Evren mahkûm edildi, fikirleri iktidarda!

Şişecam grevi ertelendi, yani yasaklandı! Gerekçe de “genel sağlık ve milli güvenlik”! Yasa Bakanlar Kurulu’na verdiği erteleme yetkisi belirli gerekçelere bağlamış. Şu şu gerekçelerle demiş. Bakanlar Kurulu da ağzını yuvarlamış, işaret parmağını ağzının içine sokmuş, “ooo piti piti…” diye başlamış, sonunda “genel sağlık ve milli güvenlik” gerekçelerini seçmiş! Sağlık Bakanı demiş ki, "pencere camı uzun süre üretilmezse bu soğuk havalarda halkımız hastalanır, bardak camı da üretilmiyor olacağından ilaç alamaz, genel sağlık bozulur."

Milli Savunma Bakanı da demiş ki, “patronlarımızın çıkarı zedelenirse ben ülkeyi koruyamam.” “Milli güvenlik” kavramındaki “milli”nin ne anlama geldiği hiçbir yerde bu kadar açık biçimde ortaya çıkmıyor. Patronlar sınıfı, kendi çıkarlarını bütün milletin çıkarları gibi şekillendirip toplumun önüne koyuyor. Nasıl olsa hepimiz “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış” bir milletiz ya, “milli güvenlik” deyince akan sular duruyor!

Şişecam grevi değil ama bu Bakanlar Kurulu kararı, “genel sağlığa” kesinlikle aykırı. Bu hükümet bu tür kararlar verdikçe, bu toplum toptan üşütecek. Genel akıl sağlığı ağır yaralar alacak!

Şimdi durumun ciddiyetini iyi kavramak gerekiyor. Bu bir yasaklama kararıdır. Çünkü Türkiye’de mevzuat öyle oluşturulmuştur ki, Bakanlar Kurulu “erteleme” kararı aldığında başlayan prosedür grevin yeniden başlamasına izin vermez. Demek ki Türkiye’de grev hükümetin izin verdiği ölçüde bir haktır!

Bu yasaklama olanağı, 12 Eylül 1980 askeri diktatörlüğünün getirdiği işçi düşmanı çalışma yaşamı mevzuatı ile girmiştir Türkiye’ye. 12 Eylül bütünüyle 60’lı ve 70’li yılların güçlü işçi mücadeleleri karşısında sermayenin elini rahatlatmak için yapılmış bir darbe idi. Bugün bu darbenin başındaki cuntanın hayatta olan iki üyesi müebbet hapse mahkûm edilmiş durumda. Bazıları da Tayyip Erdoğan’ın önlerine attığı bu oyuncaktan sevinmişlerdir kuşkusuz. Ama 12 Eylül’ün mirası olan siyasi rejimin devam etmekte olduğu işte ortada.

Tayyip Erdoğan bir işçi sınıfı düşmanıdır. İşçileri sadece garip gureba, fakir fukara haline getirdikten sonra sever. Onlara iane verir, desteklerini alır. Hak isteyenleri ise “ayaklar baş olursa” diye tehdit eder. İşçi düşmanıdır, sözde karşı olduğu 12 Eylül rejiminin getirdiği akıl dışı yasaklama yöntemlerini kullanır. İşçi düşmanıdır, kurduğu düzenle Soma’da 301 işçiyi katlettikten sonra, şimdi “genel sağlık”tan dem vurmaktadır. İşçi sağlığından ne haber Tayyip Erdoğan?

İşçi sınıfına Erdoğan’ın işçi düşmanı yüzünü anlatmalıyız. Cumhurbaşkanı seçimine işçi dostu bir adayla gidildiği takdirde geçmişte CHP geleneğine duydukları tepkiler dolayısıyla bugün yüzünü AKP’ye çevirmiş olan işçiler de sola kulak verecektir.

Ama seçimi beklemek kadar yanlış bir şey olamaz. Durum yalındır: Bu düzen işçiye grev hakkını fazla görüyor. Sadece cam işçisine bakarsanız, sadece 2000’li yıllara bakarsanız, 2001’de Ecevit, 2003 ve 2004’te Erdoğan, 2014’te yine Erdoğan Şişecam grevlerini erteledi, yani yasakladı. Öyleyse, seçim falan değil, işçinin yeniden ayağa kalkmasından, 1963’te Kavel işçisinin henüz yasal olmayan grev hakkını kullandığında açtığı yolu izleyerek grev hakkını elde etmesinden başka yol yok.

Grev, patron sınıfının çıkarlarını zedeliyor olabilir. Grev yasağı da işçinin hayati çıkarlarını zedeliyor. İşçi bunun bilincinde AKP binalarına yürüyor, polis barikatlarını zorluyor. Ama Kristal-İş yönetimi iş başı çağrısı yapıyor. Danıştay’a başvuracakmış. Grev hakkı ne zaman yalnızca Danıştay yoluyla kurtarılmış? 2003’te Erdoğan Şişecam grevini “erteleyince”, Danıştay yürütmeyi durdurma kararı veriyor, 2004 başında yeniden başlıyor grev ve… yeniden erteleniyor. İşçi hakkını kullanmaya devam etmeli, fabrikasını işgal etmeliydi. Hukukun dışına düşen hükümettir. Hak işçinin yanındadır!

Şimdi tek yok genel grevdir!