına faaliyet gösteren, ister sendika, ister siyasi parti, herkesi yakından ilgilendirmesi gerekiyor. Ama her nedense kimse ilgilenmiyor.

 

Silvan’dan sadece bir-iki gün sonra Aydın Germencik’te bir otel inşaatında çalışan Kürt işçilere önce otel çalışanları, ardından da çevre köylerden yüzlerce ya da binlerce insan saldırıyor. İşçilere “biz şehit verirken siz halay mı çektiniz?” sorusu soruluyor. İroninin şahı! İşçilerden biri, hayatını yitiren askerlerden Fevzi Çelik’in amca oğlu! İşçiler işlerinden ve Germencik’ten ayrılmak zorunda kalıyorlar.

Birkaç gün sonra Erzurum (Erzerom) Aziziye’de TOKİ inşaatında çalışan Kürt işçilere “siz şehitlere ‘kelle’ dediniz” gibi herzelerle saldırılıyor. Saldırganlar için kimi haberde Samsunlu işçiler deniyor, kimi haberde 500 “ülkücü” (yani faşist) deniyor. 200 dolayında Kürt işçi kendilerini savunuyor, saatlerce inşaatta mahsur kalıyor, sonunda polis-jandarma eşliğinde Aziziye’yi terk etmek zorunda kalıyorlar.

Sonra ayın 27’sinde, yani Silvan çatışması olalı koskoca iki hafta geçmişken, bu sefer Eskişehir Mihalıççık’ta Kürt işçilere yerli işçiler saldırıyor. Kiraz toplama işinde kim çalışacak kavgası. Tabii işi kimin yapacağında Silvan baş kriter! Sonunda Kürt işçiler işi bırakıp Mihalıççık’tan ayrılmak zorunda kalıyor.

Burada bir işçi sınıfı sorunu olduğunu yadsıyabilecek babayiğit var mı? Bir kere, şu kadar yüz işçi (en azından Erzurum’da 200 işçi olduğunu biliyoruz) işinden oldu. Resmen işinden oldu! Mevsimlik çalışmanın, inşaat olsun, turizm olsun, tarım olsun, milyonlarca Kürt aile için ne kadar hayati bir geçim kaynağı olduğunu bilmeyen mi kaldı? İşçi sınıfının bir katmanı bu şovenist linç girişimleri sonucunda sürekli olarak sefalete doğru itiliyor.

İkincisi, bu Kürt işçilerin başına gelenler, gerek medya yoluyla, gerekse de ağızdan on binlerce, yüz binlerce Kürt aileye erişiyor ve onların da gözlerini korkutuyor. Böylece, zaten çoğunluğu Türkiye işçi sınıfının en yoksul, en eğitimsiz, en vasıfsız katmanlarını oluşturan Kürt işçilerin hayatlarını ve ailelerinin geçimlerini sağlamak için benzer işlere başvurmaktan kaçınmalarına yol açıyor.

Üçüncüsü, işçi sınıfını bölüyor. Türk işçiler, patronlarla değil Kürt işçilerle uğraşmaya alışıyor. Bu olaylarda aslında işçi sınıfının farklı katmanları arasında rekabetin, yani “ekmek kavgası”nın rol oynadığı, şovenizmin bu rekabette ideolojik bir kılıf oluşturduğunu görmemek mümkün mü? Mihalıççık’ta kiraz işini Kürtlerden kapmaya çalışan yerli işçiler bedenlerine bayrak asmışlar. Oysa onları ilgilendiren aslında bayrak kırmızısı değil, kiraz kırmızısı! Germencik’teki olayda ilk saldırı otel inşaatının öteki işçilerinden geliyor. Çevre köylerden gelen gençler arasında acaba kaç tanesi işsiz, kaç tanesi “bu Kürtleri kovarsak, belki bana iş bulunur burada” diye düşündü dersiniz? Erzurum’daki TOKİ inşaatında Samsunlu işçilerin bazıları Kürtlerin yerine emmioğlunu yerleştirmeyi düşünmüş olabilir mi? Sınıf mücadelesi vermeyen, acı meyvelerini devşirir.

Kürt işçilere gelince onlar sınıf bilinci edinmek bir yana, sınıf kardeşlerinden korkar hale geliyor. Yıllardır Kürtler arasında sendikal çalışmanın çok fazla tutmamasının, sendikalı olanların da örgütlerinde Kürt sorununu tek başına öne çıkarmasının nedenlerini anlamak güç mü bu olayların ışığında?

Ey sendikalar, neredesiniz? Çalışma hakkının şovenist gruplarca ayaklar altına alınmasına ve işçi sınıfının orta yerinden bölünmesine karşı sesinizi neden çıkartmıyorsunuz? Bir kısmınız linç girişimleri ilk başladığında “halkımızın hassasiyetini anlamak gerek” diyen başbakanınıza yağ yapmaktan başka hiçbir şeye vakit bulamıyorsunuz. Bir kısmınız da yıllar boyu “kanlı Kürt hareketine karşı işçi sınıfı mücadelesini öne çıkaralım” diyen baş danışmanlarınızın peşinden Kürt düşmanı oldunuz. Ama sizin bu davranışlarınız işçi sınıfını bölerek sizin de altınızı oyuyor. Bunun bile farkına varamayacak kadar aymazlık içindesiniz!

Son yıllarda pek moda olan “toplumsal sendikacılık” akımının ana iddiası sendikaların kendi tabanlarının çıkarlarıyla meşgul olmakla yetinmemeleri gerektiği. Sendikalara görev yüklemekte herkes birbiriyle yarışıyor. Toplumun bütün ezilen sınıf ve katmanlarını sendikalar kurtaracakmış. Siyasi partilerin bütün görevleri sendikalara yükleniyor.

Ama bu örnekte sorun bir işçi sınıfı sorunu. Sendikaların harekete geçmesini isteyen toplumsal sendikacılık taraftarları nerede? Yoksa Türkiye sendikaları da göçmen işçilerin sorunlarına sırtını dönen Batı Avrupa sendikaları gibi oldu da farkında mı değiller?