Erdoğan Kıbrıs’a muhtıra verdi!

Tayyip Erdoğan Merkel’leşti! Biliyorsunuz, Almanya Şansölyesi Angela Merkel, kaç zamandır Avrupa’nın başka ülkelerinin başbakanlarına parmak sallıyor, gerektiğinde onların ardından dolaplar çeviriyor, yerlerine başka hükümetler kurduruyor. İlk kurbanı, 2011’de Yunanistan başbakanı Yorgos Papandreu olmuştu. Ardından İtalya’da Silvio Berlusconi’nin işine son verdi. Her ikisinin de yerine “teknokratlar hükümeti” kurdurdu. Şimdi de Yunanistan’da 25 Ocak seçimlerinde halkın oylarıyla seçilen Syriza’nın koalisyon hükümetine parmak sallıyor! Gerekçesi? Parayı veren düdüğü çalar. En açık şekilde!

Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs’ta yapılan cumhurbaşkanı seçimlerinde ikinci turda yüzde 60’ın üzerinde oy alarak seçilen Mustafa Akıncı’ya benzer bir tehdit savurdu. Akıncı seçilir seçilmez “biz artık yavru vatan değil, kardeş olmak istiyoruz” deyince Erdoğan hemen celallendi. Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’a yılda bir milyar dolar verdiğini, bu yüzden Kıbrıs’ın Türkiye’nin yavrusu olduğunu söyledi. Tayyip Erdoğan’a kadar “Kıbrıs Türklerinin mal ve can güvenliği idi” Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs üzerindeki sultasının gerekçesi. Şimdi “bizim paramızla yaşıyorsunuz, nankörlük etmeyin” haline geldi. Hatırlanacaktır, daha önce Kuzey Kıbrıslılar Türkiye’nin ülkeleri üzerinde kurduğu sultayı protesto edince de “besleme”den söz etmişti hazret.

Vesayetin çeşit çeşidi vardır. Sen Türkiye’de “vesayetle mücadele ediyorum” diye yıllarca afra tafra at. İş Kıbrıs’a gelince, “siz kendi bildiğiniz gibi yaşayamazsınız” de. Beyefendi, Türkiye’nin garantör ülke olduğuna işaret ederek “Cunhurbaşkanı kafasına göre götürecek değil” demiş. Tarih? 27 Nisan 2015. Yani 27 Nisan 2007’de ordunun bir hükümete verdiği ve bozgun ile sonuçlanan son muhtıranın yıldönümünde. AKP’nin sabah akşam dem vurduğu ordu vesayetinin şimdilik son tezahürünün tam tamına yıldönümünde. Türkiye’de bir cumhurbaşkanı yüzde 53 ile seçilince “demokrasi” bütünüyle onun uhdesine teslim edilecek. Ama Kuzey Kıbrıs’ta bir cumhurbaşkanı yüzde 60 ile seçilince, “biz garantörüz, cumhurbaşkanı kafasına göre götürecek değil.” Ne tutarlılık!

Olguları sapasağlam yerleştirelim kafamıza. Türkiye 1974’te Yunan Albaylar Cuntası’nın ve Rum Kıbrıslı faşistlerin dev hatasını kullanarak 1950’li yıllardan beri izlediği “taksim” (adayı bölme) politikasını, adını koymadan uygulamaya girişti. 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC’nin) kurdurulmasıyla bu bir adım daha ileri taşındı. Adaya Türkiye’den yoksul halk topluluklarının yerleştirilmesi yoluyla izlenen nüfus politikası da bu “taksim” politikasının güvencesi haline getirildi. Kıbrıs sömürgeleştirildi. Ekonomik avantajları ikincildi. Önemli olan dış politika ve askeri boyutuydu işin.

Ne var ki, Türk Kıbrıslılar direniyor. Askeri işgale, ekonomik bağımlılaştırmaya, iskân politikasına ve en kaba siyasi müdahalelere rağmen, halk “Bu Memleket Bizim!” diyor. Gösteriler yapıyor. Hâlâ Türkiye’den bağımsızlaşmanın mücadelesini veriyor. Mustafa Akıncı’nın seçmenin açık çoğunluğunun oylarıyla seçilmesi bunun bir ürünüdür. Akıncı’nın bu özgürleşme talebine cevap veremeyeceği başka bir sorundur elbette. O sorunu halletmek bize değil Kıbrıslı kardeşlerimize düşer. Ama Akıncı’nın seçilmesinin altında halkın birleşik Kıbrıs hayali yatıyor.

Türkiye’nin yöneticileri sömürgecilikten vazgeçmelidir! Karşınızda çocuk yok! Kitle eylemleriyle, mücadeleleriyle, seçimlerde tercihleriyle Türk Kıbrıslı rüştünü ispat etmiştir. Kıbrıslı'nın onuruyla oynamayın! Bırakın “yavru” edebiyatını. Kıbrıs Kıbrıslı’nın ana vatanıdır! Susun ve Türk Kıbrıslı halkın sesini dinleyin!